Eğitim-Bir-Sen, doçentlik sınavına ilişkin değerlendirmesini açıkladı
İşte Eğitim-Bir-Sen'in yaptığı açıklama
Yükseköğretim Kurulu (YÖK), 27 Ekim 2017 tarihli basın açıklamasında, doçentlikle ilgili bir çalışma yaptığını ve bu çerçevede üniversitelerden görüş istediğini duyurmuştur. YÖK tarafından yapılan açıklamaya ilişkin görüş ve tekliflerimizi belirtmeden önce, konuya ilişkin genel yaklaşımımızı ifade etmek istiyoruz.
Eğitim, Öğretim ve Bilim Hizmetleri Kolu'nun yetkili sendikası olarak, akademik yükseltme sistemini evrensel kabul gören nesnel ve ölçülebilir kriterlere bağlayan bir sistem kurulmasını talep ediyoruz. Ancak, mevcut doçentlik değerlendirme sistemi, keyfi tutumlara açıktır ve maalesef yeterince objektif değildir. Doçentlik sınavı, eser incelemesi ve sözlü sınav şeklinde iki aşamalı olarak ve Üniversitelerarası Kurul (ÜAK) tarafından merkezi olarak yapılmaktadır. Bu sınavdaki temel sorun, gerek eser incelemelerinde gerekse, özellikle sözlü sınav değerlendirmelerinde, bazı jüri üyelerinin öznel ve ideolojik değerlendirme yapmalarıdır. Bundan dolayı her yıl doçentlik sınavında mağdur olduğunu iddia eden binlerce aday, haklarını aramak amacıyla ÜAK aleyhine dava açmaktadır.
YÖK'ün açıklamasından, eser incelemesi ve sözlü sınav şeklindeki mevcut iki aşamalı sistemin değiştirileceği anlaşılmaktadır. Buna göre, YÖK'ün yeni başlattığı çalışmadan hareketle değerlendirmelerimiz ve tekliflerimiz şu şekildedir:
Türkiye'deki cari uygulamalar ve gelenek gözetilerek, doçentlik, halen olduğu gibi, ÜAK tarafından merkezi olarak verilmeli ve aynı zamanda bir unvan olarak da kullanılabilmelidir.
ÜAK tarafından eser incelemesi aşamasında başarılı bulunan adaylara, başka hiçbir işleme gerek kalmaksızın "doçent" unvanı verilmelidir. Geçmişte doçentlik sınavı için eser incelemesi ve sözlü değerlendirme şeklinde iki aşamalı bir süreç izlendiği, bundan sonra ise sadece eser incelemesinin yeterli olacağı dikkate alındığında, kalitenin sağlanması adına, asgari yayın kriterlerinin, nitelik gözetilerek, gözden geçirilmesi ve eser incelemelerinin daha kapsamlı ve çok boyutlu yapılması yerinde olacaktır.
Yükseköğretim kurumlarında sıklıkla karşımıza çıkan "araştırma görevlisi kadrosunda doçent" veyahut "yardımcı doçent kadrosunda doçent" gibi, akademik unvana sahip olduğu halde akademik unvanına denk bir kadro alamayan öğretim elemanlarının sorunları için çözüm bulunmalıdır. Bu çerçevede, bir üniversitede çalışan bir yardımcı doçent, doçentlik unvanı aldıktan sonra, başka bir işleme gerek kalmaksızın bulunduğu üniversitede doçent olarak atanabilmelidir. Benzer şekilde, araştırma görevlisi kadrosunda bulunan doçent unvanlı öğretim elemanları da, doçent unvanı almalarını müteakip, doçent unvanlı kadro için öngörülen mali ve diğer haklara denk haklardan faydalanabilmelidirler.
Gerek eser incelemesi için ÜAK tarafından oluşturulan jürinin gerekse akademik atamalar için üniversitelerin oluşturacağı jürinin yapacağı değerlendirmeler nesnel ve şeffaf olmalıdır.
Bu çerçevede, akademik yükselmeleri karara bağlayacak kurul ve/veya jüriler yönünden somut ve ölçülebilir kriterler konulması şarttır. Gerek üniversitelerin gerekse ÜAK'ın oluşturduğu jüri tarafından verilen kararlara karşı hızlı ve etkin çözüm sağlanması için, ÜAK nezdinde kıdemli jüri üyelerinden oluşan itiraz komisyonları kurulmalı; haksızlığa uğradığını düşünen adayların dosyaları ve doçentlik değerlendirme süreçleri, itirazlarını müteakip kıdemli jüriler tarafından hızlı bir şekilde incelenmeli ve karara bağlanmalıdır.
Mevcut durumda, doçentlik sınavında öznel değerlendirme yapan jüri üyelerine hiçbir yaptırım söz konusu değildir. Mağdur olan adaylar, jüri üyelerini değil, ÜAK'ı dava edebilmektedir. Dolayısıyla, öznel veya ideolojik değerlendirme yaptığı, kıdemli jüri üyeleri tarafından tespit edilen jüri üyelerinin bir daha doçentlik değerlendirmelerinde yer almamaları yönünde tedbirler alınmalıdır.
Üniversitelerde ilan edilen akademik kadrolar için değerlendirme sürecinin hakkaniyetli ve şeffaf bir şekilde yürütülmesine özellikle ihtiyaç vardır. Bu konu, sanıldığı gibi sadece yeni üniversiteler için değil, birçoğu maalesef 'ideolojik kaleler' olarak görülen bazı eski üniversiteler için de ciddi bir sorundur. Sistemin en nitelikli öğretim elemanlarını hakkaniyetli ve şeffaf bir şekilde istihdam etmesi amaçlanmalıdır.