Dilmenden Önemli Açıklamalar

Futbol adamı Rıdvan Dilmen'den şike iddialarıyla çalkalanan futbol sektörünü karıştıracak sözler: "Futbolda üç-beş kişilik çete var ama 70 milyonluk ülkenin bundan haberi yok" İşte Dilmen'in olay sözleri...

Hakkı Yalçın'ın röportajı

Yanıma 20 yıl önce birlikte çektirdiğimiz bir fotoğrafı almıştım, kahvemizi yudumlarken ikimiz de güldük. Sonra şimdiki zamanın içinde, yeni bir fotoğrafın içinde kaldık. Rıdvan Dilmen...

Yorum yaparken bile bilardo toplarını ıstakayla seviştiren hünerli adam. 16 yıl önce futbolu bıraktı ama gözlerimizde hiç eskimedi. Onun da hüzünleri var. Onda da 1975 yılında kaybettiği babasına karşı özlemi hiç eskimedi. Ulus Parkı'nda buluştuk, tam bir bahar havası. "Futbol senin için nedir?" diye açtım kapıyı. "Hayatım" dedi. Futbolu iyi biliyordu, bilmediklerini de öğreniyordu. Diğer yorumcuların önüne geçen sezgileri vardı. Sırrını "doğallık" olarak açıkladı. "Evde, kahvede nasıl muhabbet ediyorsam, ekranda aynen öyle. Sadece ağzımızdan çıkacak küçük küfürleri kullanmıyoruz."

Bu kadar ciddiye alınmak, ona ağır bir sorumluluk yüklediği içindir ki, her programın tekrarını izliyor, onda hatalar buhar olup uçmuyor. Bir sonraki programda ses tonunu ayarlıyor, daha sakin olmaya çabalıyordu. Her şey bir yana, yanlışlarını sahneleyen futbolculara karşı adrenalini fena yükseliyordu. "Geçen yılki Galatasaray-Fenerbahçe maçında futbolcular 4'er 5'er maç ceza aldı. Ama kulüplerin bu futbolculara ceza verdiğini duymadım. Bunun anlamı (Helal olsun) demek. Sonra Lugano'yu gördük. Avrupa'da sayısız takım aradı bulamadı. Neden? Burası kıymetli." Şimdiki altın işlemeli zamandan, kara bulutların altında dolaştığı zamana sürükledim onu. "Fenerbahçe'ye erken mi gittin, geç mi kaldın?" Bu konuda kendisini kim bilir kaç kez sorgulamış birinin cevabı çok net oldu. "Ben Fenerbahçe'ye çok hafif geldim." Kendi hatasına, bir de kardeş buldu. "Kulüp de strateji hatası yaptı."

ARTIK RİSK ALMAM
Gecikmiş bir savunmanın haklı sözleşmesini koydu önüme. "Kulüp beni istediği zaman sözleşmeyi hemen imzalayacaktı. Beklediler. O zaman medyanın bir kesimi Mustafa Denizli diyordu, bir kesim beni istiyordu. Bu 20 günlük süreç, ikimizi yüzde 50'lere getirdi. İkimizden hangisi gelirse, diğer yüzde 50 onu yıpratacaktı" dedi. Hataları tecrübeyle ilgiliydi. Biraz da talihsizlik. O dönem yolunu gösteren yıldızlarla arası açıktı belki. "Şimdiki zaman olsa istifa etmezdim. Yazılanları okumaz, işime bakardım. Çünkü taraftarın gözünde kredim sonsuzdu. Başkanım da bana git demedi." Masal kuşunu kendi eliyle uçurmuş olmanın hüznünü yaşıyor gibiydi.

"Bu şans bir daha gelirse ne yaparsın?"

Bu zamanda uçurtması rüzgara ayarlıydı. "Saygınlığı olan bir adamın, döndüğü zaman icraat yapması lazım. Artık risk altına giremem. 3 yıllık doğru projeyle gelirim." Çok teklif alıyordu ama Süper Lig'de ses getiren takımların bile, para ödeyemediğini öğrenmişti. "Bu ortamda çalışmak farklı" dedi. Antalya'daki kurstan fıkra gibi bir gerçeği aktardı bana. "Ziya Doğan, asansörden 7. kata çıkarken iki oyuncusunun anlaşmasını feshetti, bir oyuncuyu transfer etti." "Futboldaki anarşinin artmasında, ekrandaki yorumcuların etkisi var mı?" diye sordum da, "sadece anarşinin artmasında değil, seyircinin azalmasında da etkisi var" dedi. Yaratacılığa değil de, hatalara yönelik eleştirilerden, medyadaki şike suçlamalarına uzandı.

Konyaspor kalecisi Recep Öztürk'ün adının bulaştığı skandala tepki gösterirken, "Bunların hepsi hikaye" dedi. "Recep benim talebemdi. O çocukta bir şey çıksın, ben yorumculuğu da bırakırım, antrenörlüğü de." Turgay Şeren'i göreve çağırdı. "Profesyonel Futbolcular Derneği nerede?" derken. Futbolcuların ve teknik adamların saygınlığı yitirdiği bir düzende, tehlikeyi işaret etti. "Yayın ihalesine 300 milyon dolar falan diyorlar ki, antrenörler bundan sonra yandı." Başkanların egemenliğini örneklerken, "Ekonomi arttıkça, kongre olmaz. Başkanlar önümüzdeki sezonlar da değişmeyecek ama bir çok antrenör değişecek" dedi. Bütün kulüp başkanlarının Aziz Yıldırım'a teşekkür etmesi gerektiğini iletirken, "Neden?" sorumun delilini de önüme koydu. "Dünyanın hiçbir ülkesinde yüzde 8 üzerinde artış yokken, bizde yüzde 80 oldu." Günün meselesine uzandık. Milli takımın teknik direktör açığına. Adı geçen yabancıları konuştuk. Löw, Hiddink, Trapattoni. Avrupa ve Dünya Şampiyonu takımlar üzerinde bir araştırma yapmış. Sadece Avrupa Şampiyonu Yunanistan'ın başında Avrupalı teknik adam var. Diğerlerinin hepsi Avrupa'nın dışında. "Türkiye'ye bakalım" dedi.

Avrupa ve dünya üçüncüsü olurken, UEFA Kupası'nı kazanırken Türk antrenör. "Demek ki, ülke adamı Türk futbolunu daha iyi tanıyor. O zaman uzağa gitmeye gerek yok" derken, yapması gerekeni yapmayanlara işaret fişeği gönderdi. "Ben olsam ne yaparım" derken de, reçeteyi yazdı. "Bir dakika derim. Gel Fatih Hoca. Seninle sözleşmemiz var. Fevri davrandığına inanıyorum. Gel bu takımın başına geç." Ülkede bu kadar kredisi varken, Fatih Terim'in görevini nasıl bıraktığını anlamış değil. "Hoca dedim, durup dururken ülkede iç savaş çıkardın. Yerli mi olsun, yabancı mı olsun diye..." Denizlerin balık bereketine kavuşması için gereken eylemi işaret etti. "Şimdi de kaybedilmiş bir şey yok. Antrenör arama, Fatih Terim orada." Bazen yarayı yeniden kanatmak lazım. Rıdvan Dilmen bunu iyi bilir. Hiddink'in yıllık 11 milyon euro istediği koltuk için, tepkilerinin adresini değiştirdi.

YERLİ İNTİHAR EDER
"Meclis'i merak ediyorum şimdi. 200 bin lirayı konuşanlar, şimdi yabancı hocaya 11 milyon euro konuşulurken ne yapacaklar? Ülke parasıdır diyorlardı ya, şimdi Fatih Terim'in bir yılda aldığını yabancı hoca bir ayda alacak. Bakalım Meclis ne diyecek?" Derin bir nefes aldıktan sonra, meseleye başka bir pencere açtı. "Bu demek değildir ki, Fatih Terim olmazsa, başkası da olmaz. Bizim 20 tane arkadaşımız var, onlardan birini seçebilirler." Pencereyi kapattı. "Ama bu kaostan sonra bir yabancı şart. Çünkü gelecek yerli teknik adam intihar eder." Altı çizilecek cümlelerden onda çok vardı. Bu kez hakem konusundaki görüşlerini istedim. 3 hakem ismi verdi bana. "Ali Aydın, Cem Papila, Bülent Demirlek. Onların iplerini çeken takımların da isimlerini verdi. "Onları Üç Büyükler harcadı..."

Bu harcama yöntemiyle, genç hakemlerin psikolojik etkenler cenderesinde, nasıl kaynatıldığını örnekledi. "Ben büyükleri yakarsam, onlar da beni yakar" düşüncesinin, genç hakemlerin beynine nasıl kazıtıldığını. Teşhisleri harikaydı. Futbolcu ve hakem arasında hiçbir fark olmadığını gösterirken, "Rıdvan'ın hayali Fenerbahçe formasıyla Kadıköy'e çıkmaksa, hakemlerin hayali de Saracoğlu, Ali Sami Yen ve İnönü Stadı'dır" dedi.

Ama bu hayali gerçekleştirmek isteyen düzgün adamların, nasıl kurban edildiklerini de, harika bir analizle önüme koydu. Serdar Tatlı'yı... Benim de takdir ettiğim, gördüğünü çalan, dürüst bir hakemi. Galatasaray'ın 4 sezon şampiyon olduğu maçlarda, Serdar Tatlı'yı aradı. Ali Sami Yen'deki 68 maçta Serdar Tatlı hiç olmamıştı. Fenerbahçe'nin şampiyonluğunda Kadıköy'deki 17 maçta da Serdar Tatlı yoktu. Sadece Beşiktaş'ın şampiyonluğunda İstanbulspor'la İnönü'ye çıkmış. Onda da Sergen'i atmış. "Bunlar tesadüf değil" dedi. "Sistemi besleyen derin güç" sözüm, onda itibar görmedi. "Hayır" dedi, "Bunun adı derin eziklik!"

Kumanda edenleri bildiğimiz içindir ki, bizlere sadece Serdar Tatlı'nın yasını tutmak düşmüyor, mücadele etmek düşüyordu. Ligin ikinci yarısına uzandık. "Bursa ve Kayseri renk katar, Trabzonspor önümüzdeki sezonu düşünür" dedi. Galatasaray ve Fenerbahçe'nin ciddi bir fikstür avantajı olduğunu söyledi. Beşiktaş'ın başarılı olma ihtimalinin, rakiplerinin kötü olmasıyla ilişkili olduğunu belirtti. Güiza'nın golcülüğü konusunda kuşkusu yoktu. "Nefes gücü yüksek, çok koşuyor. Kuvvetli olduğu zaman çok gol atar" dedi. Futbolcuların yeni trendlerine takıntılıydı. "Playstation çıktı, mertlik bozuldu" dedi. Ayağında terlik, kulağında kulaklıkla maça gelenlere karşı olduğunu belirtirken, "Antrenörlük yaparsam, maçtan bir gün önce futbolcunun hayatında teknolojiyi öldürürüm" dedi.

En çok 12 yaşındayken kaybettiği babasını özlüyordu. İşçi Partisi'nden belediye başkanı olan babasının bir oyla kaybettiği seçimi ve ondaki başkalığı anlattı. Tuncel Kurtiz babasını tanırmış. Geçenlerde bir arkadaşına anısını anlatmış. "Babama uygun bir anıydı" dedi. Sohbetin bitiminde, montlarımızı üzerimizden atıp, fotoğrafları öyle çektirdik. O gün Ulus Parkı bahar kokuyordu. Otomobiline binerken ardından baktım da... Tıpkı futbolculuk günleri gibi... Yine yürüdüğü yollarda çimler kalkıyordu.

ŞEYTANA UYMAYIN!
Bir gün Tolunay Kafkas'la akşamüstü 6.30'da NTV'den çıktım eve gidiyorum. Galatasaray'ın Olimpiyat Stadı'nda maçı var. Trafik feci. E 5'e döndüm baktım arkamda Galatasaray bayraklı bir araç. Bakırköy kavşağına geldim, araç yine peşimde. Saat 10 gibi evin önüne geldim, gülerek yanıma geldiler. "Şeytansın ya, biz de yolu bilirsin diye sana uyduk" dediler. "Şeytana uymayın" dedim. "Zaten bize Fenerli'den fayda gelmez" deyip gittiler.

FUTBOLUN ERGENEKONU
Futbolda güçler var. Belli bir Ergenekon var ama belli olmayan bir çete var. 70 milyonluk ülkede, 60 milyon 699 bin 999'unun bunlardan haberi olmaz. Üç beş kişinin arasında dolaşan bir şey. Her şeyi kirleten onlar. Her şeyi belirleyen de. Futbolun tek sorunu pozisyonları yorumlamak değil, asıl sorunu bunlar.

SATIR ARASI
Eskiden futbol oynamam için para verirlerdi. şimdi oynamak için para ödüyorum. Futbolu 16 yıl önce bıraktım, takım arkadaşım Emre Aşık hala oynuyor. Aferin çocuğa. Bunun adı profesyonellik. Arda Barcelona'nın solunda oynar. Juventus'ta oynayamaz. Ama Arda ile Messi kıyaslanamaz. Messi olağanüstü. Galatasaraylı Tugay Kerimoğlu'nun oğlu Fenerbahçeli. Sebebi Anelka'nın Fener forması giymesi.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

SPOR Haberleri