14.06.2012 tarihinde Gazi Üniversitesi’nde rektörlük seçimleri yapıldı. İki bin öğretim üyesinin oy kullandığı seçimde altı rektör adayı yarıştı ve rektör adayları aldıkları oylar sonucu şöyle sıralandı:
“Prof. Ayşe Dursun 511, Prof. Derviş Yılmaz 495, Prof. Peyami Cinaz 254, Prof. Aydın Karapınar 194, Prof. Süleyman Büyükberber 188 ve Prof. Sacit Turanlı 98 oy.”
YÖK’ün, Cumhurbaşkanlığına sunduğu listede sıralama değişmiş ve 1. sıraya Prof. Derviş Yılmaz, 2. sıraya Prof. Ayşe Dursun konurken beşinci sıradaki Prof. Süleyman Büyükberber ise üçüncü sıraya yükseltilmiştir.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ise seçimde 188 oy alan Süleyman Büyükberber’i birinci sıraya yükseltip rektör atadı. Ne yazık ki, Türkiye’nin öğretmen yetiştiren en büyük kurumuna seçimde tüm oyların sadece yüzde 10’unu alan Büyükberber rektör olarak atanmış oldu.
Buradan anlaşıldığı gibi rektörlük seçiminde adayların ne kadar oy aldıkları değil Cumhurbaşkanına yakınlıkları ve doğum yerleri gibi ölçütler aranıyor. Zira atanan rektör Kayseri doğumludur. Ağzından demokrasiyi düşürmeyenlerin böyle bir sonucu hazmetmeleri nasıl oluyor anlayabilmiş değiliz. Demek ileri demokrasilerde(!) böyle olabiliyormuş…
Ne yazık ki, artık ülkemizde bir yerlere gelebilmek için mutlaka iktidarın ya da egemen güçlerin yanaşması olmak gerekiyor. Bunun bilimsel kurumlarımız olan üniversitelerde yaşanması son derece üzüntü vericidir. Ayrıca yapılan seçimde oyların yüzde 10’unu bile alamayan bir bilim adamının, yüzde 25’ten fazla oy almış olanın önüne geçmeyi nasıl içine sindirmiş olduğunu da anlayabilmiş değiliz. Onurlu bir bilim adamının bu şartlarda kendisine verilen görevi kabul etmemesi gerekir. Ancak bu görevi kabul ediyorsa bunun bir diyeti olacağını da peşinen kabul etmiş demektir.
Eğitim-iş olarak, bu durumu, siyasal iktidarın, bilim kurumlarında kendisine bağlı siyasal bir yapı oluşturma çabası olarak gördüğümüzü kamuoyu ile paylaşmak isteriz.
YÖK Başkanı ve Cumhurbaşkanı açısından atamalarda belirleyici unsur, rektör adaylarının AKP'nin yükseköğretim politikalarına pürüz çıkarmadan, destek sağlayabilmesi oldu. Yeni atamalar, “üniversite yönetimlerinde AKP'li olmayanlar yer alamaz” anlayışının göstergesidir.
Öte yandan, bugün, üniversitelerimiz doğrudan ya da YÖK aracılığıyla antidemokratik uygulamalar altında eziliyor. Üniversitelerimizin yaşaması ve toplumsal işlevlerini yerine getirebilmeleri için özgür düşünce ve özerklik şarttır. Üniversitelerin özerk-demokratik bir yapıya kavuşması için 12 Eylül’ün bir parçası olan YÖK kaldırılmalı, üniversiteler hakkındaki kararlar üniversite bileşenleri tarafından verilmelidir. Üniversite bileşenleri, üniversiteler hakkında söz, yetki ve karar sahibi kılınmalıdır.
Eğitim-İş, YÖK'ün kaldırılması ve üniversitelerin kamusal ve demokratik bir anlayış temelinde yeniden yapılandırılması için, bilim insanları, eğitim emekçileri ve öğrencilerin sürdürdüğü mücadelenin, bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da yanında ve onlarla dayanışma içinde olacaktır.
Merkez Yönetim Kurulu