Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, FETÖ elebaşının konuşmalarını, kitaplarını ve dergilerdeki yazılarını inceleyen Din İşleri Yüksek Kurulu'nun söz konusu şahsın, hareketin, sızma hareketinin düşünce arka planını ortaya çıkardığını belirterek, "'Sızıntı" dergisi sadece 70'li yıllardan itibaren başlayan bir derginin adı değil, bir hareketin ve bir metodun adıdır" dedi.
Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez, "Kendi Dilinden FETÖ-Örgütlü Bir Din İstismarı" adlı çalışmayı kamuoyu ile paylaştı. Görmez, Din İşleri Yüksek Kurulu'nun yaptığı bu çalışmanın yıllar önce Türkiye'de İslamiyet'in en masum çalışmasının irtica olarak değerlendirildiği günlerde istemeyerek, halis niyetlerle çocuklarını bu örgütlü din istismarına kaptıran vatandaşlara Diyanet İşleri Başkanlığı'nın gecikmiş son vazifesi olduğunu söyleyerek, "Hala İslam dünyasında Türkiye'de olup bitenleri anlamakta zorluk çeken ilim adamları var. Diyanet İşleri Başkanlığı aynı zamanda bütün dünyadaki dini kuruluşlarla bu bilgileri paylaşmak zorundaydı. Bu çalışmanın önemli sebeplerinden bir tanesinin de bu olduğunu ifade etmek istiyorum. Aslında Din İşleri Yüksek Kurulumuzun yapmış olduğu bu çalışma bizim tarihimizde yeni bir çalışma değildir. Tarihimize baktığımız zaman Selçuklu Devleti'nin en zor zamanında Batıni ve Haşhaşilerin ortaya çıkışı, İmam Gazali'nin Fedaihu'l-Batıniyye isimli eseriyle onlara meydan okuyuşu ve o raporu bizzat Selçuklu Devleti'ne, Nizamülmülk'e takdim ederek arkasından Nizamiye Medreselerini kurarak Din-i Mübin-i İslam noktasında sahih bilgiyle insanların buluşması için başlayan çalışmalar neyse, Osmanlı İmparatorluğu'nun en zor döneminde Kadızadeliler Hareketi'ne karşı, onların ortaya koyduğu yanlış düşüncelerden dolayı Katip Çelebi'nin Beyanu'l-Hakk Fi İhtiyari'l-Ehakk çalışması ne anlam ifade ediyorsa Türkiye Cumhuriyeti'nin en zor zamanında bugün örgütlü bir din istismarı olarak FETÖ hareketini Din İşleri Yüksek Kurulumuzun incelemiş olması ve bir rapora dönüştürerek topluma takdim etmesi o kadar önem arz ediyor" ifadesini kullandı.
"'SIZINTI" DERGİSİ SADECE 70'Lİ YILLARDAN İTİBAREN BAŞLAYAN BİR DERGİNİN ADI DEĞİL, BİR HAREKETİN VE BİR METODUN ADIDIR"
İmam Gazali'nin Batınilerin hezeyanlarını anlattığı kitabına ve Batıniler ile Haşhaşilerin bundan bin yıl önce Gazali'nin hayatına kastettiğini, dini istismar ederek suikastler düzenlediğini, devlet düzenini yıkmaya teşebbüs ettiğini kaydeden Görmez, "Haşhaşiler ne İslamiyet'e kalıcı bir zarar verebilmişlerdir ne de sahtekarlıklarla bezenmiş din anlayışlarını bir sonraki asra taşıyabilmişlerdir. Ancak İslam medeniyeti o gün büyük bir yara almıştı. Aradan bin yıl geçmiş ve yine onlar gibi Haşhaşi zihniyet ortaya çıkmıştır. Fakat aynı zamanda Gazali'nin ve onun takipçileri son bulmamış, dinin aydınlık bir rehber olduğunu gören, müminlere feraset öğütleyen insanlar hep olagelmiştir. Tarihten kendimize ders çıkarmakta çok başarılı olmadığımız, belki de tarihten çıkaracağımız en önemli derstir. Belki gelecek için günümüzden ders çıkarmayı başarabiliriz. İşte Din İşleri Yüksek Kurulumuzun yaptığı bu çalışma aslında artık geçmiş için değil geleceğimiz için çok daha büyük önem arz etmektedir. FETÖ'nün bunlardan biri olduğundan hiç şüphe yoktur. Bu sebeple konuşmalarını, kitaplarını ve dergilerdeki yazılarını inceleyen Din İşleri Yüksek Kurulu, söz konusu şahsın, hareketin, sızma hareketinin düşünce arka planını ortaya çıkarmıştır. Dolayısıyla "Sızıntı" dergisi sadece 70'li yıllardan itibaren başlayan bir derginin adı değil, bir hareketin ve bir metodun adıdır" şeklinde konuştu.
"YÖNTEM O KADAR KARMAŞIK DEĞİLDİR ASLINDA"
Görmez, FETÖ elebaşının üslubu ve yöntemi hakkında ise şu bilgileri aktardı:
"Yöntem o kadar karmaşık değildir aslında. Yalnızca bilinçli olmamız ve bilincine varmamız gerekiyor. Yöntemin ana unsurları kısaca şöyledir; yanlış bilgileri doğru bilgilerle harmanlayarak vermek. Hemen hemen her konuşmada mutlaka saptırıcı bir ifade, adeta söz ve satır aralarına gizlenmiştir. Birden fazla anlama gelen ifadeler kullanarak karmakarışık bir teolojinin ortaya çıkmasını sağlamak. Kelime kalabalığı oluşturarak muğlak anlamlar üretmek. Kendini kastettiği halde üçüncü şahıslar üzerinden konuşmak. Kibrini tevazu olarak pazarlamak. İnananların itibar ettiği zatları çıkarı için şahit göstermek. Bütün konuşmalarında tiyatral bir oyun sergilemek, gösteriyi anlamın önüne geçirmek. Söyleyeceği şeylere mesuliyet devşirmek için önce zemin hazırlamak. Menfaati söz konusu olduğunda bu yöntemleri ustaca kullanmıştır ve nasıl ki başka takıyye yöntemleri ile kurumlara, devletlere sızmışsa takıyye sözlerle insanların dimağlarına, zihinlerine, inançlarına ve değerlerine sızmıştır."
"KUR'AN'IN AYETLERİNİ DE SUİSTİMAL ETMEKTEN, KENDİNE YORMAKTAN GERİ DURMUYOR"
Çalışmada üzerinde durulacak önemli hususun uluhiyet ve rububiyet akidesi, insanların Allah tasavvurunu değiştirmeye kalkışması olduğunu vurgulayan Görmez, "Bunu o kadar ileri bir noktaya taşımıştır ki fırsatını bulduğunda doğrudan doğruya onun adına konuştuğunu, mensuplarının karşısında haşa kendi şahsında Allah'ın mütecelli olduğunu söylemekten kaçınmamıştır. Ve ne hazindir ki bu sözleri cami kürsüsünde söylemiştir. Bu sözler, onun sapkınlık derecesini göstermesi açısından önemli fakat daha tehlikeli olan bütünde uluhiyet akidesini, Allah inancını, Allah tasavvurunu, uluhiyet akidesini sistematik olarak bozmaya çalışması, kendi mensuplarına sürekli Allah'a ulaşmanın mümkün olduğunu anlatma çabasında olmuştur. Allah'ı ulaşılabilir kılmak isteyen bir insanın her konuşmasında Peygamberi İzmir'e getirmesi, camiye, cemaati arasına sokması, onunla görüştüğünü sürekli iddia etmesi artık işten bile değildir. Fakat bunun çok sinsice yapıldığını görüyoruz. Gözyaşları içerisinde hep söylendiğine şahit oluyoruz. Önündeki genç çocukların çığlıklarını arttıracak şekilde söylediğine şahit oluyoruz. Bir yandan Peygamber Efendimizi haşa ayağına kadar getirirken, öte yandan kendisi konuşmalarında meleklerle görüştüğünü iddia ediyor ve yine bir cami kürsüsünde melekten merhaba gördüğünü söylüyor. Kendisine Hakk'tan nida geldiğini söylemekten çekinmiyor. Nidanın "Gel ey aşık ki sen benim mahremimsin, burası mahrem makamıdır, seni ehl-i vefa gördüm" türünde hezeyanlara vardığını görebiliyoruz. Hal böyleyken sadece Allah ile aldatılmıyor insanlar, sadece Peygamber istismar edilmiyor, Kur'an-ı Kerim'de istismar ediliyor. Kur'an'ın ayetlerini de suistimal etmekten, kendine yormaktan geri durmuyor. Kendini işaret eden ayetlerden söz ediyor. Yine tehlikeli olan bütünde Kur'an'ı Kerim'e verdiği zarardır. Bir ayeti bağlamından kopararak herhangi bir ilke gözetmeden kendi örgütünü yükseltmek ve yüceltmek için kullandığına şahit oluyoruz. Dinleyenler için Kur'an dini kıstas olması gerekirken bir araca dönüşüyor" diye konuştu.