Eğitim kurumlarının yönetimi son derce önemli ve verimlilik noktasında da oldukça etkisi olan bir husustur. Burada atanan müdür kadar atama yöntemi de önemlidir. Zira; adil, inandırıcı ve liyakati önemseyen bir atama sistemi camiada güven ortamını güçlendirir, verimlilik de artar. Bu noktada tutarlı yaklaşımın bir diğer olumlu yansıması da siyaset kurumu ile sendikal hayata olacaktır. Şöyle ki etki edilebilir bir atama sistemi olduğunda iktidar partisinin il, ilçe hatta belde teşkilatları bu konuyla ilgili talepler ile dolar taşar. Eskiden öğretmen tayinleri böyle değil miydi? Yine torpile imkan veren bir yapıda belki bir sendika belli sayıda üye bulacak gibi olur ama çok geçmeden bu işler ile yüz göz olmanın götürüsü ortaya çıkacaktır. Bu noktada giden üyeden çok imaj bakımından alınan yaranın iyileştirilmesi çok olacaktır. İki yıl öncesinde yaşananlar bu durumun en açık göstergesidir.
Eğitim kurumlarına yönetici atama politikaları ile ilgili olarak son birkaç yılda alınan yol önemlidir ve azımsanmamalıdır. Mevcut yönetmeliğe omuz veren bu iktidar ve sendikalar değil midir? Uygulama büyük ölçüde nesnel ölçütler ile yapılmaktaysa kim neden rahatsız olur?
Efendim sınavla müdür olunmazmış. Peki sınavsız çok mu iyi olur? Bakınız mevcut sistem sadece sınavı değil ek 2 yoluyla deneyimi de dikkate alıyor. Hem sınava hazırlanan binlerce öğretmen bu vesile mevzuat hakkında ciddi bir birikime de sahip oluyor. Ben son sınavlara hazırlanan birçok arkadaşımın birçok yönetmelikle ilgili belli bir birikime sahip olduğunu bizzat gördüm. Bunu kimse yadsıyamaz.
Esasen sağduyu sahibi bir MEB üst yönetimi ve özellikle de sayın bakanın en azından okul müdürlerinin atanması noktasında mülakatı düşüneceği kanaatinde değilim. Ha kanun hükmünde kararnameye "ve/veya" ibaresi konulmak suretiyle bir tür obsiyon olsun istenmiş olabilir. Bu obsiyonun mutlaka kullanılması gerekmez. Zaten uygulanabilirliği çok zor olan bir yöntemdir ve tabiri caizsse eğitim sisteminin kimyasını da bozar.
Öte yandan sen ağustosta yönetmeliği değiştir; ekimde sınavı yap. Yüzotuzbin öğretmen aylarca hazırlansın ve sınava girsin, sonuçları açıkla. Sonra ben oyunun kurallarını değiştireceğim. Bu saygısızlık olmaz mı? Peki bunu adil ve yüksek ahlaki değerlere olduğunu iddiasında olan bir siyasal iktidar yapar mı? Yapmaz, yapmamalı. Zaten böyle olacağı yönünde sağlıklı bir bilgi de yok; olay sınavdan umduğunu bulamayanların yoğun kulis çalışması gibi.
Yazılı sınav sonrası umduğunu bulamayanlar ya da onlar üzerinden strateji üretme hevesinde olanlar yanlış yapıyor. Etik değerlere ihanettir bu. Meslek onurumuzu korumak adına önce kendimize ve çalışma arkadaşlarımıza saygı duyma mecburiyetimiz vardır. Onun için de ortaya çıkan sonuca razı olmak dururken tali yollarda giderek rol çalmaya çalışmak hoş bir durum değildir.
Gelinen noktada MEB bu konular ile ilgili yersiz ve gereksiz tartışmaları önleyecek bir açıklama yapmalıdr. Atamaların ocak /şubat döneminde mevcut yönetmelik hükümlerine göre yapılacağı; belki daha sonra yönetmelikte birkaç ufak düzeltmenin onun da sendikaların hatta ilgili çevrelerin katkısı ile yapılabileceği vurgulanmalıdır.
Bu yapıldığında sayın bakanın liyakat ve adalet olgularını önemsediği hissi biraz daha kuvvet bulacak öğretmenler arasında güven ortamı belirginleşmeye başlayacaktır.
Tabi sadece eğitim kurumu yönetici atama meselesi değil; şube müdürü atamaları (il ve ilçe milli eğitim müdürlerinin durumu farklı olabilir), öğretmen tayinleri ile ilgili uygulamalar, yeterli donanıma sahip memur alımı, çalışkan öğretmen modelinin teşviki gibi çalışmalar ile MEB önemli bir adım atmış olacaktır.
Sayın bakan unutmasın “yiğit namı ile anılır”. Bu görev onun için bir fırsattır. Tabi hakkını verebilmek kaydıyla.
Kaancan EREN