Ermeni kökenli kaymakam ataması ya da oluşturduğu şaşkınlık
Şanlı bir tarihe sahip olan Türk milleti liyakat sahibi her kökenden vatandaşını (tebaasını) en üst görevlere getirmeden hiçbir zaman çekinmemiştir. Güçlü devletlerin yapması gereken de her halde böyle bir davranıştı. Osmanlı dönemindeki ikinci adam konumundaki vezir-i azamların kökenine bakıldığında bu durum daha iyi anlaşılacaktır. Ne oldu da Ermeni kökenli bir vatandaşımızın kaymakam olarak atanması basında bu kadar yer aldı. Bu yazımızda bu konuya açıklamaya çalışacağız.
Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk defa Ermeni kökenli kaymakam atandı
Türkiye Ermeni toplumundan avukat Berk Acar'ın tüm sınavları geçerek kaymakam adayı olmaya hak kazanması basında çokça yer almıştı. Acar'ın kaymakam olarak atanmasıyla cumhuriyet döneminde bir ilk gerçekleşecek ve Türkiye Ermenilerinden bir kişi ilk kez kaymakamlık görevini yapacak.
Ancak liyakat sahibi her vatandaşın kamu kurumlarındaki her türlü göreve gelmesi hem hak hem de şaşılacak bir durum değildir. Hal böyle olması gerekirken bu atamanın çok büyük bir yansıma oluşturduğunu belirtmemiz gerekiyor. Elbette geçmişte yaşanan acı olayların bu şaşkınlıkta etkisinin olduğunu da belirtmemiz gerekiyor. Ancak geçmişi unutmadan geleceğe emin adımlarla da yürümemiz gerekiyor.
Halbuki bu yüce millet, Türklerin soykırım yaptığını iddia edecek kadar alçalan kişileri dahi TBMM çatısı altında milletvekili olarak bulunduracak kadar yüce gönüllüdür. Yine yıllarca çok sayıda Ermeni kökenli vatandaşlarından milletvekili olanlar olmuştur. Hatta AK Parti'den dahi milletvekili olarak Meclis'te görev alanlar olmuştur. Zannedilenin aksine devlet kademelerinde de çok etkili görevlere dahi gelmişlerdir. Hatta Ahmet Davutoğlu'nun Başbakanlığı döneminde Etyen Mahçupyan'ın Başbakan Başdanışmanı olarak atanması bunun göstergesidir. Daha açık söylemek gerekirse Ermeni toplumuna kamu kurumları kapatılmamıştır.
Bu kadar çok örnek olmasına rağmen Ermeni kökenli bir vatandaşın kaymakam olarak atanmasına bu kadar şaşırılmasına da şaşmamak mümkün değil.
Kamu yönetiminde kariyer ve liyakat ilkesi hala Kanunda yer alıyor
Zaman zaman kamu yönetiminde kariyer ve liyakat ilkesinin örselendiğini bu köşede belirtmiş olsak da liyakat sahibi her vatandaşın kökenine bakılmadan en kritik görevlere getirildiğini de bilmemiz gerekiyor. Ancak bu ülkede yıllarca bırakın kökenini, eşinin veya kendisinin yaşam tarzından dolayı Türk oğlu Türklere belirli görevler haram edilmiştir. O günlerin geri gelmesini arzu edenler olsa da hevesleri kursaklarında kalacaktır.
O nedenle liyakat sahibi her kökenden vatandaşın her türlü göreve gelmesi yadırganmamalıdır. Bunu ifade ederken bu konuda hiçbir sorun olmadığını ifade ettiğimiz anlamı çıkarılmamalıdır. Elbette bu konuda daha alınacak çok mesafe olduğunu belirtmemiz gerekiyor. Bunları söylerken bu ülkenin kadim bir devlet geleneği olduğunu da ifade etmemiz gerekiyor.
Bu nedenle, 657 sayılı Kanun'un üç temel ilkesinden biri olan liyakat, bu kanunda; devlet kamu hizmetleri görevlerine girmeyi, sınıflar içinde ilerleme ve yükselmeyi, görevin sona erdirilmesini liyakat sistemine dayandırmak ve bu sistemin eşit imkanlarla uygulanmasında devlet memurlarını güvenliğe sahip kılmak olarak tanımlanmıştır. 657 sayılı Kanun'da liyakat ifadesi 3 yerde geçmektedir.
Arapça kökenli liyakat kelimesi Türkçe sözlükte; "Bir kimsenin, kendisine iş verilmeye uygunluk ve yaraşırlık durumu" olarak tanımlanmıştır.
Bir adayın tanımlanan işe ne kadar layık olduğunu belirleyerek seçim yapılırsa ve bunda da ne kadar isabet sağlanırsa hangi organizasyon olursa olsun başarı kaçınılmazdır. Aksi durumu izah etmeye dahi gerek yoktur.
Ayrıca, 657 sayılı Kanun'un üç temel ilkesinden bir diğeri olan kariyer, bu kanunda; devlet memurlarına, yaptıkları hizmetler için lüzumlu bilgilere ve yetişme şartlarına uygun şekilde, sınıfları içinde en yüksek derecelere kadar ilerleme imkanını sağlama olarak tanımlanmıştır. Bu çerçevede kariyer ifadesi 657 sayılı Kanun'da 6 yerde geçmektedir.
Fransızca "carriere" kelimesinden gelen kariyer Türkçe sözlükte; "Bir meslekte zaman ve çalışmayla elde edilen aşama, başarı ve uzmanlık" olarak açıklanmıştır.
Eğer bir organizasyonda çalışanlar, hangi pozisyonda olduğunu, tanımlanan performans ve görev için gerekli şartları sağladığında hangi pozisyonlara terfi edilebileceğini ve bu pozisyona gelebilmek için hangi hazırlıkların yapılması gerektiğini ve hangi donanımlara sahip olunması konusunda bilgi sahibi değilse bu organizasyonda problem var demektir. Yani bir organizasyonda yükselmenin şekli, zamanı ve yönteminde belirsizlik varsa o organizasyon ister kamu, isterse özel sektör olsun pimi çekilmiş bomba haline gelmiş demektir.
Bu ülke nasıl ki geçmişinde kökenine bakılmadan her tür göreve liyakatine bakılarak atama yapmışsa ve bu duruma kimse şaşırmamışsa bundan sonra da ne Ermeni kökenli kaymakam ne bakan ne de vali atamasına şaşırmayacağımız günler gelecektir.
Osmanlı döneminde Sayıştay'ın ilk Başkanı Ermeni kökenlidir
Osmanlı döneminde kurulan Divan-ı Muhasebat'ın (Sayıştay) atanan ilk başkanı Çamiç Ohannes Efendi bizlerin ufkunu açacak cinstendir. Bu kişi atandığında hiç kimse bu kişi Ermeni kökenli dememiştir.
Bu göreve atayan kişi ise Padişah 2. Abdülhamit'tir. Divan-ı Muhasebat'ın ilk gayrimüslim reisi olan Ohannes Efendi, aynı zamanda ikinci kez kurulan Divan-ı Muhasebat'ın da ilk başkanı oldu. Sayıştay Başkanlığı'nın internet sitesinde önceki başkanları tanıtan kısımda Ohannes Efendi hakkında gerekli bilgilere yer verilmiştir.
1 Ocak 1881 tarihinde hükümetin bazı mali sorunların çözümü için yabancı delegelerle yapılacak müzakereler için kurduğu komisyona Server Paşa ve Münir Bey'in yanında bilgisinden faydalanılmak üzere Ohannes Efendi de dahil edilmiştir.
Hiç kimse bu kişinin Ermeni kökenli olduğuna takılmamış, sadece bu işi yapacak en iyi kişi olup olmadığına odaklanılmıştır. Bu kişi gibi Osmanlı'da çok sayıda gayrimüslim bakan ve üst düzey kamu görevlisine rastlamak sıradandır.
Devletleri yücelten ve seviye atlatan en önemli husus beyin avcılığıdır
Daha önceki yazılarımda kamu yönetiminde beyin avcılığı yapılması gerektiğinden bahsetmiştim. Ülkelerin ve başarılı firmaların üst yönetimi hakkında küçük bir araştırma yaptığınızda ciddi birikim sahibi insanlar olduğunu ve hatır gönül dışında atandıklarını görürüz. Nitekim bizim geçmişimiz de bunun örnekleriyle doludur. Osmanlı'nın yükselme dönemlerine bakıldığında çok iyi bir beyin avcılığı yapıldığı görülecektir. Osmanlı deyince bazılarının yüzleri ekşise de cumhuriyeti kuranların tamamına yakınının Osmanlı bürokratı olduğu ve her birinin en az bir yabancı dil bildiği unutulmamalıdır.
Özellikle de özel sektörde çok iyi bir beyin avcılığı yapıldığı ve eleman seçiminde hatır gönül unsuruna yer verilmediği görülecektir. Aksi davranışların sonucu test edilmiş ve başarısızlık ve iflasla sonuçlandığı örneklerle görülmüştür. Yine seçilen bu yöneticilerin firmalara katkı sağladıkları sürece görev başında kaldıkları ve kaprislerine dahi katlanıldığı görülecektir.
Bu bağlamda özel sektörde iyi yöneticilerin çok yüksek ücretlerle transfer olduklarına şahit olursunuz. Yine kurumsallaşmış firmalar üst yönetici arayışlarını eş dost vasıtasıyla temin etmezler. Bu alanda faaliyet gösteren ve yüksek ücretler isteyen beyin avcısı firmalar vardır. Siz aradığınız özellikleri ve verebileceğiniz ücreti belirlersiniz, beyin avcısı firmalar sizleri bu kişilerle bir araya getirir ve anlaşma sağlanırsa el sıkışılır ve görev başı yapılır.
Böyle bir yöntemi maalesef kamu yönetiminde bulmak mümkün değildir. Halbuki kamu yönetiminde üstün özelliklere sahip birçok kişi kurumların kıyısında köşesinde kalmıştır ve tespit edilmeyi beklemektedir. Mutlak surette bir kurumun nitelikli yönetici adaylarını belirleme görevini üstlenmesi gerekmektedir. Bu konuda özel sektör firmalarından da hizmet satın alma yöntemiyle bir başlangıç yapılabilir. Bu konuda hala ümitliyiz ve hala sorunların çözümünde liyakat, liyakat ve dahi liyakat diyoruz.