Genel olarak literatürde eğitim yönetimi ile okul yönetimi kavramları birbirine karıştırılır. Eğitim yönetimi MEB yöneticileri, il ve ilçe yöneticilerini ifade eder. Eğitim yöneticilerinin yeterlik alanları ile okul yöneticilerinin yeterlik alanları birbirinden farklıdır. İletişim, problem çözme, kaynak yönetimi, etkileme, örgütleme gibi daha çok uygulama alanları okul yöneticilerinin, teknik yeterlikler, yabancı dil, karşılaştırmalı eğitim gibi temel beceriler ise eğitim yöneticisinin alanına girer. Bu sebeple okul yöneticisi seçilirken kullanılan ölçütler eğitim yöneticisi seçiminde kullanılmaz. Ülkemizde yöneticiler öğretmen kökenlilerden seçildiği için, “Meslekte aslolan öğretmenliktir.” maddesinden dolayı, her okul yöneticisinin eğitim yöneticisi olma ihtimali vardır. Geçmişte de pek çok uygulama bu şekilde yürütülmüştür.
Okul yöneticileri MEB’in uç beyleridir. Edirne’den Kars’a kadar her türlü yerleşim biriminde okul olması, her okulu yöneten bir okul yöneticisinin bulunması bu görüşü destekler niteliktedir. Okul yöneticilerinin, MEB’in vizyon ve misyonundan haberdar olması, eğitim politika ve uygulamalarının başarısı açısından son derece önemlidir. Okul yöneticilerinin, okul yönetiminde inisiyatif alma ve uygulama yetkisi, okulun etki ve yöneticinin yetki alanı ile sınırlıdır. Üst düzey politikaları MEB’in yaptığı, merkezi yönetimin güçlü olduğu ülkemizde, okul yöneticisinin iyi bir mevzuat okuryazarı olması gerekir. Aynı durum üniversite yöneticileri için de geçerlidir. YÖK’ün yürürlüğe koyduğu salgın döneminde atılan öğrenciler için çıkarttığı af uygulaması bazı üniversiteler tarafından uygulanırken bazı üniversiteler henüz hiçbir uygulama yapmadan beklemesi bu duruma örnek olarak verilebilir. MEB’ten gelen bazı resmi yazıları eğitim yöneticileri ve okul yöneticilerinin farklı anladığı ve farklı uyguladığı bilinen bir gerçektir. O halde MEB merkez örgütünde iyi bir mevzuat bilgisi, yasal metin yazma ve açıklama becerisine sahip uzmanların olması gerekir.
Ülkenin her yerleşkesinde meydana gelen doğum ve ölüm sayıları, nüfus hareketliliği, iç ve dış göçler önce eğitim yöneticisinin sonra da okul yöneticilerinin ilgi alanına girer. Gelecekle ilgili eğitim projeksiyonlarını yapmak, okul sayılarını belirlemek, bu sayılara göre gelecekte öğretmen ve idari personel ihtiyacını saptamak, üst düzeyde alınacak uygulama politikaları ile ortaya koyulur. İhtiyaç fazlası alınan öğretmen, üç kuruş para kazanmak için açılan pedagojik formasyon, hem öğretmen sayısında hormonlu artışa hem de sosyal baskıya sebep olur. İş bulamayan iktisat ya da ziraat mühendisi pedagojik formasyon aldığında MEB’in önünde atanamayan öğretmen kimliği ile eylem yapmaya başlar. Bu durum eğitim yönetiminin geçmişten günümüze kadar uyguladığı yanlış politikalarının hazin sonucudur.
MEB yöneticileri her yıl MEB bütçesini belirler. Bütçenin yaklaşık %84’ü personel giderlerine ayrılır. Geri kalan %16 ile okul yapmak, okulların doğalgaz, elektrik, su borcunu ödemek, okulun sarf malzeme ihtiyaçlarını karşılamak için harcanır. Kısa vadede bunların hiçbiri yapılamaz. Kuşa dönen MEB bütçesi açık vermeye başladığında, eğitim yöneticilerinin eğitim planlaması ve eğitim ekonomisi yeterliklerinin ne kadar önemli olduğunu ortaya çıkarır. İyi bir planlama ve eğitim ekonomisi, güçlü bütçe ve kaynak yönetimi anlamına gelir. Merkezi bütçeden yeteri düzeyde pay alınamadığında farklı bir alandan kaynak yaratmak eğitim yöneticilerinin feraseti ile doğru orantılıdır. Okullar merkezi bütçeden destek alamadıklarında kendi öz kaynakları ile borçlarını ödemeye çalışır. Bu aşamada merkezi yönetim, kısıtlama getirdiğinde her şey çıkmaza girer. Popülist politikalarla:” Para toplamak yasak!” ifadesini üst düzey yöneticiler medya aracılığıyla belirttiğinde, okul yöneticisinin eli kolu bağlanır. Okulun temel ihtiyaçlarını dahi karşılayamaz hale gelirler. MEB temiz ve hijyen sınıf ister ancak, bunun için gerekli personeli ve malzemeyi tedarik etme sorumluluğunu okula bırakır. Kıt kaynaklarla, sınırlı yetki ile kaynak yaratma sorumluluğu pek çok okul yöneticisinin etkisiz olmasına neden olur.
Eğitim yöneticileri okullarda takımı kurar, okul yöneticisinden bu takımı başarıya götürmesini ister. Bu konuyu futbol metaforu ile açıklamak gerekirse, kulüp başkanı kaleciyi, forveti, orta saha, sağ ve sol kanatlarda kimin oynayacağına karar verip, takımı oluşturduktan sonra bir de teknik direktör bulup: “Haydi bu takımı şampiyon yap.” diyebilir. Takımını kendi kurmayan başkasının kurduğu takımı şampiyon yapması istenen teknik direktörün düştüğü durum ve duygu yoğunluğunu, bir şekilde okul yöneticileri de yaşar. Müdür yardımcısını dahi seçme yetkisi olmayan bir okul yöneticisi yetkisiz sorumludur. Ziya Bursalıoğlu’nun da ifade ettiği gibi: “Yetkisiz sorumluluk işlerin yapılmamasına, yetkiyi aşan sorumluluk da yetkinin kötüye kullanılmasına sebep olur. Yetki ile sorumluluk at başı olmak zorundadır.”
OECD ülkelerinin çoğunda müfredat okullarda hazırlanır ve uygulanır. Bu sebeple okul yöneticilerinin yeterlik alanlarından birisi de müfredat yönetimi olarak ifade edilebilir. Müfredatın okul yöneticisinin liderliğinde, okulun, öğrencinin, çevrenin beklentilerine uygun olarak hazırlanması, eğitimde başarıyı arttıran bir faktör olarak ele alınabilir. Ülkemizde müfredatlar merkezden hazırlanır ve okullara uygulamaları için gönderilir. Müfredata uygun yazılan kitaplar, ders araç-gereci müfredat merkezli hazırlandığı için içsel tutarlılık sağlar. Taksonomi bellidir. Ancak, ihtiyaç merkezli olmadığı için çok fazla işe vuruk değildir. Müfredat, merkezi yönetim tarafından hazırlandığı için okul yöneticilerinin müfredat hazırlama yeterliklerini uygulama imkânı olmadığı gibi pek çok okul yöneticisi böyle bir yeterliğinin olması gerektiği bilgisinden de habersizdir.
Okul yöneticileri her gün yüzlerce kişi ile muhatap olur ve esas işlevlerinden birisi de bu bağlamda sorun çözmektir. İyi iletişim kuramayan, insan ilişkilerinde sorun yaşayan, sorunu tanımlayamayan ve seçenek üretemeyen bir kişinin okul yöneticisi olması, okulun etkililiği açısından sorundur. Okul yöneticilerinin sorunu tanımlama ve çözme becerisi, hem okul yönetimine seçilmeden hem de seçildikten sonra göz önünde bulundurulması gereken bir durumdur. Okul yöneticisi seçmede aslında iki yöntem kullanılır. Bunlardan birincisi seç-eğit diğeri ise eğit-seç yöntemidir. Hangisi kullanılırsa kullanılsın mutlaka iletişim, insan ilişkileri, problem çözme, etkili takım kurma, stres ve öfke yönetimi gibi insani becerileri geliştirmeleri sağlanmalıdır. Okul yöneticilerinin insan kaynakları yönetimi becerilerinin olması gerekir ancak insan kaynakları yönetimindeki etki ve yetki alanı sınırlı olduğu için, pek fazla varlık gösteremezler.
Sonuç olarak eğitim yöneticisi ve okul yöneticisi aynı merkezden, benzeri bir programla yetiştirilmesi doğru değildir. Her ikisinin yeterlik alanı ve yetki alanı birbirinden farklıdır. Eğitim yöneticisinin üst düzey politikaları saptayabilmesi için iyi bir teknik bilgi ve beceriye sahip olması gerekir. Üst düzey yabancı dil bilmesi, uluslararası eğitim uygulamalarını takip etmesi, bilimsel makaleleri okuması, araştırmaları incelemesi anlamına gelir. Yenilik ve teknoloji yönetimi bağlamında bu durum, eğitim yöneticisine kolaylık sağlar. Eğitim alanında özgün uygulamaları olan ülkeleri ziyaret etmek, bilgi almak, hatta eğitim için bir müddet bulunmak, eğitim yöneticilerinin alanda daha da olgunlaşmalarında etkili olur. Kendileri bizzat katılmasa da uzman ekiplerinin eğitimini sağlamaları da bir meziyet olarak değerlendirilebilir. Veri okuryazarı olmak, büyük veri ve küçük veriyi analiz etmek, bu analiz sonuçlarına göre eğitim politikalarını belirlemek, eğitim yöneticilerinin etki alanını oluşturur. Gelecekle ilgili fütüralist yaklaşımlar, tahminler ve projeksiyonlarla eğitim alanında değişim ve dönüşüm sağlanabilir. Okul yöneticisi ise MEB’in bu politika ve uygulamalarına ayak uydurup yerel düzeyde eylemde bulunması, okul denen örgütün amaçlarına ulaşmasını sağlaması, öğretmenleri güdülemesi, okul kültürü yaratması, öğrenen örgüt olması ve öğretim lideri olarak ekibini eğitmesi beklenir. Eğitim örgütleri, sistem özelliği gösterir. Üst sistemlerden ve alt sistemlerden oluşur. Sistemin başarısı her alt sistemin başarısı ile mümkündür. Bu sebeple önemli ve önemsiz parça yoktur, sistemin birbirine bağlı ve sistemle birlikte uyumlu çalışması gereken parçalar vardır.