Eğitim-Sen'den Soruşturma ve Sürgün Tepkisi

Yaşam Tarzımıza Müdahaleye, Baskı, Soruşturma ve Sürgünlere Sessiz Kalmayacağız!

9 Kasım Cumartesi günü Gezi eylemlerine katılma gerekçesiyle başlatılan soruşturmalara ve yaşam tarzımıza yönelik müdahalelere karşı tüm Eğitim Sen şubeleri basın açıklamaları gerçekleştirdi. 

Merkez Basın Yayın Sekreterimiz Ali Paşa Şanlı`nın Konya`da bir imam hatip lisesine sürülmesinin ardından Çankaya Öğretmen Necla Kızılbağ Anadolu Lisesi müdürü ve müdür yardımcıları sürgün edildi. Yaşanan sürgünlerin ardından Milli Eğitim Bakanlığı yetkililerinin, Ankara`da Gezi eylemlerine destek verdiği gerekçesiyle 100`ü aşkın okul müdürü ve öğretmen hakkında soruşturma başlatılacağı ve sürgün edileceğinin dile getirmelerini de konu edinen basın açıklaması için YKM önünde buluşuldu.

 

Buradan Milli Eğitim Bakanlığı önüne yürüyen Eğitim Sen`liler, sık sık "Baskılar bizi yıldıramaz", "Gerici ırkçı eğitime hayır", "Karanlığa teslim olmayacağız" sloganlarını attı. 

Milli Eğitim Bakanlığı önünde ilk açıklamayı Eğitim Sen Ankara 2 No`lu Şube Sekreteri Çerkez Aydemir yaptı. Sürgünlerin uzun yıllardır AKP hükümetinin sıklıkla başvurduğu bir baskı yöntemi olduğunu belirtti. Bu sürgünlerin hedefinin Eğitim Sen örgütlülüğünü hedef aldığını hatırlatan Aydemir, baskılara boyun eğmeyeceklerini bundan böyle "Bu baskı, sürgün ve yıldırma politikalarına karşı eylemliliklerimizi yükselterek, mücadelemizi en üst seviyeye çıkararak cevap vereceğiz" dedi.

Aydemir`in ardından sözü alan Genel Başkanımız Ünsal Yıldız, siyasal iktidarın gündelik hayata yaptığı müdahaleye ilişkin, "Artık her gün yeni uygulamalarla karşı karşıyayız; bugün, Haziran direnişini yaratan üniversite öğrencileri siyasal iktidarın hedefinde. AKP, türban üzerinden yaratamadığı toplumsal kutuplaşmayı, şimdi yine kadın bedeni ve gençler üzerinden yaratmaya çalışıyor" dedi. Gezi eylemlerine merkezi karar doğrultusunda tüm Eğitim Sen`lilerin katıldığını da belirten Yıldız, "Yine olsa yine yaparız. Yeni Gezi`lere baskıyla engel olmaya çalışan siyasal iktidara karşı eşit, özgür ve demokratik bir ülke kurmak için mücadelemizi sürdüreceğiz" dedi.

Öğretmen Necla Kızılbağ Anadolu Lisesi öğrenci velileri adına söz alan Yasemin Akçora ise okul müdürü ve müdür yardımcılarının çocuklarına sahip çıktıkları için sürgün edildiklerini dile getirdi. Veliler olarak okul müdürü ve yardımcılarını derhal görevlerine dönmelerini istediklerini belirten Akçora, bu amaçla mücadeleye devam edeceklerini de belirtti.

Genel Başkanımız Ünsal Yıldız`ın açıklama metnini:

Eğitim Sen Genel Başkanı Ünsal Yıldız’ın “Yaşam Tarzımıza Yönelik Müdahalelere, Üyelerimiz Üzerindeki Baskı, Soruşturma ve Sürgünlere Karşı Sessiz Kalmayacağız!” başlıklı açıklama metnidir. 9 Kasım 2013

 

Türkiye’de başta eğitim hakkı olmak üzere, en temel insan hakları ve özgürlükler yok sayılmakta, en temel demokratik talepler bile tehditlerle, baskı ve şiddetle bastırılmaya çalışılmaktadır.

Gezi eylemleri sürecinin ardından sahip olduğu iktidarı ve otoriteyi kaybetme korkusuyla yanıp tutuşan AKP, kendisini eleştiren ya da makbul görmediği faaliyetleri yürüten herkesi zapturapt altına almak istemektedir. Gezi eylemleri döneminde Milli Eğitim Bakanı’nın “öğrencilerimizle ilgili bir işlem yapmayacağız” biçimindeki açıklaması, Başbakan Erdoğan’ın “Liseli talebeler üzerinde okul müdürü ve öğretmenler baskı kuruyor” şeklindeki açıklamasıyla boşa çıkmış ve öğrenci ve eğitim emekçileri üzerindeki baskılar giderek artmıştır. Bu kapsamda, Ankara Milli Eğitim yetkilileri çeşitli vesilelerle, 100’ü aşkın okul müdürü ve öğretmen hakkında soruşturma başlatıldığı ve sürgün cezasına çarptırılacağı bilgisini dile getirmeleri, AKP’nin kendinden olmayanı nasıl disipline etmeye çalıştığını açıkça göstermektedir. Kaldı ki söz konusu eğitim emekçilerinin ifadeleri dahi alınmadan haklarında soruşturma işlemleri yürütülmekte ve eyleme katılan öğrencileri hakkında disiplin işlemi başlatmaması gibi gerekçelerle sürgün edilmesi hedeflenmektedir.

Başlatılan bu cadı avı ile katillerin, zalimlerin değil; zulme başkaldıranların, demokratik haklarını kullananların sindirilmek amacıyla cezalandırılmak istendiği açıktır. Siyasi iktidarın "Ya sev ya terk et" mantığını, Milli Eğitim Bakanlığı`nın "ya itaat et ya da sürgüne gönderirim" mantığıyla sürdürenler bilmelidir ki,  her bir Eğitim Sen üyesi, eşit ve özgür bir dünya için sokağa çıkmış, zalimin zulmüne karşı kardeş kalplerle omuz omuza direnmiştir. Eğitim Sen üyeleri, sadece Gezi eylemleri sürecinde değil, mücadeleye atıldığı ilk yıllardan bu yana haksızlıklara ve adaletsizliklere karşı direnmektedir. Ne siyasi iktidar temsilcilerinin tehditleri, ne de MEB`in soruşturma ve sürgünleri bizleri ilke ve değerlerimizden asla geri döndürememiştir ve döndüremeyecektir.

Kaldı ki, Başbakan’ın öğrenci evleri üzerinden başlattığı ve geçmişte de çokça örneğini gördüğümüz yaşam tazına yönelik doğrudan müdahaleler, siyasi iktidarın baskıcı ve otoriter uygulamalarına yenilerini eklemeye çalıştığını göstermektedir.

AKP hükümeti bugüne kadar attığı her adımda, sadece kendisi gibi düşünenler için demokrasi ve özgürlük talep etmiştir. Başbakan’ın halkın yaşam tarzına yönelik aşırı müdahaleci söylemleri, siyasi iktidarın kendine demokrat ve sahte özgürlükçü yüzünün herkes tarafından net bir şekilde görülmesini sağlamıştır.

Siyasi iktidar, toplumun farklı kesimlerinin, işçilerin ve kamu emekçilerinin giderek artan ve acil çözüm bekleyen sorunlarını geri plana iterken, bu tür tartışmalar üzerinden toplumu kutuplaştırmaya ve en azından bir bölümünü yedeklemeye çalışmaktadır. Hükümetin asıl hedefi, yıllardır baskıcı ve otoriter yönetim anlayışı altında ezilen farklı toplum kesimlerinin ortak çıkarlar etrafında bir araya gelmesini engellemek, emek mücadelesini sindirmektir.

Türkiye’de yıllardır çeşitli alanlarda ciddi sorunların yaşandığı ve bu sorunların giderek derinleştiği bilinmektedir. En yaygın kamu hizmeti alanlarından birisi olan eğitimde yıllardır çözüm bekleyen ve giderek ağırlaşan sorunlar, öğrencilerimizi ve velilerimizi olduğu gibi, eğitim ve bilim emekçilerini de olumsuz etkilemeyi sürdürmektedir.

Hiçbir hazırlık ve altyapı yatırımı yapılmadan hayata geçirilen 4+4+4 kademeli eğitim dayatması, bir taraftan eğitimi tamamen piyasalaştırıp, toplumun geleceğini ipotek altına alırken; diğer taraftan on binlerce öğretmeni ciddi anlamda mağdur etmiştir.

Eğitimde 4+4+4 dayatması bir “eğitim politikası” olmaktan çok, hükümetin siyasal-ideolojik hedeflerine uygun bir proje olarak hayata geçirilmiş, sadece eğitim alanı değil, tüm toplumsal yaşantımız siyasi iktidarın dünya görüşüne paralel bir içerikte biçimlendirilmek istenmiştir.

Türkiye’de eğitimde 4+4+4 dayatmasının üzerinden henüz bir yıl geçmesine rağmen, okul dönüşümleri sonucunda ortaya çıkan norm fazlası sorunu hala çözülememiştir. Öğretmenlerin mağduriyeti sadece bununla sınırlı kalmamış, özür grubu atamalarında, tayinlerde ve eğitim yöneticilerinin sözlü sınavlarla belirlenerek siyasi kadrolaşmanın artması yaşanan sorunları daha da derinleştirmiştir.

Eğitim ve bilim emekçilerinin yıllardır yaşadığı sorunlar karşısında sesini yükseltmesi, alanlara çıkarak sorunlarına çözüm araması, siyasi iktidarı ve Milli Eğitim Bakanlığı’nı fazlasıyla rahatsız etmektedir. Kendisine muhalif her sesi, her düşünceyi bastırmak isteyenler, sendikamıza ve üyelerimize yönelik idari ve siyasi baskı politikalarını özellikle Gezi direnişi sonrasında iyice yoğunlaştırmıştır.

KESK’in 4-5 Haziran tarihlerinde almış olduğu grev kararı uyarınca, Türkiye çapında greve kitlesel katılım gösteren sendikamız üye ve yöneticilerine yönelik baskılar, soruşturma ve sürgünler hız kesmeden sürmektedir. Ankara’da KESK ve Eğitim Sen’in almış olduğu grev kararını hayata geçirdiği için çok sayıda üye ve yöneticimiz hakkında yasa dışı bir şekilde idari soruşturma başlatılmış, bazı okul müdürleri görevinden alınarak öğretmen olarak görevlendirilmiştir. Velilerin şikayeti üzerine başlatıldığı iddia edilen soruşturmalar üzerinden haklarına ve geleceklerine sahip çıkan, sendikamızın almış olduğu karara uyan eğitim emekçilerine gözdağı verilmek istenmektedir.  

Grev hakkını kullanan, genelde iktidarın belli bir yaşam tarzını dayatmasına, özelde ise eğitimde 4+4+4 dayatmalarına karşı halkı aydınlatma görevini yerine getiren eğitim emekçilerine karşı başlatılan fiili baskılar amacına ulaşmayacaktır. Bizleri soruşturma, sürgün ve tehditlerle sindirebileceğini savunanlar, kısa süre içinde nasıl büyük bir yanılgı içine düştüklerini anlayacaklardır.

İşyerlerinde yoğunlaşan baskılara, tehditlere ve giderek artan yıldırma girişimlerine asla pabuç bırakmayacağımız başta Milli Eğitim Bakanlığı olmak üzere, herkes tarafından çok iyi bilinmelidir.

Eğitim Sen olarak; kötü ve sağlıksız koşullarda çalışan, hakları gasp edilen, sürgünlere ve soruşturmalara maruz kalan bütün eğitim ve bilim emekçilerinin yıllardır çözüm bekleyen sorunlarının kalıcı olarak çözülmesi, meslek onurumuz ve haklarımıza sahip çıkmak için tüm eğitim ve bilim emekçilerini birlikte hareket etmeye ve ortak talepler etrafında birleşmeye çağırıyoruz.

Siyasi iktidarın taleplerimizi yok sayan anlayışına karşı en güçlü ve etkili yanıtı vermek için, eğitim ve bilim emekçilerini, çocuklarının geleceğinden endişe eden bütün halkımızı, 23 Kasım’da Ankara’da yapacağımız kitlesel basın açıklamamıza katılmaya ve güç vermeye davet ediyoruz. 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

MEB PERSONEL Haberleri