Türk Eğitim-Sen Merkez Kadın Komisyonu, Anneler Günü dolayısıyla 13.05.2017 tarihinde bir etkinlik düzenledi. Programa Genel Merkez Yöneticilerimiz, Merkez Kadın Komisyonu Başkanı Firdes Işık, Ankara 5 No’lu Şube Başkanı Sevgi Yalav, Trabzon 2 No’lu Şube Başkanı Arife Erkan, Genel Başkanımız İsmail Koncuk’un eşi Hacer Koncuk, Merkez Kadın Komisyonu üyeleri de katıldı.
Yoğun bir katılımla gerçekleştirilen program saygı duruşu ve İstiklal Marşı’nın okunmasıyla başladı. Toplantının açılışında konuşan Merkez Kadın Komisyonu Başkanı Firdes Işık, tüm annelerin Anneler Günü’nü kutladı.
Işık şunları kaydetti: “Tenzile RÜSTEMHANLI Avrupa'da bakan ve milletvekillerinin olduğu bir toplantıya katılır. Avrupalı kadın bir parlamenter Tenzile Hanım'a; siz Türkler neden az çocuk yapıyorsunuz, diye alaycı bir üslupla soru sorar...
Tenzile hanım parlamentere dönerek; haklısınız biz Türk anaları az doğururuz fakat doğurduğumuz zaman CENGIZ HAN, FATIH, ATATÜRK doğururuz... İT BALASI doğurmayız...
Selam olsun Metehanları, Alparslanları, Fatih Sultanları doğuran analara,
Canlarından can giden şehit annelerimize selam olsun.
Yüce Allah’ın belki de şefkati, sabrı kat kat fazlasıyla verdiği engelli çocuklarımızın annelerine ve engelli annelere de selam olsun.
Sizler gibi yürekli kadınları doğuran annelere selam olsun.
Selam olsun Mustafa Kemalleri doğuran annelere,
Gelecekte Alperenleri, Oğuzhanları, Ayyüceleri doğuracak olan annelere selam olsun.
Hayatta olan annelerinize sağlıklı uzun ömürler, hasta olanlara şifa, aramızda olmayan annelerimize rahmet diliyorum.
Evet, yarın anneler günü…
Bu güzel günde bu yıl da anneler adına güzel şeylerden söz etmekte zorlanacağım gibi geliyor bana.
Mutlu ve çocukları adına gelecekten umutlu olması gereken annelerimizin gözlerindeki yaş bitmiyor…
Tecavüze uğrayan, şiddet gören, öldürülen, mobinge maruz kalan kadınlarımız gittikçe artıyor.
Annelerimizin gerçekten gözyaşları dinsin artık istiyoruz ama her alanda dinsin.
Şehit analarının ve evlatlarının gözyaşları dinmeli ama çocuğu işsiz gezen, çocuğuna bir gelecek kurma endişesi içinde olan anaların da gözyaşları dinmeli. İşsizlik oranı resmi olarak yüzde 13, bu kayıtlı olan işsizlik oranı. Her evde birden fazla işsiz var. Çocuklarımız bütün donanımlara sahipken ve en dinamik çağlarındayken işsizler… Evlenemiyorlar, bir hayat kuramıyorlar. Anneler hayal kuramıyor artık, çocuklarımız umutsuz. Bu durumdan elbette ki hükümetler sorumludur ama sivil toplum kuruluşlarının hiç mi payı yok bu sorumlulukta?
Bu sorunları ısrarla sendikaların, sivil toplum kuruluşların ifade etmesi gerekmiyor mu? Milli bir vazifedir bu. 20-30 yaşında işsiz kalmak ne demektir? Ailesinin vereceği cep harçlığına muhtaç olmak bu yaş grubu için ne kadar ağırdır? Annelerin, çocuklarının psikolojisinin bozulduğunu gördükçe içleri kan ağlamıyor mu? Analarımızın gözyaşları bu nedenle diyorum her alanda dinmeli. Bunu Türkiye Kamu-Sen olarak, TES olarak önemsiyoruz.
Bu kötü gidişte;
çocuklarımızın geleceğinden kaygı duymayan, eksiklik ve yanlışlıklar karşısında susan ama adına “Sendikayım” diyen bir sendikaya,
memuru ekonomik anlamda geriye götüren bir Toplu Sözleşmeyi imzalayan bir sendikaya (hangi nedenle olursa olsun, ister makam ister korku ister müdürümün, arkadaşımın hatırına diye) üye olanlar da sorumludur. En azından vicdani sorumlulukları vardır.
Hüseyin amca son derece tehlikeli bir ameliyat geçirecekmiş. Oldukça endişeliymiş. Ameliyat masasına kurbanlık koyun gibi uzanmış. Kendisini ameliyat edecek doktora; ne dersininiz doktor bey oğlum, kazasız belasız atlatabilecek miyim bu ameliyatı, diye sormuş.
Doktor, ”Valla amca, bu ameliyatı 95. Kez yapıyorum. Kafaya koydum, bu sefer ne yapıp yapıp başaracağım, demiş. Hiç olmazsa doktor bey doğruyu söylemiş, bizim malum-senciler sendikacılığı bilmediklerini de kabul etmiyor, 94 hastayı öldürüyor, başardık diye kasıla kasıla geziyorlar.
Onlar şimdilik kasılmaya devam etsinler ancak şunu da akıllarının bir köşesine koysunlar, “Yalanla iletişim kurmak ve yalanı yutturmak bir başarı değildir. Sadece yenilginin ertelenmesidir.”
Sendikalarda durum bu. Bir de Büyük Önder Atatürk üzerinden Türkiye Cumhuriyeti ile hesaplaşmaya kalkan özel kiralanmış adamlar var. Dergilerde, televizyonlarda utanmazca iftira atıyorlar Atamıza ve ailesine. Bunlara da, seyirci kalanlara da yazıklar olsun.
Duyarlı, milli hassasiyeti olan bir toplum olmak zorundayız. Atatürk’ün millî bir Türk devleti kurmuş olmasını kabullenemeyen, yüreği başka milletler ve bayraklar için çarpanların bu haince girişimlerine dur denilmesi gerekiyor.
Sivil toplum kuruluşları bu milletin geleceği için vardır. Türkiye Kamu-Sen elbette bir sendika olarak üyelerinin haklarını alma ve koruma mücadelesini vermektedir. Ama aynı zamanda milli bir sivil toplum örgütü olarak milletimizi ilgilendiren her problem Türkiye Kamu-Sen’in mücadele alanındadır. O nedenle bunlara da gerekli cevabı verdik. Cumhuriyet Savcılığına bu kişiler hakkında suç duyurusunda bulunduk, bu programı RTÜK’e şikayet ettik.
Sizlerden gelecek kaygısı taşıyan bir anne olarak şunu istiyorum, Türk Eğitim-Sen’in yanındasınız ama gelin Türk Eğitim-Sen’in üye sayısının artması konusunda her birimiz üzerimize düşen görevi yerine getirelim. Kurumlarımızda, gittiğimiz her yerde susmayalım, haykıralım. Ülkemiz ve çalışma hayatı ile ilgili gerçekler iyice anlaşılana kadar bıkmadan, usanmadan anlatalım ki insanları kendine getirelim.
Biz hep doğrudan yana, haktan yana olduk. Kurulduğumuz günden bu güne tavrımız ve söylemlerimiz aynı oldu. Adam gibi sendikacılık yaptık. Bu nedenle hepimizin vicdanı rahat. En iyi ödül, insanın içinin rahat olması değil midir? Bizim içimiz rahat.
Ya memuru hak kaybına uğratanlara, hangi sebeple olursa olsun, üye olanların içi rahat mı çok merak ediyorum.
Temel’i idam edeceklermiş. İdam sehpasına çıkarken kendi kendine söyleniyormuş, bu da bana ders olsun, bu da bana ders olsun… Bunlar da gün gelecek, bu da bana ders olsun, nasıl bu sendikaya üye oldum deyip dolaşacaklar .
Hak yiyenler, adaleti hiçe sayanlar, yandaşlar, emeğimizi sömürenler yok olup giderken
Geriye bizim gibi haktan yana olan ve Cumhuriyetimizin Kurucusu Büyük Önder Atatürk’ün izinde, O’nun mücadelesini örnek alan yürekli adam gibi adamlar kalacak.
Güçlü, güçlü olduğu kadar da güzel kadınlar,
Hep olumsuzluklardan bahsettim ya, sanmayın ki umudumu kaybettim.
Evet, çocuklarımızın geleceğiyle ilgili kaygılarımız var ancak
Umutsuzluk yok, onca sıkıntı bizi yıldıramaz. Tarihimize bir bakın Fatih Sultan Mehmet ümidini hiç kaybetmediği için İstanbul’u fethetti. Gazi Mustafa Kemal Atatürk en zor şartlarda bile ümidini kaybetmediği için bugün Türkiye Cumhuriyeti Devleti var. “Ümitsiz durum yoktur, ümitsiz insan vardır.” diyen Atatürk’ün yol göstericiliğinde eninde sonunda mücadelemizden başarıyla çıkacağız.
Can Dostlar,
Bu sene gelenekselleşen 4. Anneler Günü etkinliğimizin her aşamasında bizlere her türlü desteği sağlayan sendikacılığın lideri, adam gibi adam Genel Başkanımız Sayın İsmail Koncuk'a ve Türk Eğitim-Sen Yönetim Kurulu Üyelerine,
Maddi hiçbir karşılık almadan bütün etkinliklerde, eylemlerde canı gönülden koşuşturan güzel ve yürekli ekibime,
Ve Türk Eğitim-Sen’li olmanın vatan, bayrak, emek, adalet, kararlılık, mücadele, azim ve hakkı tutup kaldırmak olduğunu bilen siz güzel kadınlara çok ama çok teşekkür ediyorum.
İyi ki varsınız. Sağ olun, var olun.”
Toplantıda bir konuşma yapan Genel Sekreter Musa Akkaş ise şunları kaydetti: “Bugün bizleri dünyaya getiren, yetiştiren, iyi günümüzde, kötü günümüzde hep yanımızda olan, kaç yaşında olursak olalım başımızı omzuna güvenle dayadığımız, onlar sayesinde tüm dertlerimizi unuttuğumuz, çocuklarını her şeyden önde tutan en değerli varlığımız olan annelerimizin günü.
Elleri öpülesi annelerimizi hatırlamamız için bir gün elbette yeterli değildir. Önemli olan onlara her günü Anneler Günü gibi hissettirebilmemiz, el üstünde tutmamız, gereken saygıyı, sevgiyi her zaman göstermemizdir. Onlar bizim kanatsız meleklerimiz, koruyucularımızdır.
Annelerimiz fedakârdır, cefakârdır, karşılık beklemez. Çocukları üzüldüğünde onların yüreği delinir, çocukları sevindiğinde güzel yüzlerini kocaman bir tebessüm kaplar. Onların hakkını asla ödeyemeyiz.
Küçük mutluluklar onlar için kafidir. Onlar için mutluluk sıcacık bir sarılma, güzel bir söz, içten bir gülüştür.
Annelerimiz bizim başımızın tacı, evimizin temel yapı taşı, geleceğimizin ise parlak yüzüdür.
Bu vesileyle başta çocuklarını bu güzel vatanın bekası için şehit vermiş annelerimiz olmak üzere tüm annelerin, anne adaylarının bu özel gününü en içten dileklerimle kutluyorum. Ebediyete intikal etmiş annelerimizi de rahmetle, şükranla, minnetle anıyorum.
Elbette Anneler Günü’nde annelerimizin sorunlarına değineceğiz. Türkiye’de kadın olmak, anne olmak çok zordur.
Gün geçmiyor ki kadına yönelik şiddet ya da istismar haberleri gelmesin.
Ezilen kadın,
Sömürülen kadın,
Öldürülen kadın,
Tecavüze uğrayan kadın,
Fiziksel, sözlü, psikolojik şiddete uğrayan kadın,
İşyerinde mobbinge uğrayan kadın,
Çalışma hayatında, sosyo-kültürel hayatta yer bulamayan, ekonomik bağımsızlığını kazanamayan, siyasette, sivil toplum kuruluşlarında yeterli sayıda temsil edilmeyen kadın,
Hakları tırpanlanan kadın…
Ulu Önderimiz, Başöğretmenimiz Mustafa Kemal Atatürk “Ey kahraman Türk kadını, sen yerde sürüklenmeye değil, omuzlar üzerinde göklere yükselmeye layıksın” diyerek, Türk kadınına; “Büyük başarılar değerli anaların yetiştirdikleri seçkin çocukların yardımıyla meydana gelir.” diyerek, annelerimize de ne kadar önem verdiğini dile getirmiştir.
Öte yandan “Cennet annelerin ayağı atındadır.” diye buyuran bir dinin mensuplarıyız.
Allah-u Teala Kur’an-ı Kerim’de: “Rabbin ondan başkasına ibadet etmemenizi ve anne babaya iyilik etmenizi emretmiştir. İkisinden birisi yahut her ikisi senin yanında ihtiyarlık çağına ulaşırsa, sakın onlara öf bile deme; onları azarlama onlara güzel söz söyle; onlara rahmet ve şefkat dolu tevazu kanadını ger. Onlara alçak gönüllü ve şefkatli davran ve onlar hakkında dua edip şöyle de: Ey Rabbim, bunlar küçükken beni nasıl yetiştirip büyüttülerse, sen de onlara merhamet et, acı.” buyurmuştur.
Tüm bunlara rağmen kadınlarımız, annelerimiz hala gereken değeri görmemekte, aksine kadına yönelik şiddet gün geçtikçe artmaktadır. Oysa bizim dinimiz, gelenek ve göreneklerimiz kadını yüceltmeyi buyurmaktadır. Böyle bir tablonun nedenleri iyi araştırmalı ve daha fazla kadının, annenin hayattan koparılmaması için ivedilikle önlem alınmalı, kadın cinayetlerinde, kadın istismarında cezalar ağırlaştırılmalıdır.
Öte yandan bu özel günde çok üzüldüğümüz, dehşete düştüğümüz bir olayı bir kez de bu platformda kınamak istiyoruz. Kötü söz sahibine aittir derler. Bilindiği gibi bazı zevatlar; topraklarımızı düşman işgalinden kurtaran, Cumhuriyeti kuran, ülkemizin sanayide, teknolojide, eğitimde çağdaş uygarlıklar düzeyine erişmesi için var gücüyle çalışan Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk, O’nun çok kıymetli annesi Zübeyde Hanım ve manevi kızı Afet İnan ile ilgili edep sınırlarını aşan, cahilce, içi kötülük kokan sözler sarf etmiştir.
Bu güruh Atatürk düşmanıdır, hurafelerle toplumun huzurunu bozmaya çalışmaktadır, iftiradan beslenmektedir, bu ülkenin kurucu değerlerini itibarsızlaştırmak, hatta Cumhuriyeti yıkmak istemektedirler.
Cumhuriyetin anlamını kavrayamayan, Atatürk’ün ilke ve inkılaplarını özümseyememiş, nefret tohumları ile bezenmiş bu sözde tarihçiler ve bunların paralelleri bilsin ki, bu küstahlıklarının, şeref yoksunu sözlerinin hesabını bir bir vereceklerdir. Türk Eğitim-Sen olarak bu gafillere yönelik suç duyurusunda bulunduk. Yüce yargımızın Atatürk’ün manevi hatırasına hakaret eden bu soytarılara hakkında gerekli cezayı vereceğine inanıyoruz. Allah ülkemizi böyle iftiracılardan, şeref yoksunlarından, nankörlerden korusun.
Anneler Günü’nde çalışma ve eğitim hayatımızdaki bazı sorunlara da değinmek istiyorum.
Şu anda kamu çalışanları için tehlike çanları çalmaktadır. Çünkü kamu çalışanlarının ellerinden iş güvenceleri alınmak istenmektedir. AKP iktidarının kafasında kamu çalışanlarının iş güvencesinin kaldırılması hep vardı. Hatırlarsanız Cumhurbaşkanımız, o dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, 17 Aralık operasyonunun ardından Pakistan dönüşü gazetecilerin sorusu üzerine yaptığı açıklamada “Mevcut 657Sayılı Kanun ile bunu yapamazsınız. Bir anonim şirkette güvenini istismar edeni; ihbarını, kıdemini verip kapının önüne koyarsın. Ama devlette olmuyor. 657 Sayılı Kanun engelliyor. Zaten o yüzden hep devlete kapağı atmak istiyorlar. Devlet kapısına kapağı atan kendini güvende hissediyor. Emekliliğe kadar işi garanti çünkü. Yaşanan gelişmeler bize ufuk açıyor. Anayasal ve yasal değişiklikler gerekiyor.” demişti.
Bugün ise bu düşüncelerini gerçekleştirmek için adım atmaya başladılar. Şayet iş güvencemizi kaybedersek, devlet memurluğu kavramı ortadan kaldırılırsa, bizler de Tekel işçilerinin durumuna düşeriz, bir gecede kendimizi kapının önünde bulabiliriz. Çocuklarımızın, torunlarımızın geleceği için iş güvencesine sahip çıkmalıyız, bu konuda hiçbir taviz vermemeliyiz. Unutulmamalıdır ki; iş güvencesi devlet memurlarının Cumhuriyet tarihi boyunca elde ettiği en büyük kazanımdır.
Öte yandan esnek çalışma sistemi getirildi, taşeronlaşma aldı başını gidiyor, kamuda sözleşmeli ve mülakatlı alımlar yaygınlaşıyor, 4/C’liler yıllardır talep etmemize rağmen kadroya alınmıyor. Sağlam bir yönetici atama sistemi getirilmediğinden Milli Eğitim Bakanlığı’nda işler ehil olmayan insanlar tarafından yürütülüyor.
Bakınız sözleşmeli öğretmenli geri getirildi hem de mülakatla birlikte. Öğretmenlerin sözleşmeli ve mülakatla alınması son derece sakıncalıdır. Şayet Fetö ya da diğer terör örgütlerine üye ya da sempatisi olanları tespit etmek istiyorsanız, bunun yolu sağlam bir güvenlik soruşturmasından geçer, mülakattan değil. Mülakatta büyük haksızlıklar yaşanmaktadır. KPSS etkisini yitirmektedir. Torpilliler, adamını bulanlar öğretmen olabilmektedir. Bu şekilde kaliteli öğretmenler yerine, torpilli öğretmenler istihdam edersiniz.
Üstelik sözleşmeli öğretmenlerin kadroya alınma süreci de haksızlık içermektedir. Bu insanlar 4 yıl sözleşmeli çalıştıktan sonra performansa göre kadroya alınacak, 2 yıl da kadrolu çalışacak olan bu öğretmenler tam 6 yıl sonra tayin isteyebilecektir. Düşünsenize öğretmenliğe başladığında 24 yaşında olan bir gencimiz tam 30 yaşında tayin isteyebilecektir, üstelik bu tayin talebinin gerçekleşeceği anlamına da gelmemektedir. Türk Eğitim-Sen sözleşmeli ve mülakatlı öğretmen alımının kaldırılmasını tüm öğretmenlerimizin KPSS puan üstünlüğüne göre ve kadrolu alınmasını istiyoruz.
Ülkemiz büyük bir alçaklığı yaşadı. 15 Temmuz darbe girişimi ile arkasından hançerlenen milletimiz topyekün bir mücadele ile bu hainliği geri püskürtmeyi başardı. Bundan kamu çalışanlarının da büyük rolü oldu. O gece meydanlarda kamu çalışanları da darbecilere karşı büyük bir mücadele verdi. 15 Temmuz sonrasında kamuda çok sayıda ihraçlar, görevden alınmalar yaşandı. Elbette darbeciler ve darbeye destek olan hain ve alçaklar en ağır şekilde cezalandırılsınlar. Ancak hain odaklarla ilişkisi olmayan, sadece bankalara para yatırdı diye, çocuklarını okula gönderdi diye çalışanların ihraç edilmemesi gerekir. Maalesef suçlu suçsuz ayrımı yapılmadan ihraç edilen kamu çalışanları var ki, bunlar vicdanları rahatsız etmektedir.
İşte tüm bunlar çalışma hayatında, eğitim hayatımızda yaşanan en büyük sorunlardır. Sizlerle bu mücadelede her zaman beraber yürümeliyiz. Kadının her alanda etkinliğini artırmak için beraber çalışmalıyız. Kadınlarımız, annelerimiz bu ülkede yaşanan eksikliklere, yanlışlıklara karşı uyanık olmalıdır.
Bu vesileyle tüm bir kez daha tüm annelerimizin, kadınlarımızın Anneler Günü’nü kutluyor, hepinize saygılar sunuyorum.”