Eğitim-Bir-Sen ve Memur-Sen Genel Başkanı Ali Yalçın, Millî Eğitim Bakanlığı’nın düzenlediği 2023’e Doğru Türk Eğitim Sistemi ‘Bulma Konferansı’na katıldı.
Ülkemizdeki eğitimin geleceğinin sosyal ortaklarla konuşulması, görüş ve önerilerin alınması amacıyla İstanbul’da yapılan konferans, Millî Eğitim Bakanı Ziya Selçuk’un konuşmasıyla başladı. Açılış konuşmasının ardından, “Nasıl Bir Müfredata İhtiyacımız Var? Bu Müfredatlarda Öğrencilere Hangi Beceriler Kazandırılmalıdır?”, “Nasıl Bir Öğretmen İstiyoruz?”, “Kaliteli Bir Eğitim İçin Nasıl Bir Okul Ortamı Oluşturmalıyız?”, “Ülkemizde Bölgeler Arası Eğitim Farklarını Gidermek İçin Ne Tür Önlemler Alınmalıdır?”, “Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Sınavları Nasıl Olmalıdır?”, “Eğitim Sisteminde İzleme, Değerlendirme, Ölçme, Denetim, Özdenetim Mekanizmaları Nasıl Olmalıdır?”, “Eğitimimizde Kültür, Sanat ve Spor Etkinliklerine Nasıl Yer Vermeliyiz?” başlıklı çalıştaylar gerçekleştirildi.
Genel Başkan Ali Yalçın, sendikamızın konu başlıklarına ilişkin hazırladığı ‘görüş ve öneriler’ kitapçığının dağıtıldığı konferansta, odaklanılması gereken şeyin, sağlıklı bir zeminde tartışılması ve oluşturulması gereken bir eğitim felsefesi ve bu felsefeye ilişkin kapsamlı bir teorik arka plan, bir eğitim sistemi geliştirme stratejisi ve bu stratejinin hayata geçirilmesine imkân verecek yöntem ve teknikler konusunda ciddi ve kararlı bir yol haritası belirlemek olduğunu vurgulayarak, “Yapılması ve başarılması gereken, insan odaklı bir felsefi paradigmayı referans alarak eğitim politikaları üretmek, öğretim programları oluşturmak, eğitim kurumları tasarlamak, eğitimci/eğitim lideri yetiştirmek ve nihayetinde bunların birbiriyle uyumlu işleyişini mümkün kılacak bir sistem inşa etmektir” dedi.
Eğitime ilişkin çalışmalar felsefi bir temelden yoksun olduğu için, müfredat konusundaki öneriler ve eleştiriler de bazı tutarsızlıklar içermektedir
“Eğitim sisteminin değişim ve dönüşümüne nereden başlamak gerekir” sorusuna cevap aranması gerektiğini ifade eden Yalçın, “Felsefesi olmayan bir eğitim sisteminin veya müfredatın arzu edilen faydayı sağlamayacağı gerçeğinden hareketle, toplumumuzun dinamikleri üzerine bir felsefe inşa etmek zorunludur. Bugün eğitim konusundaki çalışmalar bütünsel bir felsefi temelden yoksun olduğu için, müfredat konusundaki öneriler ve eleştiriler de bazı tutarsızlıklar içermektedir. Eğitim sisteminde köklü bir değişikliğin ve çağı kavrayan bir dönüşümün gerçekleşmesi; felsefesi sağlam temellere dayandırılan müfredatın, eğitim sisteminin diğer bileşenleriyle desteklenmesiyle mümkündür. Öğrencinin özelliklerine dayanan ve potansiyelini geliştirmeye odaklanan bir eğitim felsefesi referans alınarak oluşturulacak müfredat, kazandırılacak temel becerilerin belirlenmesini ve bu becerilerin sistem içindeki süreçler çerçevesinde öğrenciler tarafından edinilmesini de kolaylaştırılacaktır. Müfredat başta olmak üzere, öğretme süreçleri, ölçme ve değerlendirme yöntemleri ve öğrenme ortamlarına dair plan, karar, hedef ve tasavvurlar; öğrencilerin ‘aynı’ olmadıkları ve her bireyin ‘biricik’ olduğu gerçeği kabul edilerek şekillendirilmelidir. Bu yaklaşım, her bir öğrencinin öznel bağlamda fark edilmesine, kendi kapasitesini bilmesine ve potansiyelini açığa çıkarmasına, sisteme giriş öncesi sahip olduğu yetenekleri geliştirmesine imkân da sağlayacaktır. Bu bağlamda müfredat; insanı merkeze almalı, ideoloji aktarma ve yayma aracı vasfı taşımamalı, bireyin istek ve yeteneklerine, toplumun hedef ve beklentilerine uygun hedefler içermeli, zamanın ruhuna uygun ve hayatla bağlantısı güçlü olmalı, ayrımcı ve dışlayıcı söylem ve hedefler barındırmamalı, yerel ve evrensel dinamikleri sentezlemeye imkân vermeli, bilgi-değer-hikmet sürecine yön veren muhakeme ve tefekkür birikimi oluşturmalı, analitik düşünen, sorgulayıcı ve eleştirel bakabilen aydınlık insanlar yetiştirmelidir” görüşünü dile getirdi.
Öğretmenler, mesleğin giriş standartlarını belirleme, aday öğretmenlik sürecini ve kariyer gelişim basamaklarını tanımlama süreçlerinde söz hakkına sahip olmalıdır
Yalçın, öğretmenlerin, ‘Öğretmenlerin Statüsü Tavsiyesi’nde işaret edildiği üzere, öğretim araçlarının ve ders kitaplarının seçiminde ve pedagojik yöntemlerin uygulanmasında asli özne olma hak ve imkânına sahip olması gerektiğini kaydetti. Eğitim sisteminin performansının artırılması için öğretmenin daha fazla yetkilendirilmesi, öğretmenlik mesleğinin tercih edilmesinin özendirilmesi, öğretmenlerin çalışma şartlarının iyileştirilmesi, mali, sosyal ve özlük haklarının mesleğin saygınlığı noktasında tartışma zemini oluşturmayacak seviyeye yükseltilmesinin öncelikli hedefler olması gerektiğini belirten Yalçın, “Öğretmenlerin görev yaptıkları okullarda ve eğitime ilişkin genel politikaların geliştirilmesinde karar alma süreçlerine aktif şekilde dâhil olabilmeleri ve böylece eğitim sisteminin önemli aktörü hâline gelebilmeleri için mevcut katılım mekanizmaları güçlendirilmelidir. Öğretmenler, mesleğin giriş standartlarını belirleme, aday öğretmenlik sürecini ve kariyer gelişim basamaklarını tanımlama süreçlerinde söz hakkına sahip olmalıdır” diye konuştu.
Dezavantajlı bölgelere atanan öğretmenlere ek ödeme verilmelidir
Son yıllarda şube başına düşen öğrenci sayısında azalma olmasına rağmen bölgelere ve illere göre sınıf mevcutlarının aşırı derecede farklılaştığına dikkat çeken Yalçın, “Bu durum ise eğitim sisteminde kaynakların dağılımı açısından önemli bir eşitsizliğin olduğunu ortaya koymaktadır. Bundan dolayı, yeni okul ve derslik yapımında dezavantajlı bölge ve illere öncelik verilmeli, bölgeler ve iller arası eşitsizliğin giderilmesi için gerekli önlemler alınmalıdır. Öğretmen başına düşen öğrenci sayısında da yıllar içinde tüm kademelerde önemli oranda azalma olmuş ve OECD ortalamalarına yaklaşılmıştır. Ancak buradaki temel sorun, öğretmen başına düşen öğrenci sayısının bölgelere ve illere göre aşırı farklılaşmasıdır. Bundan dolayı bölgeler ve iller arası eşitliği sağlamak için öğretmen atamalarında dezavantajlı bölgelere öncelik verilmelidir. Bunun yanı sıra, dezavantajlı bölgelere atanan öğretmenlere, söz konusu bölgelerde uzun süre çalışmalarını sağlamak için, ek ödeme gibi pozitif ayrımcılık olabilecek bir politika uygulanmalıdır” ifadelerini kullandı.
Lise eğitimi güçlendirilmelidir
Ortaöğretim sistemine yerleştirmede yaşanan büyük sorunun, merkezi sınavın var olmasından ziyade, merkezi sınavın TEOG ile birlikte zorunlu olarak bütün öğrencilere uygulanması ve tüm öğrencilerin bu sınav sonuçlarına göre merkezi olarak yerleştirilmesinden kaynaklandığını söyleyen Ali Yalçın, az sayıda öğrencinin merkezi bir sınavla seçilecek olmasının, TEOG ya da benzeri bir sınav sisteminin neden olduğu birçok sorunun azalmasını sağlayacağını, böyle bir uygulamayla bir yandan sınav baskısı azalırken, diğer taraftan sınavla öğrenci alan liselere erişme konusunda toplumdaki adalet ve eşitlik kaygısını gidereceğini dile getirdi.
Sınavların birden fazla yapılması da muhtemel sınav baskısını azaltacak bir unsurdur
Yükseköğretime geçiş sisteminin neden olduğu sorunları azaltmak için Millî Eğitim Bakanlığı’nın üzerine düşen temel görevin, lise notlarının etkisini artırmak ve daha güçlü bir lise eğitimi tesis etmek olduğunun altını çizen Yalçın, “Öğrencilerin performansının temel belirleyicisinin bir hafta sonundaki performansından ziyade 4 yıllık performansı olmalıdır. Birçok ülkede lise notları ya da lise bitirme sınavları yükseköğretime geçişte temel belirleyicidir. Dahası, üniversiteler, öğrencilerin temel bilgileri edinmiş bir şekilde gelmesini istemektedir. Bunu sağlamak için de lise eğitimi güçlendirilmelidir. Ayrıca, sınavların birden fazla yapılması da muhtemel sınav baskısını azaltacak bir unsurdur” dedi.
Merkezi sınavlar ve sonuçları üzerinden yürütülen tartışma ve kademelerarası geçişe odaklanan eğitim sistemi anlayışının, ölçme, değerlendirme uygulamalarının gerçekte neye hizmet etmesi gerektiği arayışını gölgelediğini vurgulayan Yalçın, şunları söyledi: “Mevcut ölçme ve değerlendirme anlayışı ve uygulaması, sıralama, sınıflandırma ve eleme amacına yönelik olup tartışmalar da ne yazık ki bu eksende yürümektedir. Sınavların şekli, içeriği, süresi, kapsamı üzerinde yapılan değişiklikler, ölçme ve değerlendirme anlayışının özünü ve amacını ıskaladığı gibi, bu alandaki sorunlara getirilen çözümler de yüzeysel kalmaktadır. Eğitime yapılan yatırımlara rağmen, eğitim süreçlerinin ve eğitimin sonuçlarının ölçülmesi, eğitimde niteliğin artırılmasının yanında eşitlik ve adaletin sağlanması açısından da vazgeçilmez bir göstergedir. Ölçme ve değerlendirme çalışmaları sayesinde adil, eşitlikçi ve hesaplanabilir bir anlayışla belirlenmiş standartlar üzerinden amaçlara özgülenmiş hedeflerin ne ölçüde gerçekleştirildiği izlenerek gelişmeye ihtiyaç duyulan alanlar ve bu doğrultuda eğitim politikaları ortaya konulabilir. Öğrenci, öğretmen, okul ve eğitim yönetimi gibi, eğitimdeki ana aktörlere yönelik asgari standartların belirlenmesi ve izlenmesi ile bunların yapısal değişimlere göre güncellenmesi etkin bir izleme, ölçme ve değerlendirme sisteminin temelini oluşturmalıdır.”
"2023'e Doğru Türk Eğitim Sistemi Bulma Konferansı"na önerilerimiz