‘Erdoğan kendini 3. Abdülhamit gibi görüyor’

Numan Kurtulmuş'un liderliğinde yürütülen yeni parti çalışmalarında yer alan, eski RP ve FP Milletvekili, insan hakları aktivisti, psikiyatr Prof. Mehmet Bekaroğlu ntvmsnbc'nin sorularını yanıtladı.

Geçen yılki yerel seçimlerde Saadet Partisi'nin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı olan ve yüzde 5 civarında oy alan Bekaroğlu, SP'de Genel Başkan Yardımcılığı görevinde de bulunmuştu.

Ancak Bekaroğlu'nun SP ile ilişkileri hep dalgalı oldu. 2004'te başkan yardımcısı olduğu bu partiden istifa etti, Numan Kurtulmuş'un liderliğe gelmesiyle yeniden SP bünyesine katıldı. Parti bir türlü kendisinin umduğu çizgiye gelemeyince, Bekaroğlu yine siyasetten uzaklaştı. Ta ki Numan Kurtulmuş da SP'den kopana dek…

Başbakan Erdoğan'ın, Türkiye'yi Ortadoğu coğrafyasında Müslüman ülkelerin lideri olarak konumlandırmak istediğini belirten Bekaroğlu, Erdoğan'ın bu bağlamda kendisini bir tür “3. Abdülhamit” olarak gördüğünü düşünüyor. Referandumdaki yüzde 58'i de başarısızlık olarak gören Bekaroğlu, “Erdoğan kampanya yürütmeseydi evet oyları yüzde 65'i bulurdu” diyor.

2007 seçimleri öncesinde Ertuğrul Günay ve birkaç arkadaşının, kendisini ve arkadaşlarını AKP'ye geçmek için atlama tahtası olarak kullandığını savunan Bekaroğlu, Haluk Özdalga'nın, AKP'den meclise girdikten sonra, batık durumdaki şirketinin çevre ihalelerini almaya başladığını ve düze çıktığını öne sürüyor.

- Siz Sabah gazetesindeki röportajınızda yeni partinin daha sol ve anti-emperyalist bir duruşa, İslamcı özgürlük anlayışına sahip olması gerektiğini söylediniz. Numan Kurtulmuş'un ise aynı sıralarda şöyle bir tespiti oldu: “Dünyadaki ve Türkiye'deki gelişmelerin ardından sağ ve sol kavramlarını kullanmak zorlaştı”. Sizin zihninizdeki, solda duran bir partiyle Numan Bey'in tasavvur ettiği parti modeli arasında bir uyuşmazlık var mı?

Yok. Numan Bey şunu söylemek istemiştir: Sol ve sağ kavramları bütün dünyada, ama özellikle de Türkiye'de, bundan 20 sene önce ifade ettiklerini etmiyor. Zaten Türkiye'de İdris Küçükömer'in dediği gibi sol ve sağ kavramları hep problemliydi. Sokaktan muhafazakâr bir vatandaşı çevirip sorsanız sol nedir diye, der ki, “Sol CHP'li, dine saygısız, daha modern, vs.”… Böyle bir imge vardır kafasında. İşin aslı bu değil tabii literatürdeki karşılığına baktığınız zaman.
Bir de geçmişte bu kavramlar kirlendi, farklılaştı, anlamsızlaştı. Bu kavramları dile getirdiğinizde söylemek istediğinizden daha farklı bir yere insanlar sizi yerleştirebiliyor. Dolayısıyla Sayın Kurtulmuş'un “bu kavramlarla kendimizi ifade etmeyeceğiz” demesini anlıyorum. Ama eşitliği, adaleti, özgürlüğü kim öne çıkarır diye baktığınız zaman, bunlar sol politikalardır. Daha çok piyasadan, sermayeden yana olanlar da sağ partiler. Biz piyasadan, sermayeden yana olmayacağız. Böyle bir siyasi parti fikri bende hiç yok, Numan Kurtulmuş'ta da yok. Ben kendimi hâlâ İslamcı görüyorum.

- Tanımlar mısınız, 2010 dünyası ve Türkiye'sinde İslamcı olmak nedir?

Bana göre şu; bugün kapitalizme, emperyalizme, Amerika'nın bu coğrafyadaki varlığına direnmek… İlk anladığım şey bu. Bu bayrak Müslümanların elinde. Bu geniş bir cephe tabii, “ben ABD'nin siyasetlerine karşı çıkıyorum, İslamcıyım” dediğim zaman bu “Taliban'ın siyasetlerini benimsiyorum” anlamına gelmiyor. Bu bir. İkincisi, bir medeniyet iddiası taşımak. Bugün piyasa ekonomisi dediğimiz; bir uygarlık, yaşam tarzı, dayatma biçimi. Bunun karşısında duruyoruz.
Bu uygarlığın içeriğine bakalım: 24 saat televizyonlarda akan haberlerde, ekonomi programlarında, gazetelerin başlıklarında neler var. Rekabet, endeks, borsa, kâr, kriz, faiz; bunlar var yani. Başka da bir şey yok. Bir mahkeme ciddi bir kararı vermeden önce “ben bu kararı borsa kapandıktan sonra açıklayayım” diyor. Bu yaşam biçimini dayatan bir uygarlık var. Bunun karşısında merhamet, insanlık, değerler, alınteri gibi kavramları öne çıkardığınız zaman bir duruş belirliyorsunuz. Ama bir de, herkes soracaktır; daha önceki İslamcı partilerden ne farkınız var?

- Ondan önce ben şunu sorayım; şu ana kadar anlattıklarınız arasında bizatihi İslam'a dair, Müslümanlığa dair bir şey yok. Belki kapsayabilir ama rengini veren şey yok…

Zaten öyle bir şey olmayacak. Ben kültürümü, temel referanslarımı, itirazlarımı İslam'dan alıyorum. Siyaseti tanımlarken de buradan tanımlıyorum. Ama Kur'an ne parti programıdır ne anayasadır. Böyle bir şey değildir yani, kutsal kitaptır. Böyle bir şey olması da gerekmiyor.
Bir de, Sayın Kurtulmuş güzel ifade ediyor; Karunlaşmayacağız, Firavunlaşmayacağız diyor. Yani baskıcı olmayacağız. Milletin hakkını, hukukunu, parasını gasp edip büyük zenginlikleri kendimizde toplamayacağız. Ve bizim İslamcılığımızın ayırt edici özelliği olan bir şey söylüyor: Belamlaşmayacağız. Belam İslam literatüründe bilgisini iktidarın emrine veren, onu çıkar amacıyla kullanan bilimadamları, bilgi sahipleri anlamına geliyor. Yani Kur'an'ı, İslam'ı, Müslümanlığı, dince kutsal olan şeyleri değerlendirerek, kullanarak; onları iktidar devşirmenin aracı hâline getirmeyeceğiz. İktidarda kalmanın aracı hâline getirmeyeceğiz. Kimsenin, iktidar olursak, yapacağımız yanlışları dini kullanarak meşrulaştırmasına izin vermeyeceğiz.

- Şu ana kadar hep negatif tanımlarda bulundunuz, yani ne yapmayacağınızı söylediniz. İslamcılığınızın pozitif tanımlarına gelirsek…

Biz Müslümanız. Ama Müslüman olmayanlarla da biraz sonra tanımlayacağım çerçevede siyaset yapabiliriz… Ben Müslümanım ve benim anladığım din diyor ki; “fitne” ortadan kalkana dek mücadele edin, siyaset yapın, gayret edin. Fitne nedir? Bir; can güvenliğinin olmaması, iki; açlık, üç; özgürlüğün olmaması. Bizim siyaset yapmamızın amacı toplumda güvenlik ortamını tesis etmek, insanların onurları kırılmadan karınlarının doyması, tabii bu kavramı da genişletmek lazım… Belli bir refah düzeyini kastediyoruz. Ama onurları kırılmadan, yardım paketleriyle falan değil. Üç; bütün insanların özgür olmaları. Düşünceleri, kanaatleri, inançları, her ne ise. Neye inanıyorlarsa, nasıl yaşıyorlarsa o konuda özgür olmaları. Hiçbir baskı altında olmamaları.
Programımızı bunların üzerine kuruyoruz ve bunu da, ben kendi adıma konuşayım, Müslüman olduğum için yapıyorum. İslamcılığım da burada, bu kadar yani. Öyle sanıyorum ki başka dinden olan da, olmayan da, birçok insanın ortak siyaset zeminini teşkil edebilir bu anlattıklarım. Zaten siyasetin başka bir konusu da yoktur bence. Bir devletin meşruiyeti vatandaşlarının hepsine eşit bir biçimde güvenlik, refah ve özgürlük sağlamasından gelir. Siyaseti bunun için yapmayı düşünen, planlayan herkesle de beraber siyaset yapılabilir. Bir Müslüman olarak din de benden bunu istiyor. Türkiye'de kimlikler üzerinden saflaşan bir siyaset var, çok kötü bir şey bu.

- Siz bunu kırmak mı istiyorsunuz?

Bunu kırmak istiyoruz. Bu, Türkiye'nin gerçek sorunlarının gündeme gelmesini ve çözülmesini engelliyor. Dindar, laik, Kürt, Alevi olup olmama… Bunların üzerinden siyaset yapılıyor ve bu Türkiye'ye zarar veriyor. Siz hiç CHP ile AK Parti'nin bir seçim öncesinde neo-liberal politikaları, özelleştirmeleri, çalışma hayatında esneklik diye yutturulan taşeronlaştırmayı, sendikasızlaştırmayı; bunları tartıştıklarını gördünüz mü? Mesela CHP'nin bunlara itiraz ettiğini gördünüz mü? Kürt siyaseti Kürt milliyetçiliği üzerinden yürütülüyor, MHP de Türk milliyetçiliği üzerinden, şehit filan bunların üzerinden siyaset yapıyor… Bunları kıracağız. Bunları kırmazsak, dünya kadar parti var, o partilerden biri oluruz.

ntvmsnbc

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

KAMU PERSONELİ Haberleri