Eğitimci Timothy Walker’ın yazdığı Teach Like Finland: 33 Simple Strategies for Joyful Classrooms (Finlandiya Gibi Öğretmek: Eğlenceli Sınıflar Yaratmak İçin 33 Basit Strateji) adlı kitabı okumak, bana sınıfta eğlence ve öğrenmeyi harmanlama konusunda birçok şey öğretti. Bu kitap bence kesinlikle öğretmenlerin kitaplığında olması gereken bir kaynak.
Finlandiya’dan Ders Çıkarmak
Finlandiyalı öğrenciler Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programından (PISA) istikrarlı bir şekilde yüksek notlar alıyorlar. Bu durum, başka ülkelerdeki öğretmenleri, Finlandiya’da alışkın olduklarından çok farklı bir eğitim sistemi olması nedeniyle – kısa okul günleri, çok az ev ödevi ve neredeyse sıfır standart test- oldukça meraklandırıyor.
Finlandiya’ya taşınmış Amerikalı bir öğretmen olan Walker, Finlandiya’daki okulların bu derece başarılı olmasını sağlayan stratejileri gün ışığına çıkardı. Walker, Finlandiya’daki eğitimin ana öğelerini beş kategoriye ayırıyor: Mutluluk (fiziksel, zihinsel, duygusal, ruhsal), aidiyet, özerklik, yeterlilik ve zihniyet. Sırada, Amerika’da öğretmenlik yapan bir eğitimci olarak her bir kategori için benim en beğendiğim stratejiler var.
Mutluluk
Zihin için aralar planlayın. Çoğu Amerikalı öğrenci okulda gün boyunca çok az ara veriyor. Finlandiya’da ise öğrenciler her 45 dakikalık dersten sonra 15 dakika teneffüs yapıyorlar. Amerika’daki öğretmenler için bunu uygulamak mümkün görünmese de bağımsızlığı ve yaratıcılığı destekleyecek blok zamanlar planlayabilirler.
Ben sınıfımda bunu, ders anlatmaya, tartışmaya, ekip çalışmasına ve derin düşünmeye eşit zamanlar ayırarak dengeledim. Ek olarak, öğrencilerim dersin başında telefonlarını kapatmak zorunda olduklarından, onlara dersin sonunda beş dakikalık bir “teknolojik-ara”veriyorum. Böylelikle, öğrencilerim derse daha çok katılım gösteriyor ve stresli gibi görünmüyorlar.
Okuldan sonra tazelenin. Bildiğim bütün öğretmenler okul sonrasında da (hafta sonu dahil) ders planı yapmak, sınav kağıtları okumak ve ödevler hazırlamak için uzun saatler boyunca çalışır. Walker şöyle diyor: “Öğretmenlerin, ne kadar çok çalıştıklarına bakarak kendilerini değerlendirmeleri gerektiğini söyleyen bu faydasız ideolojiden uzaklaşmaya ihtiyaçları var.” İş ve özel hayat arasına sınır koyabilmek ve bu sınırı koruyabilmek şart. Amerikalı öğretmenler için bunu yapmak zor olsa da, bazı ekstra komite çalışmalarına, online tartışma gruplarına ve gönüllülük gerektiren işlere hayır diyebilmek çok önemlidir. Bağlantıyı koparmak (okulla) ve tazelenmek, uzun vadede, eğlenceli sınıflar yaratabilmemiz için bize yardım edecektir.
Aidiyet
Her çocuğu tanıyın. Walker bize, aidiyet duygusunun mutluluğun ana bileşenlerinden birisi olduğunu anlatan bir araştırmayı hatırlatıyor. Güçlü öğretmen-öğrenci ilişkisi kurabilmek çok önemli. Her bir öğrenciyi birey olarak gördüğünüzü belli edecek uygulamalar deneyin; her öğrenciyi kapıda ismiyle karşılayın, bir spor müsabakasının ya da okul aktivitesinin nasıl geçtiğini sorun ve kişisel bağlantılar kurun. İlişkilerdeki bu derinleşme eninde sonunda öğrencilerin aidiyet duygusuna ve tüm sınıfın huzuruna katkı sağlayacaktır.
Birlikte bir “sınıf hayali” kurun. Bir sınıfın hayali, oyunu okuduktan sonra bir Hamlet performansı izlemek ya da kasırga mağdurları için yardım toplamak olabilir. Vietnam gazileriyle röportaj yaparak Vietnam üzerine disiplinler arası bir çalışma yapmak da olabilir. İkinci sınıflarımın biri için bu hayal; bölge bazındaki sınavda yeterli performans gelişimini gösterdikleri takdirde, New York’a bir gezi düzenlemekti. Hayaliniz ne olursa olsun, buna tüm sınıf olarak karar vermeniz önemlidir. Sonra sınıfta rolleri tartışın, zaman çizelgesi oluşturun, hareket adımlarını planlayın. Sınıf hayalinin, her bir öğrencinin içine işlediğinden emin olun.
Özerklik
Seçenekler sunun. Öğrencilere seçenek sunmak onların bağımsız birer öğrenci olmalarına yardım eder. Walker, öğretmenlere şunu ısrarla tavsiye ediyor: “Öğrencilerin tutkularının neler olduğunu öğrenin, bunlarla öğretmeniz gereken müfredat arasında bağlar kurun ve onlara ilginç seçenekler sunun.”
Bir öğrencim The Walking Dead (bir TV dizisi) üzerine seçmeli bir ders önerdiğinde, başlarda güldüm. Fakat sonra dizilerin, iş hayatından etik değerlere, sosyolojiden psikolojiye kadar birçok şeyi öğretmeye yardım edebileceğini fark ettim. Bu ders planı benim kariyerim boyunca en iyi şekilde yazdığım, eleştirel düşündüğüm ve problemleri çözdüğüm en popüler derslerimden biri oldu.
Yeterlilik
Öğrenmeyi kanıtlayın. Finlandiya’daki okullarda standart hale getirilmiş testler çok çok az olsa da, onlar da öğrencilerini test ediyorlar. Walker, öğrencilerin, verdikleri yanıtları savunarak öğrendiklerini kanıtlamalarını sağlayan basit uygulamaların, onların eleştirel ve yaratıcı düşünmelerine yardım edeceğine inanıyor. Öğrencilere neden bir politikacıya oy vermeleri gerektiğine dair gerekçeleri ya da medyanın daha fazla izleyici için nasıl rekabet ettiğini soran bir ödev verin. İşte bu gerçek anlamayı gösterecektir.
Notlarını tartışın. PowerSchool gibi yazılımlar sayesinde, öğrencilerle aldıkları notları paylaşabiliyor ve tartışabiliyoruz. Bu onlara kendilerini ifade etme, bize de akademik hayatları boyunca yapacakları yolculuğa destek olma şansı veriyor.
Zihniyet
Sağlam durun. Ben gerçekten şöyle hissediyorum: Bazen okula gitmiş herkesin, öğretmenlerin sınıfı nasıl yönetmesi gerektiğiyle ilgili fikri varmış gibi görünüyor. Verilen bir geri bildirimi görmezden gelmenizden bahsetmiyorum, sadece uzmanlığınız konusunda kendinize güvenmeniz gerektiğini söylüyorum. Walker şöyle diyor: “Öğretmenler olarak asıl meselemiz, okulda bir sorunla karşılaşıp karşılaşmamak değil, onunla ne zaman karşılaşacağımızdır. Dik durmak… öğretmedeki eğlence halini korumaya yardım eder.”
Tatildeyken kafanızı boşaltın. Öğretmenler tatil boyunca zihinlerini durdurmakta zorlanırlar. Kurslara gider, topluluklara katılır ve hatta konferanslarda sunum yaparız. Finlandiya’da ise öğretmenler, okul problemlerini, konularını ve “kağıt işlerini” bilinçli olarak geride bırakırlar. Eğlenceye konsantre olmak için e-postalarını ve telefonlarını kapatırlar. Araştırmalar, yeterli miktarda verilen aranın performansı desteklediğini gösteriyor. Öğretmenlerin bundan haberdar olması gerekiyor.
Eğlenmeyi unutmayın. Sınav bazlı değerlendirme ortamında, eğlenceyi sınıf önceliği haline getirmek zordur. Ancak Walker, Finlandiya eğitiminin başarısından büyük oranda eğlencenin sorumlu olduğuna inanıyor. Öğrencilerinizle ilişki kurmak için zaman ayırın, dışarı çıkın, müziği sınıfın içine sokun, yararsız eleştirileri başınızdan savın ve tazelenin. İddia ediyorum, bunları yaptıktan sonra sınıfınız çok daha eğlenceli olacaktır.
Her ne kadar Finlandiya’da Birleşik Devletler okullarındaki çeşitlilik olmasa da ve yoksulluk oranı daha düşük olsa da, nerede kullanılırsa kullanılsın, Walker’ın stratejilerinin eğlenceli ve başarlı sınıflar yaratabileceğine inanıyorum.