Eğitim-Bir-Sen, ODTÜ'de yaşanan olayla ilgili çok sert açıklama geldi. İşte o açıklama;
Marjinal grupların, terör örgütü mensuplarının yuvası haline Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ), yine utanç verici bir olaya sahne olmuştur. Ellerinde çivili sopa bulunan bir grup, namaz kılanlara saldırarak, birçok öğrenciyi yaralamıştır.
İnanç ve ibadetlere saldırmanın hiçbir akli, ahlaki açıklaması olamaz. İnsan hak ve özgürlüklerini dokunulmaz değerler olarak benimsemiş bir sendika olarak, doğrudan insanımızın inanç ve ibadet özgürlüğünü hedef alan saldırıyı, ideolojik vandallığı da aşan bir çirkinlik, çirkeflik olarak değerlendiriyor ve kınıyoruz.
ODTÜ’de ortaya çıkan görüntü, gelecek adına bizleri endişeye sevk etmiştir. Eğitim ve öğrenim görme hakkı ile inanç, düşünce ve kanaat özgürlüğünün, gerek insan haklarına ilişkin uluslararası hukuk sözleşmelerinde gerekse anayasada temel hak olarak ifade edildiği bir ülkede, özgürlüklerin en geniş ve rahat bir şekilde yaşanması gereken bilim yuvalarında meydana gelen özgürlük karşıtı girişimlere, hoşgörüsüz, tahammülsüz tavırlara, insan hayatını hedef alan saldırılara yönelik tedbirlerin alınmaması düşündürücüdür.
Neye ve kime hizmet ettiği belli olmayan, okumak, üretmek, doğup büyüdüğü, imkânlarından yararlandığı ülkenin geleceğine katkıda bulunacak çalışmalar yapmak yerine, vurup kıran, kan döken, her türlü vahşete başvuran bu kişi ve grupların haddinin bildirilmesi elzemdir.
Sahip oldukları inanç ve düşünce özgürlüğünü, eğitim-öğrenim görme hakkını başkalarından esirgeyenlerin, bununla yetinmeyerek cebir kullanmaları, kaba kuvvete başvurmaları, işi zorbalığa dökmeleri; inançlarının gereğini yerine getirmeye çalışan öğrencilere ve ibadethaneye saldırmaları, nefret suçunun en iğrenç, en adi hâlidir.
Uluslararası hukuktan doğan ve İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi gibi uluslararası sözleşmeler ile anayasada ifade edilen temel bir insan hakkı olması bağlamında ibadet hürriyetinin korunmasını, ibadet hürriyetine saygı gösterilmesini ve gerekli kolaylıkların sağlanmasını talep etmek, her Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının en tabii hakkı olup bunun gereğini yerine getirmek de her kamu görevlisinin temel görevi ve sorumluluğudur.
5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 115. maddesinde “dini ibadet ve ayinlerin toplu olarak yapılmasının cebir veya tehdit kullanılarak ya da hukuka aykırı başka bir davranışla engellenmesi”, “inanç, düşünce ve kanaat hürriyetinin kullanılmasını engelleme” suçunu oluşturmaktadır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin içtihatlarına bakıldığında, mahkemenin, ibadet yerlerinin korunmasını düşünce, din ve vicdan özgürlüğü kapsamında değerlendirdiği; devlete ve kamu kurumlarına ibadete imkân verecek şekilde ibadet yerlerini koruma yükümlülüğü öngördüğü görülmektedir.
Öğrencilere karşı cebir ve şiddet kullanmak, öğrencilerin yükseköğretim hizmetlerinden yararlanmalarını engellemek, Yükseköğretim Kurumları Öğrenci Disiplin Yönetmeliği’nde disiplin cezasını gerektirir fiiller olarak sayıldığı halde, bugüne kadar örneğini çokça gördüğümüz bu tarz fiilleri işleyen öğrenci müsveddesi zorbalara karşı harekete geçmeyen üniversite yönetiminden bugün de farklı bir tavır beklemiyoruz. Ancak, üniversite öğrencilerinin gerek Türk Ceza Kanunu’nda tanımlı suç teşkil eden fiillerini gerekse disiplin yönetmeliğinde sayılan fiillerini görmezden gelen, hukukun ve kanunun kendilerine verdiği disiplin soruşturması açma, suçu ve şüpheliyi bildirme gibi yükümlülüklerini yerine getirmeyenlerin görevi kötüye kullanma, görevin gereğini yapmam gibi fiilleri işlemiş oldukları da açık değil midir?
Hiç kimsenin, hiçbir kişinin, grubun, bir başka kişinin, kişilerin başta eğitim ve ibadet hakkı olmak üzere temel hak ve özgürlüklerini kısıtlama, engelleme imtiyazı yoktur, olamaz.
YÖK, bu konuda üzerine düşeni yapmalı; şiddete ortam hazırlayan, temel insan hak ve özgürlüklerine yönelik saldırıların, davranışların, eylemlerin hiçbir şekilde kabul edilmeyeceğini, bunun karşılıksız kalmayacağını gösteren adımlar atmalı, bu yönde tedbirler almalıdır.
Baskının olmadığı, kişisel hakların istismar edilmediği, herkesin inancının gereğini özgürce, hiçbir baskıya, şiddete maruz kalmadan yerine getirdiği bir üniversite en büyük temennimizdir. Bu tarz olayların bir daha yaşanmaması, üniversitelerin bilim ve özgürlük alanları olarak varlıklarını sürdürmeleri için herkes üzerine düşeni yapmalıdır.
Eğitim-Bir-Sen olarak, öğrenci görünümlü vandallar hakkında gerekenin yapılması için YÖK Başkanlığı’na ve hukuki yollara başvuracağımızı ifade ediyor; bir kez daha her türlü şiddeti kınıyor, ilgilileri bilimin ve barışın gerektirdiği sorumluluklarının gereğini yapmaya, gençlerimizi sağduyuya, saygıya davet ediyoruz.