Peki öğretmen öğrenci, okul cephesinde neler yaşanıyor?
Bütün bu gelişmeleri, onlar, nasıl değerlendiriyor?
Daha da önemlisi, bugün tartışılan bu konuların çok ötesindeki fiili durumlara, neden kimse dur demiyor?
Eğitimin birinci önceliği, etik değerlere saygılı dürüst nesiller yetiştirmektir. Ama siz, onu bir kenara itip, daha mini minnacıkken öğrencileri “sahteciliğe“ teşvik ederseniz, yaptığınız ya da yapacağınız diğer reformların hiçbir anlamı kalmaz!
İşte size çok çarpıcı üç mailden ilki:
Bulaşıcı hastalık alarmı!..
“Bir aile hekimi olarak, size her yıl gerçekleştirilen, doktorların kabusundan bahsetmek istiyorum. Bu yıl yine anadolu liseleri ve üniversite sınavı öncesi, çocuklar, okulları tarafından sahte rapor almaya yönlendiriliyor. Bunun önüne nasıl geçebiliriz bilemiyorum. Ben, herhangi bir öğrenciye sahte rapor vermenin, benim adıma, evrakta sahtecilik ve görevi kötüye kullanma da dahil olmak üzere birçok suç teşkil ettiğini nasıl anlatayım, beni okul müdürü yolladı diyen öğrenciye. Öğrenciye nasıl derim, öğretmeninin, müdürünün seni alman için yolladığı şey bir suç unsuru diye, bunu nasıl anlatırım kendisine...
Geçen yıl uygulanan dilekçe yöntemi de bu yıl tekrarlanmadı. Ayrıca bu da gerekli mi, öğrenci okul dönemi için illa rapor almak zorunda mı? Milli Eğitim’e bağlı olarak çalışan dershaneler, okul saatlerinde ders düzenleyebilir mi? Bunlar benim sorumluluğumda değil ama tek bildiğim, 50 kişilik bir sınıfta, 35 kişi hastalık mazeretiyle gelmezse, bunu tüm liselere oranladığımızda, dünya sağlık örgütünün bulaşıcı hastalık sinyali falan vermesi gerekir ülkemizde!..”
Doğru söze ne denir? MEB bu konuda ne düşünüyor?..
60, 72 ay farkı?
4+4+4’ün en çok tartışılan noktalarından birisi de okula başlama yaşı. Oyun yaşındaki çocuğu okula başlatmaktan daha büyük yanlış olamaz. Hele hele aynı yarışın içine sürüklenmeleri kabullenemez. Niye mi? İşte cevabı:
“Önümüzdeki öğretim yılında, 1. sınıf okutacak bir öğretmenim. Ancak 1. sınıfa alınacak yaş grubu belirsizliği beni endişelendiriyor. 0-6,7 yaş arası çocuklarda, değil bir yıl, birkaç ayın bile gelişimde ve öğrenmede çok büyük farklılıklar oluşturduğunu, öğretmenler olarak gözlemliyoruz. 60 ay ve 72 ay arası çocukların aynı yıl okula başlaması, bu sebeple çok sakıncalıdır. Sınıf tamamen homojen olmayan öğrencilerden oluşacak ve çok büyük öğrenme farklılıkları oluşacaktır. 6 yaşında okula başlasa çok başarılı olabilecek bir çocuk, okula erken başladığı için başarısızlık yaşayacaktır. Kendisinden daha başarılı çocuklar karşısında eziklik hissedecektir. Bu bir neslin harcanması anlamına gelir. 60 aylıktan 72 aylığa kadar çocukların aynı sınıfta bulunması uygun değildir.
Ayrıca bu yıl okula kaydolabilecek öğrenci sayısı iki katına çıkacağı için zaten 40-50 arası olan sınıf mevcutları (şu an okuttuğum 5. sınıfların mevcudu 47) bu yükü nasıl kaldıracak?
Eğitim bir ulus için çok önemli bir konudur. Siyasi malzeme yapılmamalı acele karar verilmemelidir. Tüm eksiler- artılar değerlendirilmeli, altyapı çalışmaları yapılmalı, pilot bölgeler belirlenip eksiklerin tespitiyle, öğretmenlerin, önemli eğitimcilerin, pedagogların fikri alınarak bir değişiklik yapılacaksa yapılmalıdır. Devamlı değişen bir eğitim sistemi ve sınav sistemi biz öğretmenlerin de öğrencilerin de kafasını çoktan allak bullak etti. Lütfen bundan sonra daha dikkatli adımlar atılsın. Çocuklarımız heba olmasın...”
Bu iş öğretmenlerin işi değil, bizim işimiz diyenlere duyurulur!..
Nasıl bir gençlik?
Ve yetişen gençlikle ilgili çarpıcı bir yorum:
“Bir nesil düşünün ki, dans etmesini bilmeyen, müziği hissetmeyen, dünyanın nimetlerinin çoğunu kendisine yasaklayan, tartışmanın, sorgulamanın öğretilmediği, sadece biat etmesi öğretilen bir gençlik. Bu gençlik, ne yapabilir ki, dünyayı anlayabilir mi, reform yapabilir mi?..”
Özetin özeti: En büyük esikliğimiz ne biliyor musunuz? Kesinlikle ve kesinlikle diyalog. Bu sağlanmadan, hiçbir konuda, kesinlikle yol kat etmek mümkün değil...
Abbas GÜÇLÜ-Milliyet