Bir problemimiz var, eğitimi yöneten kadroda bir yorgunluk, bir bezginlik ve bir isteksizlik var. Müdür yardımcısından, okul müdürüne, şube müdüründen ilçe müdürlerine, öğretmenler de dahil bir bıkkınlık var. Eğitim camiası hiç olmadığı kadar mutsuz ve ümitsiz bir görüntü veriyor.
Salgının etkisi denebilir, ekonomik sıkıntılar sıralanabilir, ancak bunların çok ötesinde başka bir problem yaşıyoruz. Salgınla mücadele tecrübemiz yoksa da meslek hayatımız boyunca ekonomik krizleri çokça gördük ve yaşadık. Eğitimcilerin, özellikle eğitim yöneticilerinin, ekonomik zorlukları yönetmedeki tecrübeleri, dünya ekonomi otoritelerine ders niteliğinde tecrübelerdir.
Bence problem, üst yöneticilerin iş tutuşlarında, yönetme biçimlerinde, iletişimlerinde, toplantı düzenlerinde, kaynak kullanımlarında, hedeflerinde vs. gizli. Ayrıntıya girmeden iki problem kaynağından bahsedeceğim.
Bu problem kaynaklarından biri, üzerinde eğitimcilerin çalıştığı, yakın ve uzak hedefleri belirlenmiş, adına parti veya devlet politikası deyin, başka bir şey deyin bir programın olmayışı; ikincisi de isim yapma, göze girme, yükselme, yüksekte kalma kaygısıyla teslim olunan algı yönetimleridir.
Ortada bir program bir yol haritası olmayınca, atanan bakanlar neye önem veriyorsa, bakanlığın programı o oluyor. Bazen akıllı tahtalar, bazen beceri tasarım atölyeleri, bazen de kütüphaneler, ana sınıfları ve meslek liselerindeki üretimler. Her bakan, öğretmen ve öğrenciler üzerinde bir şeyleri deneyerek gidiyor, sonra biz tekrar başa dönüyoruz.
Bir de algı yönetimi var. Unutmayalım ki eğitimdeki başarı, özel gayretlerle şişirilmiş tabloların ifade ettiği başarıdan öte bir şeydir. Son iki dönemin asla affedilmeyecek hatası budur.
Şimdi bu iki problemin ilçelere, okullara yansımasına bakalım. Tablolar çok önemli olanca, sık sık yapılan uzun toplantılar, takipler, performans tehditleri, azarlamalar doğal sonuçlar oluyor.
Okulların ve öğretmenlerin gündemi ile üst yöneticilerin gündemi farklılaşıyor. Projeler okullardan değil il ve bakanlık düzeyinde üretiliyor. Kıt kaynaklar, hayati öneme sahip ihtiyaçlara gitmiyor. Okullar arasındaki adalet duygusu zedeleniyor, çalışma barışı zarar görüyor. Alt yönetim kadrosu salon programlarında kalabalık oluşturmaktan kendi işlerini yapmaya zaman bulamıyor.
Böyle bir çalışma düzeninde, asıl işi inisiyatif alarak başında bulunduğu ilçesine, okuluna, birimine değer katmak olan idareci zaman içinde tükeniyor, kendini değersiz görmeye başlıyor. Yöneticiye, kendi sınırları içinde bile hareket alanı bırakmayan bir yönetim tarzı, zaman içinde başarılı yönetici öğüten değirmene dönüşüyor.
Bırakın siz önde olmayın, öğretmen ve okul idarecileri önde olsun, başarılı olsun. Siz onlara yük olmayın, onlardan yük alın. Asıl işi öğretmen yapıyor. En alt birimdeki yöneticiden en üst yöneticiye kadar bütün yöneticilerin işlevi, sınıftaki öğretmene yardımcı olmaktır, onun çalışma şartlarını düzeltmektir.
Huzurlu ve sağlıklı bir ortamda herkes en güzel performansını ortaya koyacaktır. Bırakın, bıktırmayın, bezdirmeyin, çalışsınlar.
Talat YAVUZ
Memur Sen İstanbul İl Başkanı