Bekir Gür
28 Şubat'ın eğitim sistemindeki izleri uzun süre varlığını korumuştur ve kısmen korumaktadır. Başörtüsü yasağı ve üniversiteye girişte farklı katsayı kararı gibi bu dönemde YÖK tarafından başlatılan birçok uygulama, eğitim sisteminin bizatihi özneleri olan öğrencileri karar alıcı pozisyonlarından azletmiş ve gençlerin demokratik yönetime olan inancını sarsmıştır. Ayrıca, farklı katsayı uygulamasıyla başlatılan tek basamaklı üniversite giriş sistemi sonucu, eğitim sisteminin hiç de fena olmayan geleneksel eşitlikçi yapısı bozulmuş ve yükseköğretime gelen öğrenci niteliği hızla düşmüştür. Benzer şekilde, hiçbir teknik altyapısı hazırlanmadan ve eğitimsel kaygılardan ziyade bir takım ideolojik gerekçelerle başlatılan sekiz yıllık kesintisiz ve zorunlu eğitim, milli eğitim sistemini ciddi sorunlarla baş başa bırakmıştır.
Basına yansıdığı kadarıyla, sekiz yıllık zorunlu ve kesintisiz eğitimin, kesintili/ kademeli olarak uygulanmasına imkân taşıyacak bir yasa taslağı, AK Parti tarafından hazırlanmıştır. Kesintisiz eğitimin, eğitim sisteminde yol açtığı nicel ve nitel sorunlar iyi bilinmektedir. Sözgelimi, dünyanın hiçbir medeni ülkesinde, 1. sınıftaki çocuklar ile 8. sınıftaki çocuklar aynı okulu/ mekânı paylaşmamaktadırlar. Çocukların fizyolojik ve psikolojik gelişimleri dikkate alındığında, 6 yaş ile 14 yaş çocukları aynı ortamda bulundurmanın ciddi sakıncaları vardır. Zaten gelişmiş ülkelerin genelinde ortaokul ilkokuldan ayrı ve bağımsızdır. Buna ilaveten ortaokul kademesi genel olarak lise eğitimi ile birlikte ele alınmaktadır. Kaldı ki, Türkiye'de de veliler, birinci sınıftan sekizinci sınıfa kadar çocuklarının aynı mekânı paylaşmasından pek memnun değildirler. Dolayısıyla, kademeli ilköğretim öngören yasa taslağı, hem gelişmiş ülkelerdeki uygulamalar hem de Türkiye'deki tecrübe dikkate alındığında,son derece olumlu ve çocuklarımız için "zorunlu" bir adımdır.
5+3 mü, 4+4 mi?
Yine basına yansıdığı kadarıyla, yasa taslağının, sekiz yıllık kesintisiz ilköğretim eğitimini, 4+4 şeklinde iki kademeye ayırdığı anlaşılmaktadır. İlköğretimin, 5+3 yerine, 4+4 şeklinde ikiye ayrılmasının, gerçekçi bir planlamaya dayalı olup olmadığı yönünde kamuoyunda kuşkular vardır. Zira 8 yıllık zorunlu eğitim sürecinde de sürecin öncesinde de 5+3 modeli uygulanmaktaydı. Her ne kadar bazı okullar, ilköğretimi 4+4 şeklinde sabahçı ve öğlenci gibi bir ayrıma tabi tutsa da, hem müfredat hem de öğretmen yapısı (sınıf öğretmeni ve branş öğretmeni) dikkate alındığında mevcut eğitim sistemi, 5+3 olarak işlemektedir. Benzer şekilde, 4. ve 5. sınıfta bazı dersler branş öğretmenleri tarafından verilse de, öğrenciler 5. sınıfın bitimine kadar bir sınıf öğretmeni tarafından eğitilmektedir. Bu durumda, kamuoyunun kuşkularını gidermek adına, 5+3 yerine neden 4+4'ün tercih edildiği, eğitim sisteminin fiziksel altyapısı, ilköğretim ikinci kademenin müfredat yapısı ve öğretmen ihtiyacı gözetilerek Milli Eğitim Bakanlığı'nca ortaya konmalıdır. Alternatif olarak, 4+4 yerine 5+3'ün daha doğru bir tercih olabileceği ve daha kolay uygulanabileceği göz önünde bulundurulmalıdır.
Lise zorunlu olmalı mı?
Taslakta yer alıp almadığını ve alındıysa nasıl alındığını tam olarak bilmediğimiz zorunlu eğitimin 8 yıldan 12 yıla (dolayısıyla 14 yaştan 18 yaşa) çıkarılması önerisi de dikkatle ele alınmalıdır. Öncelikle, böyle bir hedefin altyapısının ne derece hazır olduğuna dair kuşkular vardır. Dolayısıyla, bu hedefin uzun vadeli bir plan dâhilinde ve kademeli olarak (örneğin, zorunlu eğitimi, 14 yaşından 15 yaşına çıkarmak ve bunu tam olarak oturttuktan sonra 16 yaşına çıkarmak şeklinde) yapılması daha gerçekçidir. Dahası, felsefî olarak, zorunlu eğitimdeki devlet tekelinin sorunlu olduğu ve dolayısıyla bu yöndeki bir yasal değişikliğin, alternatif eğitim biçimlerini (örn. evde veya okul dışında başka mekânda eğitim) dışlamaması gerektiği yönünde toplumsal bir beklenti vardır.
Son olarak, zorunlu eğitimin yaş sınırı, tarihsel ve ekonomik koşullar sonucunda, ülkeler arasında farklılık göstermektedir. Dünyada bazı gelişmiş ve küçük ülkeler eğitimi 18 yaşına kadar zorunlu tutsa da, birçok gelişmiş ülke, zorunlu eğitimi 15-17 yaşla sınırlı tutmaktadır. OECD'nin 2011 verilerine göre, zorunlu eğitimin OECD ülkeleri ortalaması 16 yaştır (bkz. Education at a Glance, s. 303). Türkiye'nin de kendine has koşulları dikkate alındığında, zorunlu eğitim yaşını kademe kademe artırmasında fayda görülmektedir. Son yıllarda hem ilk ve ortaöğretimde hem de yükseköğretimde çok önemli nicel iyileşmeler gerçekleştirilmiştir. Örneğin, artık her iki lise mezunundan biri rahatlıkla bir yükseköğretim programına yerleşebilmektedir. Bu iyileşmeler, nitel bir takım iyileşmelerin zeminini oluşturma potansiyeline sahiptir. Nitekim bu nitel gelişmeleri kısa bir sürede görmek eğitim için mümkün değildir. Bu minvalde, yapılacak eğitim reformları belli bir planlama dâhilinde uzun vadede ele alınmalı ve toplumsal talepleri gözetmelidir.
Sabah