1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunun 8.maddesinde, “Türk Milli Eğitiminin Temel İlkeleri” arasında sayılan ilkelerden biri de “Fırsat ve imkân eşitliği” ilkesidir.
Fırsat ve imkân eşitliği ilkesine göre; “Eğitimde kadın, erkek herkese fırsat ve imkân eşitliği sağlanır. Maddi imkânlardan yoksun başarılı öğrencilerin en yüksek eğitim kademelerine kadar öğrenim görmelerini sağlamak amacıyla parasız yatılılık, burs, kredi ve başka yollarla gerekli yardımlar yapılır. Özel eğitime ve korunmaya muhtaç çocukları yetiştirmek için özel tedbirler alınır.”
Milli Eğitim Temel Kanunu, fırsat ve imkan eşitliğini, sadece ekonomik açıdan ele almış ve kimi teşvik ve düzenlemelerle, eşitsizliğin giderilebileceğini düşünerek buna yönelik uygulamaların yaşama geçirilmesini düzenlemiştir.
Oysa, eğitimde fırsat ve imkan eşitliğinin bir başka yönü de, eğitim hizmetlerinden eşit ve olabildiğince adil bir şekilde yararlanmaktır. Bu bakımdan, Tezcan (1997:94),eğitimde fırsat eşitliği kavramını, herkesin gizilgüç ve yeteneklerini en uygun biçimde geliştirebilmesi için eğitim kaynaklarına ve eğitim hizmetlerine hiçbir ayrım yapılmaksızın eşit ölçüde ulaşabilmesi ya da bunlardan yararlanması olarak tanımlamıştır. Bu tanımın içerdiği, eğitim kaynakları ve eğitim hizmetlerine ulaşma ve yararlanma bakımından ülkemiz eğitim sisteminin fotoğrafının olumlu olduğunu söylemek güçtür.
Bu tanımdan yola çıkan, Polat’a göre( 2009: 29) Eğitimde fırsat eşitliğinin sağlanması, eğitimde ‘adalet’ ve ‘içerme’ boyutlarının geliştirilmesi ile mümkün olmaktadır.
Yazar, fırsat eşitliğinin ‘adalet’ boyutunu, eğitimde adaletin sağlanması, genel anlamda cinsiyet ve sosyo-ekonomik koşullar gibi kişisel ve sosyal durumların eğitimdeki başarıya bir engel oluşturmaması gerektiğini, bu kapsamda, öğrencinin ailesi ve içinde yaşadığı yerleşim yerinin sosyo-ekonomik ve kültürel koşullarının, öğrencinin eğitim başarısı üzerindeki etkisinin azaltması gerektiğini, ifade eder.
Fırsat eşitliğinin ‘içerme’ boyutu ise, günümüz toplumunun gerekli kıldığı asgari düzeydeki yeterliklerin ve becerilerin toplumun tüm kesimlerine kazandırılması gerektiğini ifade etmektedir. Bu kapsamda, öğrenme kabiliyeti, sosyo-ekonomik durumu veya yaşam ortamı gibi koşullardan bağımsız olarak temel becerileri ve yeterlikleri kazandıracak eğitim imkânının herkese sunulması gerekmektedir. Erişimin tüm bunlardan bağımsız kılınarak temel beceri ve yeterliklerin kazandırılması için eğitim hizmeti, öğrencilerin farklı gereksinim ve yeteneklerine uygun içerik, yöntem ve araçlarla sunulmalıdır.
Ülkemizde, yıllar itibarıyla değişmekle birlikte, Milli Eğitim Bakanlığı bünyesinde görev yapan öğretmenlerin yaklaşık % 10 kadarını ücretli öğretmenler oluşturmaktadır. 2013-2014 yılında ücretli öğretmen sayısının 80 bin civarında olduğu tahmin edilmektedir. Ücretli öğretmen çalıştırma politikası, okulların etkililiğini azaltan ve okullar arasındaki eğitim kalitesi farklılığını arttıran unsurların en önemlisi olarak değerlendirilmektedir.
Eğitimde fırsat eşitliğinin ‘içerme’ boyutu bağlamında değerlendirildiğinde; ücretli öğretmenlerin birikiminden ve kişiliğinden bağımsız olarak konuyu irdelemek gerekiyor. Çünkü sonuç olarak bu alanda istihdam edilen öğretmenlerin büyük çoğunluğunun da, bu ülkedeki eğitim sisteminden varolan öğretmen yetiştirme kaynaklarından yetiştiğini unutmamak gerekiyor. Ancak durum ücretli öğretmenlik kurumunun çalışma koşullarına bakıldığında, ücretli öğretmen olarak görevlendirilenlerin bile “ücretli kölelik” olarak adlandırdıkları kadar kötü çalışma koşullarının geçerli olduğu görülmektedir. Geleceği olmayan, geleceğe yönelik bir plan yapamayan, güvencesiz ve örgütlenme olanaklarından yoksun bir şekilde çalışan, 10 ay üzerinden sözleşme yapılan, bayram ve diğer resmi tatillerde ücreti kesilen, en önemlisi de asgari ücret düzeyinde bir ücrete reva görülen bir çalışma ortamından söz ediyoruz.
Bu koşullarda çalışan öğretmenlerden eğitim alan öğrencilerle, diğer koşullar sabit tutularak, kadrolu öğretmenlerden eğitim alan öğrencilerin; yine ücretli öğretmenlerin yoğunlaştığı kırsal kesim okullarında eğitim gören öğrencilerle, merkezlerde kadrolu öğretmenlerin görev yaptığı okullarda eğitim gören öğrencilerin, eğitim kalitesi açısından eşit ya da adaletli bir eğitim hizmeti aldıkları söylenebilir mi?
SBS sisteminin kaldırılarak yerine merkezi yazılı sınav sisteminin getirildiği bir ortamda, diğer etkenlerin yanında, ücretli öğretmenliğin yarattığı eğitim kalitesi farklılığının, okullar arasında eğitim kalitesi açısından varolan makası olumsuz yönde açacağı, aynı sorularla aynı yazılı sınavlara girecek öğrenciler açısından imkan ve fırsat eşitsizliği yaratacağı ortadadır. Aynı durum YGS ve LYS sınavlarına giren öğrenciler bakımından da geçerlidir.
Bu nedenle, eğitimde fırsat ve imkan eşitliğini olumsuz yönde bozan ve aynı zamanda ücretli öğretmenlik yapmakta olanlarla birlikte, ataması yapılmayan öğretmenleri de moralsizliğe ve motivasyonsuzluğa sürükleyen ücretli öğretmenlik sisteminin bir an önce eğitim sisteminden çıkarılması gerekmektedir.
Yapılması gereken, norm kadro açığı kadar kadrolu öğretmen atamasının zaman geçirilmeden yapılmasıdır.
-TEZCAN, M., Egitim Sosyolojisi, Ankara Üniversitesi , Ankara,1997.
-POLAT, S, Türkiye’de Eğitim Politikalarının Fırsat Eşitsizliği Üzerine Etkileri, DPT Yayınları, Ankara, 2009