Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, kritik Moskova ziyareti dönüşü uçakta beraberindeki gazetecilere başta İdlib olmak üzere gündeme dair önemli açıklamalarda bulundu.
Bugün Moskova ziyaretinde Rusya Devlet Başkanı Sayın Vladimir Putin'le ikili ilişkilerimizi ele aldık. Özellikle Suriye'de İdlib bölgesindeki gelişmeler gündemimizin öncelikli maddesini teşkil etti. Tabi onunla kalmadık, Libya'yı da görüşme imkanımız oldu. Rusya Federasyonu ile ekonomi, ticaret, sanayi, turizm, enerji alanlarında kapsamlı ve çok boyutlu ilişkilerimiz var. Bugün bu konuları ele alma imkanımızın yanında, bu yıl ülkemizde yapacağımız Yüksek Düzeyli Stratejik Konsey Toplantısı için Sayın Putin'i ülkemize davet ettik.
ÖNEMLİ BİR ADIM ATTIK
Suriye konusunda daha önce de Sayın Putin'e söylediğim bir konuyu ele alma fırsatı bulduk. Suriye ve İdlib'deki gelişmeler ikili ilişkilerimizi olumsuz yönde etkilememelidir. Bu anlayışla önemli bir adım attık ve ateşkes anlaşmasını yaptık. Buradaki üç madde önem arz ediyor. 6 Mart 2020 saat 00.01'den itibaren yürürlüğe giren ateşkesle ilgili arkadaşlarımız konunun sahada takibini de yapıyor. Ateşkes birkaç alanda önemli kazanımlar getiriyor.
1 Ülkemizin sınırlarını rejim ve terör saldırılarına karşı daha korunaklı hale getiriyor.
2 İdlib bölgesinde istikrar ve normalleşmeye zemin hazırlıyor.
3 Orada bulunan askerlerimizin güvenliğini teminat altına alıyor.
4 Sivillerin korunması için önemli bir adım teşkil ediyor.
REJİMİN SALDIRILARINA KARŞI TEYAKKUZDAYIZ
Bu örnekler çerçevesinde sahadaki gelişmeleri anbean takip etmeye devam edeceğiz. Başta şahsım olmak üzere mevkidaşım ile beraber, bunun yanında Dışişleri Bakanım, Milli Savunma Bakanım, Milli İstihbarat Teşkilatı Başkanım ile birlikte bu süreci takip edeceğiz. Ve zaman zaman, belki gün aşırı birbirimizi arayacağız ki bu ateşkes sürecini kontrol altında tutalım, herhangi bir zemin kayması olmasın. Amacımız Suriye'de Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin 2254 sayılı kararındaki siyasi süreci işletmek ve Suriye iç savaşını sona erdirmektir. Buraya gelirken amacımız ateşkes sağlamaktı. Hamdolsun bunu temin ettik. Tabi rejimin olası ihlal ve saldırılarına karşı da her an teyakkuz halinde olacağız. Bu konudaki kararlılığımızı son bir haftada rejime verdirdiğimiz zayiatlarda güçlü bir şekilde gösterdik.
KARA KEDİ GİRMİŞ OLABİLİR
Sayın Putin ile İdlib ateşkesinin yanı sıra az önce de ifade ettiğim gibi Libya konusunu da ele aldık. Libya'da Hafter'in uzlaşmaz tutumu ortada. Hiçbir anlaşmaya uymadığı gibi savaşı da körüklüyor. Bunu Amerika Birleşik Devletleri, Almanya, İtalya gibi devletler de artık açıkça görüyor. Sayın Putin ile bu konuları ele aldık. Özellikle de bu Wagner konusunda Sayın Başkan'ın olumlu bir adım atacağını düşünüyorum. Böylece Libya'daki sürecin de aynen bu akşamki attığımız adıma benzer bir şekilde sonuçlanması ikimizin de önemli bir beklentisidir.
Bizim Rusya ile ilişkilerimiz 5 yıldır gayet iyi gidiyordu. Siz de memnundunuz. Türkiye de bundan hem ekonomik hem siyasal anlamda avantaj elde etti. Ne oldu da bu Aralık ayından itibaren Putin birden tavır değiştirdi?
Aslında çok da bir farklılaşma olmadı. Zaman zaman uluslararası ilişkilerde buna benzer gelişmeler, iniş çıkışlar olabiliyor. Rusya ile olan belki de bizim en son düşünebileceğimiz bir konu olabilir bu. Niye derseniz; bizim şu anda Rusya ile olan ikili ilişkilerimiz hiçbir şeye benzemez. Bir taraftan savunma sanayiinde attığımız adımlar, bir taraftan nükleer enerjide attığımız adımlar, bir taraftan Türk Akımı konusunda attığımız adımlar, bir diğer taraftan turizmde attığımız adımlar. Tabi bunların çok çok büyük önemi haiz. İkili ilişkilerimizin geldiği bu noktalarda bir de üçüncü ülkelerde beraber atabileceğimiz adımların planlamasını yaptığımız dönemi yaşıyoruz. Yani onun için de herhalde bir yerden şöyle kara kediler girmiş olabilir.
İsrail olabilir mi?
Yok. O kadar zayıf değil.
Cumhurbaşkanı Erdoğan: Bu gece 00.01 itibariyle ateşkes yürürlüğe girecektir
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in gerçekleştirdikleri zirvenin ardından iki lider basın toplantısı düzenledi. Erdoğan, '(İdlib'de) Bu gece 00.01 itibariyle ateşkes yürürlüğe girecektir' dedi.
KONTROL NOKTALARIMIZ AYNEN KORUNACAK
Kontrol noktalarımız var. Bunların durumu, akıbeti ne olacak?
Malum, toplamda 12 gözlem noktası var. Tabi bu gözlem noktaları bizim için çok çok önemli. 12 gözlem noktasının dışında tabi aşağıda da gözlem önem ifade ediyor. Bu durumların hepsi de aynen şu andaki durum gibi korunacaktır. Şu anda herhangi bir değişiklik söz konusu değil.
Ateşkes çıktı görüşmeden. Fakat uzlaşma olsa bile bir mücadele ve müzakere içeren süreç başladığını görüyoruz. Bu kapsamda İdlib krizi tam olarak bitti diyebilir miyiz?
Az önce bir ifade kullandım. Yani biz şu anda işi o kadar sağlama aldık ki her an Sayın Başkan'la irtibat halinde olacağım. Dışişleri Bakanımız aynı şekilde muhatabıyla, Milli Savunma Bakanımız muhatabıyla, Milli İstihbarat Başkanımız muhatabıyla sık sık görüşmek suretiyle bu ilişkiyi sürekli diri tutacağız. Bir yerde çatlak patlak olduğu anda hemen konuya müdahale edeceğiz. Tabi aramızda her şey yazı ile olmuyor, söz ile olanlar da var. Burada bu kararlılığımızı teyit ettik.
Sayın Putin ile yaptığınız telefon görüşmesinde "Esed ile aradan çekil, rejim ile bizi baş başa bırak" dediğinizi söylemiştiniz. Bugünkü görüşmede bu söylem masaya yatırıldı mı, gündeme geldi mi? Geldiyse, tabi bu görüşmeden olumlu bir sonuç çıktı. Bu tavrınızın bir etkisi oldu mu?
Tabi bu konu tatlıya bağlanınca böyle bir şeyi söylemenin de artık anlamı kalmadı.
S-400 ARTIK BİZİM MALIMIZ
Rusya geçmişte hassas konularda verdiği sözleri yerine getirmemiş, taahhütlerini tutmamıştı. Buna benzer bir durum Libya'dan Suriye'ye kadar olan coğrafyada yine Türkiye'nin güvenliğini tehlikeye düşürecek mi? Böyle politikalar sürdürürse Rusya Federasyonu S-400 gibi kritik hayati projeler bundan etkilenir mi?
S-400 şu anda artık bizim malımız. Bir taraftan S-400 ile ilgili eğitim çalışmaları vesaire bunlar devam ediyor. S-400'ü büyük oranda teslim almış vaziyetteyiz. Tamamı elimizde. Şu anda tamamı geldi. Nisandan itibaren de artık faal hale gelecek. Ama yine söyleyeyim, dün de söyledim yetkililerine; Amerikalılara "Eğer bize Patriot verirseniz biz sizden de Patriot alırız" dedik.
M4'ün altı 6-6, 12 kilometre olmak üzere güvenli koridor olması konusunda Türkiye'nin beklentisi nedir? Biz uçuşa yasak bölgede istemiştik çünkü. Nasıl bir isteğiniz var bu konuda. İkincisi de M5 karayolundaki sorun nasıl çözülecek? Bir de sonuç itibarıyla Esed rejimine hiç güven olmadığı ortada. Rusya nasıl dizginleyecek? Bununla birlikte acaba görüşmeler boyunca Esed tarafıyla bir görüşmesi oldu mu?
M4 karayolunun kuzeyinde 6 kilometre ve güneyinde 6 kilometre derinliğindeki alanda bir güvenli koridor tesis edilecek. Burada aynı zamanda kendileriyle devriye sistemini de çalıştırmaya başlayacağız. Bu zaten aynı zamanda Türkiye ve Rusya olarak bir dayanışmayı ortaya koyuyor. Rejim bu noktalarda zaten Rusya'dan gelecek herhangi bir talimata karşı çok fazla direnmez. Nitekim bugün mesela biz çalışmalarımızı bitirdik. Bir an önce de ateşkesle ilgili adım atılmış oldu ve 6 Mart 2020 saat 00.01 itibarıyla bu yürürlüğe girdi. Her şey oldu ki orada da imzalar atıldı. Savunma Bakanlarımız imzaları attı. Dışişleri Bakanlarımız da açıklamayı yaptı. Bundan sonra da ayrıca işin esas ve usulleri hakkında burada bir hafta kadar bazı çalışmalar yürütecekler.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan koronavirüs uyarısı: Bu aralar sarılmaları öpüşmeleri erteleyelim
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, cuma namazını Büyük Çamlıca Camii'nde kıldı. Burada cuma namazının ardından cemaate seslenen Erdoğan, 'Malum dünyada bir korona virüs salgını var. Bu salgın nedeniyle öpüşme tokalaşma çok önemli bir münasebettir. Bu aralar bu sarılmaları öpüşmeleri erteleyelim.' diyerek uyarıda bulundu.
O iş bitti artık
(Mülteciler) Batı maalesef çok yüzlü. Yunanistan'a hemen anında 700 milyon avro söz verdiler; "350'sini hemen gönderelim, 350'sini de sonra gönderelim" dediler. Bırakın 700 milyon avroyu, Şansölye (Merkel) bize 25 milyon avrodan bahsetti ama ondan da maalesef henüz bir ses çıkmadı. Avrupa Birliği'nden gerek Konsey Başkanı Sayın Charles Michel olsun gerek Komisyon Başkanı Sayın Ursula von der Leyen olsun onlar da bazı sözler verdiler. Onlardan da bir netice çıkar mı çıkmaz mı bilmiyorum.
Açık kapı politikasına geçildiği andan itibaren İdlib'i Avrupa'ya bağladığınız şeklinde bir tespitiniz oldu. Bu tespit bağlamında Avrupa Birliği'nden hangi adımlar gelirse bu açık kapı politikasını gözden geçirebilecek bir süreç başlar? Yoksa artık geri dönülemez bir noktada mıdır?
Her şeyden önce bizim Yunanistan tarafı ile bu süreçte "Açık kapı artık kapalı mı?" bunu tartışacak zamanımız yok, o iş bitti. Biz kapıları açtık şu anda. Mülteciler gidebildiği kadar gidecek biz bunları zorla ülkemizden de çıkartmıyoruz. Kendi arzularıyla kendi istekleriyle bu insanlar çıkıyorlar. Ama tabi Yunanistan bunlara zulmediyor. Tüm bunların yanında tabi şişleyerek batırdıkları botlar da bunların yine çok gaddar yaklaşımlarıdır.
ONUN OLDUĞU YERE GELMEM
Bulgaristan Başbakanı Boyko Borisov bize "Sofya'da bir toplantı yapalım" dedi. Buna Yunanistan Başbakanı Miçotakis'i de davet etmek istedi. O gün iki tane ölüm vakası vardı. Bu olaydan sonra ben de kendisine dedim ki "Miçotakis'in olduğu yere gelmem ve onunla aynı fotoğraf karesinin içerisine de girmem." O gece çok konuştuk, çok ikna etmeye çalıştılar ve sonra iptal edildi. Zira bu işler bu kadar ucuz değil. İnsan hayatının bu kadar ucuz olmadığını bu siyasetçilerin bilmesi lazım. Dolayısıyla bunlar olmamış olsa belki bu süreç çok daha farklı akacaktı. Aslında İdlib olayı ile Avrupa Birliği'nin ilgisi yok ama onlar tabi bundan vazife çıkarma noktasında. Dolayısıyla da bu süreç içerisinde temenni ederiz ki hele hele bugünkü karardan sonra onlarda çok daha farklı bir süreç başlar ve ona göre yeni adımlar atarız.
Biz püskürttükçe şekil değiştiriyor
İdlib'deki kalleş saldırının ardından "bu saldırı 15 Temmuz hain darbe girişiminin bir devamı" olarak nitelendirdiniz. Tam olarak ne oldu?
Türkiye'yi tökezletme girişimlerini biz püskürttükçe saldırılar şekil değiştiriyor. 15 Temmuz'da FETÖ'cü darbecilere karşı ülkemizi nasıl savunduysak, koruduysak, Suriye'de de aynı sebeple bulunuyoruz. Şimdi de İdlib'de farklı bir olay sahnelenmeye çalışılıyor. Olay Rusya ile Türkiye arasındaki olay değil. Bizim burada karşımızda Rusya yok, burada bizim karşımızda rejim var. Bu rejim şu anda maalesef öyle bir süreci yaşıyor ve yaşatıyor ki maalesef bölgede bugüne kadar kendi halkına acımasızca zulmeden bir rejim. Kendi halkına bu kadar acımasızca zulmeden bu rejim önce El Bab'da, Cerablus'da bütün bizim sınır bölgelerinden bizi hep rahatsız etti. Her zaman buralardan saldırdı ve birçok kayıplarımız oldu, yüzlerce. Uyarılarımız hep yapıldı ama bu uyarılara rağmen durmadı. Ondan sonra ne oldu? Afrin'e geldi. Afrin'de aynı durum oldu. Ve Afrin'de de gereği yapıldı.
ONLAR DA GİRSEYDİ 5.5 MİLYON OLURDU
Afrin'den sonra da işin buraya gelişi, İdlib'den bize olması muhtemel bir saldırıydı ve bu da oldu. Bu saldırının illa silahlı saldırı olması şart değil. Buradan milyonu aşkın insan bizim sınırlarımıza doğru iltica ediyorsa, göç hareketi başladıysa biz buna seyirci kalamayız. "Bunlar da gelsin" diyemeyiz. Buradaki sıkıntının temelinde şu anda göç yatıyor. Ve bu bir düzensiz göçtür. Bu düzensiz göçün önünde tabi durmamız gerekiyor. Bunların da Türkiye'ye girdiğini düşünün. Bu size 5-5,5 milyon mülteci demek. Bunun altından Türkiye nasıl kalkacak? Şu andaki adımın temelinde aslında yoğun göç hareketi var. Bu göç hareketini de tabi ki durdurmamız gerekiyordu ve bunu bu şekilde durdurmuş olduk. Ve şu an itibarıyla bu ateşkes adımı, bu atılan imzalar sahiplenildiği takdirde ki şöyle bir hafta içerisinde işte bunların usul esas konuları üzerindeki çalışmalar da yapılacak ve bu çok daha temelli bir yere inşallah oturmuş olur.
ABD'den gelen bir destek yok
Bahar Kalkanı Harekatı ile birlikte Amerikan cenahında da bir hareketlenme oldu. Acaba bu gelinen noktadan sonra hem Türk-Amerikan ilişkilerinde hem de Suriye meselesi bağlamında Birleşmiş Milletler'i harekete geçirme olabilir mi? Mesela olumlu yönde bir ivme bekliyor musunuz?
Şimdi sözde güzel şeyler var ama uygulamada ne getirir ne götürür onu şu anda bilemiyorum. İşte dün akşam Büyükelçi ile beraber Birleşmiş Milletler Temsilcileri de bizdeydi. Onlarla da uzunca durum değerlendirmesi yaptık. Bu durum değerlendirmesinde de kendileri birçok destek vaadinde bulundular. Temennim odur ki bu destekler yerine gelir; tabi bu destekler Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nde olabilecek veya atılabilecek adımlar olur. Bunun yanında bugünkü ateşkes olmayıp da süreç aynen devam etmiş olsaydı birçok silah mühimmat araç gereç vesaire destekleri olabilirdi. Ama şu an itibarıyla bize
Amerika'dan gelmiş herhangi bir destek söz konusu değildir. Fakat tabi önümüzde şimdi bir de Libya meselesi var. Libya'da da yine bizim Amerika ile görüşmelerimiz var. Libya hakkında aynı şekilde Rusya ile de görüşmelerimiz var. Şimdi bugün tabi Rusya'dan Wagner konusunda olumlu bazı beyanlar aldık. Temenni ederiz ki bu hayata geçer. Eğer hayata geçerse o zaman Libya'da bizim işimiz de kolay olacak, Sarrac'ın işi de kolay olacak.
CHP felaketi yaşıyor
CHP ile ilgili olarak bir soru sormak istiyorum; Genel Başkanı ısrarla rejimle görüşmeden söz ediyor. Aynı şekilde "Askerimizin Suriye'de ne işi var?" diye başlayan söylemini, "Rejim kendi toprağını savunuyor zaten" diye ifade ediyor. Sizce CHP'yi ne motive ediyor, ne azmettiriyor? Yani nasıl bir arka planı var?
CHP'deki ruh halini benim anlatmam doğru olur mu? Bunlar adeta deli dumrul misali felaket yaşıyorlar. Ve şu an itibarıyla, bu sabah gerek avukatım olsun gerek yargı olsun bu şahıs ile ilgili bu davaları açtılar. Yani dokunulmazlığının kaldırılmasına varıncaya kadar bu süreci takip edecekler. Ben Türkiye Cumhuriyeti'nin Cumhurbaşkanıyım. Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanına kalkıp da bu tür edepten, ahlaktan yoksun, böyle akla hayale gelmeyecek hakaretleri yapmaya ne yasalarımız ne örfümüz ne adetimiz müsaade eder. Tabi dün TBMM bugüne kadar yaşamadığı bir tabloyu yaşadı. Ülkemizde parlamentonun böyle tabloyu yaşamasını hiç istemezdik. Ama bu tabloyu yaşayan ve yaşatanlara önce o partinin başındaki şahsın gereken bedeli ödetmesi lazım. Onu da geçiyorum, dikkat edin bu şahıs her yönüyle her an her yerde maalesef birçok sakatlıklar yapıyor. Arifiye olayının perde arkasında da var. Kendisini şöhret yapabilmek veya bir karşılık bulabilmek için sırtına bir tişört giyiniyor. Yanına aldığı şöyle bir elli yüz kişiyle gidip devasa bir yatırımı karalamanın, lekelemenin neticesini toparlamak istiyor. Tabi bu CHP'nin sorunudur ve milletimiz de bunlara vakti saati geldiğinde gereğini yapacaktır. Biz de yargıda konuyla ilgili gereğini yapacağız ve yapıyoruz.
Siyasetin geldiği seviye açısından nasıl değerlendiriyorsunuz?
Çok büyük tehlike. Yani Türk siyasetinin kesinlikle buralara düşmemesi gerekirdi. Ama buraya düşürenlere de bedelini, eğer sorumluluk taşıyorsa, mensubu olduğu partinin lideri hesabını sormalıdır.
İbrahim Karagül - YeniŞafak