Son yıllarda çalışanlara yönelik, ekonomik ve sosyal alanda uygulanan yanlış politikalar eğitim ve bilim insanlarının toplum tarafından sevgi ve itibar kaybı yaşamasına, var olan sorunlara yeni sorunlar eklenmesine neden oldu. Bu yanlış politikaların ve sorunların başında; yetiştirme, istihdam, sosyal hakların kaybettirilmesi, özlük sorunları, idari baskılar, bazı siyasi aktörlerin ötekileştirici dili ve insanca yaşam sürdürebilmeleri için gerekli olan aylık alamamaları gelmektedir.
Son günlerde hem öğretmenlerin, hem de akademik personelin ücretlerinde iyileştirmeler yapılacağı açıklanmaktadır. Bu yönde Maliye Bakanlığında değişik alternatifleri içeren çalışmaların kamuoyuna yansıması söz konusu olmuştur. Özellikle öğretmenlerle ilgili, Kariyer Basamakları uygulamasının yeniden başlatılması ve Ek Gösterge Katsayısının 3000'den 3600' çıkarılması tartışılmaktadır.
Ülkemiz, öğretmen yetiştirme ve istihdam sisteminde bir istikrar oluşturamamaktan kaynaklı sayıları 300 bini aşan iş bekleyen öğretmen olamamışlarla, öğretmen olamayanların en az iki katı sayıya ulaşan öğretmen olmak için okuyanlarla dolu. Bu durum, atanma şansı yakalayanların ücretlerinin düşük tutulmasını ve itibarsızlaştırmanın özünü oluşturmaktadır. Dolayısıyla almayı hak ettikleri aylıkların çok altında aylıkla, emekli olduklarında ise çalışırken aldıkları aylık ve ek ders ücretlerinin %40'ını kaybederek çalışmaktadırlar. Maalesef “bir tatlı huzur” alamadan emeklilikten sonra ikinci işler yapmak zorunda kalmaktadırlar.
Öğretmenler, sürekli değişen müfredatlara uyum sağlamakta ve her geçen gün ağırlaşan çalışma koşullarının altında zorlanmaktadırlar. Aylıklarda yaşanan erime, yoksullaşma ve bunun getirdiği sosyal yoksunlaşma ile birlikte eğitim siteminin bütün kamburlarının sorumlusu olarak gösterilip hedef tahtasına konmuş olmaları heyecanlarını yok etmektedir. Tüm bu ve listelediğimizde sayfalara sığmayacak başkaca nedenlerle eğitim ve bilim alanında küresel ölçekte bilim ve teknikte yaşanan değişimlerin gerektirdiği yöntem ve teknikleri benimseyip içselleştirmeleri/uygulamaları zaman almaktadır. Söz konusu gelişmelere uygun teoride ve pratikte ortaya çıkan yetmezlikler, eğitimsel ve bilimsel süreçlerle ilgili çeşitlilikle bezenmiş yeni ve güncel fikirlerin ortaya çıkmasına engel olmaktadır.
Öğretmenliğin ve akademik alanın sorunları Cumhuriyet rejiminin 89 yıllık kadim sorunlarıyla benzerlik göstermektedir. Rejimin kuruluş felsefesine bağlılık esasına dayandırılan öğretmenlik ve akademisyenlik mesleği yıllarca bu sıkıştırılmışlıktan kurtularak özgürleşmenin çabası içinde oldu. Hemen her hükümet döneminde büyük mağduriyetler ve acılar yaşayan bilim insanları ve öğretmenler, bütün bu baskılara ve zulümlere inat toplumun aydınlanmasında ve bilinçlenmesinde çok önemli roller üstlendiler. Rejimin istediği biçimlere ve kalıplara girmeyenler her daim ihbar mekanizmalarının, soruşturmaların ve sürgünlerin hedefinde yer aldılar. Sistemle işbirliği içinde olanların, iktidarlara payandalık ve yalakalık yapanların bugün haklarımızın yok edilmesine yönelik yürütülen politikaları uygulayanların işlerini kolaylaştırdıklarını, bilerek ya da bilmeyerek katkı sağladıklarını belirtmek istiyorum
Ekonomik ve sosyal yönden yaşatılan bu yıkım politikaları moral ve isteklendirme yönünden de çöküntünün yaşanmasını kaçınılmaz kılmıştır. Yasaklarla dolu yasalar ve yönetmelikler yönetenlerin elinde çoğu zaman kontrol edilemeyen sopaya dönüşmüş durumdadır. Demokrasinin sürekli rötar yaptığı ve her on yılda bir darbelerle kırıntılarının bile yok edildiği ülkemizde, ilerici ve aydın olmanın zorluğu hepimizin malumudur. Aslında bu zorluklar düzene muhalif olan ve bu düzenin yarattığı adaletsizlik ve eşitsizliklere suskun kalmayan, sesini yükseltmeye çalışan herkesin karşılaştığı zorluklardır. Son 10 yıllık AKP İktidarı döneminde de öğretmenlerin ve bilim insanlarının sorunlarının çözümüne yönelik olumlu denebilecek bir adımın atılmadığını görmekteyiz. İyileştirici adım atmak bir yana pek çok kazanılmış hakkımızın elimizden alınmaya çalışıldığına tanık olmaktayız.
Ekonomik haklar bağlamında baktığımızda, aylıklarımızın son on yılda 3 kat arttığını görmekteyiz. Aylıklarımız 3 kat artarken birçok temel tüketim ürünü, hizmetler ve zorunlu ihtiyaçlara ilişkin ürünlerin ederleri ise 4 kat ile 6 kat artmış durumdadır. Öğretmenler,bilim insanları ve diğer weğitim bilim emekçileri aldıkları aylık ve ek derslerle ay sonunu getirmekte güçlük çekmektedir. Öğretmenlerin büyük bir bölümü kredi kartları ve kredilerle gelecek aylara ve yıllara borçlanarak ayakta kalabilmekte, yaşama tutunabilmektedir. Böylece verilen yüzdelik zamlar kredi borçlarının faiz ödemelerine bile yetmemektedir.2012 Zamlarının ardından 2 çocuklu, çocukları okuyan ve eşi çalışmayan 30 yıllık bir ilkokul öğretmenin aylık ve ek ders gelirinin bir yıllık toplam tutarı 29 bin TL olurken, giderlerinin toplam tutarı ise 36 bin TL olmaktadır. Arada oluşan fark ya gelecek yıllara borçlanılarak ötelenmekte, ya da ek işler yapılarak kapatılabilmektedir.
Bu on yıllık dönemde; benzin, doğalgaz, elektrik, ulaşım bileti, su gibi ürünlerin ederi 5, et, süt, peynir, sebze, kuru bakliyat, yumurta, un, ekmek gibi gıda ürünlerinin ederleri ortalama 4 kat artmış bulunmaktadır. Diğer ihtiyaç ürünlerinde ve sosyal harcamalarda da durum benzer şekildedir. Belirtilen ürün ve hizmetlerdeki artış oranları 4-5 kat olurken, öğretmenlerin aylıklarında bu oran 3 kat olmuştur. Bir başka örneği ise, Cumhuriyet altınında gözlemlemek mümkündür,
1923'te aldığı aylıkla,20 cumhuriyet altını alabilen bir öğretmen,1965'te 28,5, 1975'te 9,1980 darbe döneminde 1,5, 1985'te 4,5, 1995'te 5,5, 2000'de 6,5, 2005'te 5,9 altın alabilirken bugün2,8 altın alabilmektedir. Aradan geçen 10 yılda öğretmenlerin evindeki yoksulluk ve yoksunluğun sürmekte olduğunu söyleyebiliriz.
Yukarıda sıralanan sorunlara çözüm bulunması için, 500 bin eğitim ve bilim emekçisi 23 Mayısta tepki olarak bir günlük grev gerçekleştirdi. Ancak o günden bu yana ekonomik, özlük ve sosyal haklarımızda bir iyileştirme yapılmadı. Sorunlarımız ve sorunlara çözüm bulunması yönündeki arayışlarımız ve mücadelemiz devam etmektedir. 2013 bütçe programının oluşmaya başladığı bu günlerde ve tartışılacağı önümüzdeki günlerde sorunların çözülmesi ve taleplerin gerçekleştirilmesi noktasında somut adımlar atılmalıdır. Adım atılmasının görülmemesi durumunda öğretmenlerin, akademisyenlerin ve diğer eğitim bilim emekçilerinin bu duruma sessiz kalmayıp tepki göstermek için yeniden eylemlere başlayıp sokaklara çıkacakları bilinmelidir. O bakımdan aşağıda yazılı talepler konusunda şimdiden adım atılmalı veya önümüzdeki günlerde yasal düzenlemeler yapılacağı noktasında samimiyet içeren sözler verilmelidir.
Kamu Emekçilerine ve Emeklilerine Yönelik Ücret Politikası, Eşit, Adil ve Dengeli Olmalıdır!
Son haftalarda bazı bakanlar kendi çalışan personeli ve emeklileri ile ilgili zam isteklerini ve oranlarını açıklıyorlar Önce İçişleri, ardından Sağlık ve Adalet şimdi de Milli Savunma Bakanı kendi çalışan personeli ve emeklileri için ek zam isteklerini yüksek sesle dile getiriyorlar. Eğitim Bakanı Sayın Ömer Dinçer'de yaptığı açıklamalarda “öğretmen aylıklarının yetersizliğinden, öğretmenlerin mağduriyetinden” söz etmektedir. Tüm yapılan açıklamalar kamuda ücret dengesizliğinin ve adaletsizliğinin olduğunu göstermektedir.
2012 Temmuz ayı maaş verilerine göre eğitim ve bilim emekçileri ortalama 2000 TL, emeklileri ise 1400 TL aylık almaktadır. Her iki kesim yaklaşık 1,1 Milyona ulaşan sayıları ile kamuda çalışanların nerdeyse yarısını oluşturmaktadır. Memur emeklileri arasında da eğitim ve bilim hizmetlerinden emekli olmuş sayı oldukça yüksektir. Çeşitli kurumlar tarafından yapılan hesaplamalarda 4 kişilik bir ailenin insanca yaşam sürdürebilmesi için aylık 3200 TL gerektiği ifade edilmektedir. Bu durumda gelirler ile giderler arasında 1200 TL'lik bir fark oluşmaktadır. Aradaki bu farkın kapatılması sosyal hakların iyileştirilmesi ve çalışma ilişkilerinin barışçıl yürütülebilmesi için zorunludur.
2011'de kamuda görev yapan değişik işkollarındaki emekçileri ek ödeme yapılmış öğretmenler ve akademisyenler bu ödemenin dışında tutulmuşlardı. Eşit işe eşit ücret ilkesi gereği olarak ve Anayasal eşitlik yönünden ortaya çıkan mağduriyetin bir an önce giderilmesi bir zarurettir. Eylülde başlayan eğitim, öğretim ve yükseköğretim faaliyetlerinin sağlıklı yürütülebilmesi bakımından ek ödemenin gerçekleştirileceği zaman geçirilmeden kamuoyuna açıklanmalıdır. Ülkenin geleceğini teslim ettiğimiz eğitim ve bilim emekçileri içine düştükleri bu yoksulluk ve yoksunluk kıskacından kurtarılmalıdır.
Taleplerimiz,
-Ek ödemeden bütün eğitim ve bilim emekçileri yararlandırılmalıdır.
-Emekli ikramiyeleri ve emekli aylıklar aldığımız yıllık bütün ücretlerin brüt tutarı üzerinden hesaplanmalıdır.
-Vergi kesinti oranının tavan limiti tüm yıl için %10'a çekilmelidir.
-Zorunlu hizmet bölgelerinde görev yapan öğretmenlere ek tazminat ödenmelidir.
-Öğretmenleri, toplumun tepkilerine ve şiddetine maruz bırakacak, itibarsızlaştırıcı açıklamalardan vazgeçilmelidir.
Sonuç olarak, Sayın Bakan “öğretmenler odasına girdiği gibi oradan emekli olup giden öğretmenlerimiz var” demektedir. Pes doğrusu. Bu açıklama öğretmen camiasına yapılacak en büyük haksızlık olsa gerek. Böyle öğretmenler varsa 10 yıldır iktidardasınız neden şimdiye kadar gerekli önlemleri almadınız? Sorularına muhatap olabilirsiniz Sayın Bakan. Bakan aynı açıklamasında “öğretmenlerin aldıkları aylıkların yetersiz olduğunu ve mağdur olduklarını” ifade etmektedir. Evet, doğrudur öğretmenler ve akademisyenler ek ödemenin dışında tutularak mağdur edilmişlerdir. Şimdi bunu telafi etmenin zamanıdır. Siyasi irade zaman geçirmeden bu konuda somut adım atmalıdır. Ancak bu iyileştirmeyi; kariyer, performans ve sınavlara bağlayarak değil, tüm eğitim ve bilim hizmeti sunan emekçileri kapsayacak şekilde yapmaya ihtiyaç bulunmaktadır
24.10.2012 ALAADDİN DİNÇER/EĞİTİMCİ