Eğitim Bir-Sen Kahramanmaraş 2 No’lu Şube Başkanı Hasan Furkan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan başta olmak üzere, Ak Parti Milletvekillerine, bakanlar kurulu üyelerine, YÖK Genel ve denetleme kuruluna, şehit aileleri derneklerine bir mektup yazarak konu hakkında bilgi verdi.
Eğitim Bir-Sen Kahramanmaraş 2 No’lu Şube Başkanı Hasan Furkan, 6 Nisan 2016 tarihinde Kahramanmaraş’ta Bugün Gazetesine bir demeç vererek 18 Mart 1997’de şehitleri anma gününde memuriyetlik hayatına başlatılan şehit kardeşi Ali Dağ’ın yine şehitleri anma günü olan 18 Mart 2016 tarihinde sudan bahanelerle yerinin değiştirildiğini öne sürmüştü. Şehit kardeşinin tekrar eski görev yerine dönmesini talep eden Şube Başkanı Furkan, talebinin yerine gelmesini beklerken açılan disiplin soruşturması karşısında şoke oldu.
KSÜ Rektörlüğü, bir sendika yöneticisinin, sendikal hakların kullanılması niteliğindeki eylemlerinin disiplin cezasına konu olamayacağı Anayasa, kanun, genelge ve uluslararası sözleşmelerle belirtilmesine rağmen 28.04.2016 tarihinde disiplin soruşturması açarak savunmasını istedi.
KSÜ Soruşturma Komisyonu Başkanı Prof. Dr. Nuri Kahveci imzasıyla açılan soruşturmaya dayanak olarak ise Kahramanmaraş’ta Bugün Gazetesine verilen demeç gösterildi. Üniversite tüzel kişiliğinin ve temsilen Üniversite Rektörünün itibarını küçük düşürecek görev haysiyetini zedeleyecek düzeyde beyanatlar nedeniyle savunması istenen Eğitim Bir-Sen Kahramanmaraş Şube Başkanı Hasan Furkan’a savunması için 9 günlük sürede verildi.
Bir sendika yöneticisinin, sendikal hakların kullanılması niteliğindeki eylemlerinin disiplin cezasına konu olamayacağı Anayasa, kanun, genelge ve uluslararası sözleşmelerle belirtilmesine rağmen açılan disiplin soruşturması şaşkınlık oluşturdu.
Kanun, yönetmelik ve uluslararası sözleşmelerde yer almasına rağmen açılım disiplin soruşturmasıyla ilgili Başkan Furkan şöyle konuştu; “Sendika şubemiz tarafından yapılan basın açıklamaları kamuoyu nezdinde Üniversitemizi ve temsilen Üniversite Rektörünü küçük düşürücü beyanatlar şeklinde değildir. Yapılan basın açıklamaları Üniversitemizdeki idari ve akademik personelin, yeni gelecek olan personellerin daha uyumlu, daha müreffeh, daha sistemi oturtmuş, hakları güvence altına almış olan bir Üniversitede yaşamaları gayreti sonucudur.
Şube Başkanı, Anayasa’nın, kanunların, genelgelerin ve sözleşmelerin çerçevesi içinde basın açıklamaları yaparken Üniversitemiz Yönetimi, sendikal hakları ve faaliyetleri kısıtlamamalıdır.
Sendikaların her yazısının ve açıklamasının önüne bir engel konulursa, ifade ve düşünce hürriyetinin önüne engel konulmuş olur. İfade hürriyeti demokratik toplumlarda, sınırları daraltıcı değil genişletici şekilde yorumlanmalıdır.
Üniversite Yönetimi, soruşturma açarak, bilgi ve belge talep hakkının önünü kesmek istemesiyle sendikanın fikirlerini ve eleştirilerini topluma yaymasının önüne geçmek istemiştir. Sendikal kimlik yok sayılarak açılan soruşturma, Sendika Yetkilileri nazarında sendika üyelerine de verilmiş bir korkudur. Bu suretle idare tarafından sendikanın ve sendika üyelerinin dolayısıyla kamu çalışanlarının pasifize edilmesi amaçlanmıştır.
Bundan dolayı basın açıklamaları, hangi basın açıklamasına bu cezanın verildiği de belli değil, cezalandırılamaz. Yukarıdaki dayanaklarımızın karşısında sendika üyesi ve Şube Başkanına ceza verilemez” dedi.
CUMHURBAŞKANI’NA YAZDI
Şehitleri anma günü olan 18 Mart 2016 tarihinde gerçekleşen şehit kardeşinin yer değişikliğiyle ilgili Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a mektup yazan Furkan, ‘Sayın Cumhurbaşkanım’ diyerek başladığı mektubunda Rektör Prof. Dr. Durmuş Deveci’nin tutum ve davranışlarını şikayet etti.
İşte Furkan’ın Cumhurbaşkanı’na yazdığı mektubun ayrıntıları;
Sayın Cumhurbaşkanım;
Bir üniversite rektörü düşünelim… Vatanını canından aziz bilen bir şehidin ruhunu sızlatsın. Bir Şehitleri Anma Günü’nde, sun’i sebepler üreterek bu aziz şehidin, şehit yakını kontenjanından yine bir Şehitleri Anma Günü’nde göreve başlamış kardeşini tahkir edercesine görevinden sürsün.
Bir rektör düşünelim… Bilim yuvası olan bir kurumda, bilim dışı icraatlarda bulunmayı kendine vazife telakki etsin…
Ne yazık ki Türkiye’mizde bu vasıflarda bir üniversite rektörü var…
Yukarıda zikri geçen, devletimizin ve milletimizin değerleriyle bağdaşmayan sürgün hadisesi, üniversite mensupları olarak bizleri derinden üzmüştür.
Sürgün edilen arkadaşımız, 1996 yılında Elazığ Arıcak’ta Özel Harekât Polisi olarak terörle mücadele ederken şehit düşen ağabeyin emaneti olarak, Şehitleri Anma Günü olan 18 Mart 1997 tarihinde Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi Öğrenci İşleri Daire Başkanlığı’nda göreve başlatılan Ali DAĞ’dır. Şehitleri Anma Günü’nde devletimizce yakınından birine (kardeşine) kadro verilerek ailenin yüreğine bir damla su serpilmişti.
Hepimizin malumu, son zamanlarda ülkemiz yine şehit haberleriyle kavrulmaktadır. Birer birer gelen şehit haberleri karşısında, şüphesiz ki, şehit yakınlarının küllenen yürekleri bizlerden daha çok yanmaktadır.
Ne yazık ki, üniversitemizin rektörü, bu acıya merhem olması gerekirken bu acıyı daha da derinleştirmiştir. Sürgün öncesi çalıştığı birime 19 yıl hizmet veren şehit kardeşi Ali DAĞ, Rektör Prof. Dr. Durmuş Deveci tarafından, sun’i sebepler oluşturularak Şehitleri Anma Günü olan 18 Mart 2016’da, Öğrenci İşleri Daire Başkanlığından Mühendislik Fakültesine sürgün edildi. Ortaya çıkan bu manidar durum sadece bir tesadüf mü? Yoksa bir duyarsızlık mı?
Vatan müdafaası uğrunda canını feda etmiş bir vatan evladının hatırasına bu derece saygısız bir yaklaşım, şehit yakınımızı ve bizleri derinden üzmüştür.
Devletimizin her kurumundan beklediğimiz gibi Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi idaresinden de, herkesin hak, adalet ve ehliyete göre değer bulduğu bir icraat, huzurun ve barışın hâkim olduğu bir çalışma ortamı istemek kurum mensubu olarak bizlerin hakkı değil midir?
Cumhurbaşkanımızın atadığı bir vazifeli olarak, bilim ve değerler dışı her türlü menfi hareket ve hadiselerle ve devletin ve milletin bekasına kastetmiş paralel örgütlerle mücadele etmesi gereken bir Rektörün, zikri geçen zararlı yapılar yerine şehit yakınıyla veya devletine sadık üniversite mensuplarıyla uğraşması gaflet ve bürokratik terör değil de, nedir? Şüphesiz ki bu durum şevkimizi kırmaktadır.
Sayın Cumhurbaşkanımızın sıklıkla vurguladığı, “insanı yaşat ki devlet yaşasın” telkini bu icraatlarla bağdaşmakta mıdır?
Polisimizin, askerimizin şehit edildiği, terörün azdığı bu zor günlerde birlik ve beraberliğimizi pekiştirmemiz gerekirken, bir şehidin yakınına, dolayısıyla onun eşine, çocuklarına, anne babasına mobbing uygulama Sayın Rektörün vicdanına sığsa da, bizim vicdanımızca reddedilmektedir.
Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır, düsturunu kendisine şiar edinmiş ve her şeyden önce “adam olmayı ve insan olmayı” akademisyen olmaktan önde tutmuş medeniyet ve insaniyet anlayışımız, bizi bu haksızlığa “DUR!” demeye sevk etmiştir.
Sayın Rektörün, bir şehidin hatırasını, emanetini sürgün etmesini biz asla tasvip etmiyoruz. İnanıyoruz ki siz de asla hoş karşılamaz ve müsaade etmezsiniz.
Çalıştığı birimde herkes tarafından sevilen, yetişmiş kalifiye elaman olan arkadaşımızın, sudan gerekçeler üretilerek yasal zorlamayla başka birime atanması; bu birimde boşa çıkarılıp bir ay süreyle hiçbir iş, oda ve çalışma ortamı sunulmadan suçluluk psikolojisine sokulması, Rektör tarafından psikolojik baskı uygulanması, hiç şüphesiz ki etik bir uygulama değildir. Sayın Rektör bu kararıyla hak ve hukuku hiçe saymış, mevzuatın ruhuna rahmet okumuş, vicdanları rahatsız etmiştir.
Rektör tarafından Sendika Yönetim Kurulu Üyemize reva görülen bu uygulama, maksatlı ve kötü niyetli olduğu gibi, arkadaşımızın psikolojik ve sosyolojik mağduriyetine de sebep olmuştur.
Sayın Rektör, bu hoyratça gücü nereden almaktadır. Kurum içi üst görevde olan bir zatla yurtdışı ev arkadaşlığından mı kaynaklanmaktadır?
Bu durumu kamuoyu ile paylaşmak artık bize borç olmuştur. Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesinde, Sayın Rektörün, YÖK Genel Kurulundan bir üyeyle eğitim hayatında ev arkadaşı olduğunu dillendirmesi, kendileri sıklıkla tekrarladıkları için, bir vakıayı adiye olmuştur.
Sayın Rektörün hoyratlığının ve “kabadayılığının” kaynağının bu ev arkadaşlığı olduğu KSÜ içerisinde konuşulmaktadır. Bu durumun ne kadar doğru ya da yanlış olduğunu bilemiyoruz. Ne kadar doğrudur, bilmemekle beraber, doğruluğunun ayrı bir vahamet, yalan ya da yanlışlığının çok daha ayrı bir vahamet olduğu bir durumla karşı karşıyayız.
Eğer bu söylenti doğruysa, “Vah Üniversitemizin hâline!” deyip şu soruları sorma ihtiyacını duyuyoruz ilginize…
Hani emanet ehline tevdi edilecekti?
Hani, hakikatin ve hakkın hatırı arkadaş hatırından önde ve dost hukukunun da önünde tutulacaktı?
Ev arkadaşlarıyla mı yoksa ehil kişilerle mi bir medeniyet hamlesi yapacağız?
Bu ev arkadaşlığıyla mı ihya edeceğiz ecdadın davasını?
Böyle mi ulaşacağız Cumhuriyetimizin 100. Yılında 500 Milyar USD ihracat rakamlarına?
Eğitim-Bir-Sen Üniversite Şubesi olarak, Üniversitede had safhada olan huzursuzluklardan çok rahatsızız. Üniversite adeta bir sürgünler yeri, soruşturmalar birimi olup mahkemelerle anılır oldu. Üniversitenin bilimsel başarısı, rektörcülük oynayarak, özellikle idari personelin hepsinin yer değiştirilmesi veya sürgün edilmesiyle mümkün olamayacağı gibi, imaj kaybını da önleyemez. Rektörün, öncelikleri arasında Paralelle mücadele olması gerekirken, kendi paralelini oluşturma çabaları Üniversiteyi şehir kamuoyunda itibarsızlaştırmaktadır. Siyasetle, sanayiciyle, basın ve sivil toplum örgütleriyle kavgalı, iletişime kapalı, içe dönük, dikta bir yönetim anlayışıyla Üniversite nerelere taşınabilir?
Üniversitede gidişat çok vahimdir. Lütfen bu feryadımızı duyun.
Saygılarımla.”
Kaynak:Kahramanmaraşta Bugün