Ahmet Altan/Taraf
Zenginler savaşı
Plastik çiçek gibidir biraz bizim Cumhuriyet.
Her şey gerçeğe benzer ama hiçbir şey gerçek değildir.
Bir görüntü yapmayı becermişiz ama onun özünü yaratamamışız.
Hayatın doğal akışını kesip, her şeyi bir proje olarak görmeye başladığınızda haliyle yapaylıktan kurtulamıyorsunuz.
Türk zengini de yapma bir insan tipidir.
İttihatçıların başlattığı bir projeydi bu.
Osmanlı'da azınlıkların elinde bulunan sermayeyi Türklere aktarmak için harekete geçmişlerdi.
Ermeni soykırımının birçok nedeninden biri de onların varlıklarına el koymaktı, bu da gerçekleştirildi.
Rumların da epeyce malına mülküne el kondu.
Cumhuriyet, bu projeyi sürdürdü.
Çetin Altan'ın deyimiyle devlet eliyle zengin etme anlayışı Cumhuriyetin her aşamasında gerçekleşti.
Burada insanlar bir şey icat ettikleri, yeni bir yöntem buldukları, yeni bir malı piyasaya soktukları, yeni bir hizmet anlayışı geliştirdikleri için değil, devlet görevlileriyle iyi ilişkiler kurdukları için zengin oldular.
Devletle iş yaparak para kazandılar.
Köksüz, birikimsiz, görgüsüz bir zenginlik oluştu.
Zengin bir zümre yaratıldı ama bu burjuva sınıfı haline dönüşemedi.
Kendi kurallarını, ahlakını, yaşam tarzını oluşturamadı.
Zaten işçi sınıfının olmadığı bir ülkede burjuva sınıfının oluşması da imkânsızdı.
Devlete göbeğinden bağlı, devleti patronu olarak gören, devletten ve devlet görevlilerinden korkan, alabildiğine ürkek, ezilmiş bir grup zengin çıktı ortaya.
Cumhuriyet'in omurgasını askerler oluşturduğu için bu zenginlerin en korktukları ve iyi geçinmeye en çok çalıştıkları grup da askerlerdi.
Kendi tuhaf varlıklarını, Cumhuriyet'in tuhaf yapısına borçlu olduklarını biliyorlardı.
Cumhuriyet'in kendine düşman gördüğü her kesimi, zenginler de düşman olarak gördü.
Kürtler, dindarlar, entelektüeller, Aleviler, solcular, onların da düşmanıydı.
Gelişmiş ülkelerde burjuvalar liberal bir anlayışı ve özgürlüğü talep ederken, bizimkiler yasakçılığı ve devletçiliği desteklediler.
Her darbede, her gerginlikte askerin yanında yer aldılar.
Bir tür devlet memuru oldular.
Türkiye'nin sınırları dışına çıkmadılar, yaptıkları niteliksiz malları bu ülkenin halkına sattılar.
Yabancıların mallarını almak devlet tarafından yasaklandığından, gerçek bir rakipleri yoktu, ne yapsalar satabiliyorlardı.
Bu sistem Turgut Özal'la birlikte kırıldı.
Türkiye'nin kapıları dünyaya açıldı.
O güne dek iki milyar doları milim aşamayan ihracat artmaya başladı.
Rekabete, dünyayla ilişki kurmaya alışkın olmayan zenginler, bu devrime hazırlıksız yakalandılar.
Onların dolduramadığı bu yeni boşluğu Anadolu doldurdu.
Yeni bir zengin türü çıktı ortaya.
Esnaflıktan üretimciliğe geçen, muhafazakâr alışkanlıklarını sürdüren, para harcamayı bilmeyen, önce küçük atölyelerde sonra büyük fabrikalarda mal üretip dünyaya satan, küçük bir Anadolu kentinden direkt olarak Avrupa'yla ve dünyayla ilişki kuran işadamları zenginleşmeye başladılar.
Cumhuriyet zenginleri dans etmeyi, kravat bağlamayı, şarap seçmeyi, çocuklarını yabancı okullara göndermeyi öğrenmişlerdi ama iyi mal üretmeyi, dünyayla ilişki kurmayı, yeni ortaya çıkan bu kravatsız, hayatında belki hiç karısıyla lokantaya gitmemiş, şarap içmeyen, dans etmeyen yeni zenginler gibi beceremiyorlardı.
Batı medeniyetine hayran ama Batılılar gibi mal üretemeyen Cumhuriyet zenginleriyle, Batı medeniyetine pek bayılmayan ama Batılılar gibi mal üretebilen yeni zenginler karşı karşıya geldiler.
Batı'nın yaşam biçimine uzak bir yaşam biçimi sürdüren ama Batılı gibi üretebilen, Batı'yla ilişki kuran yeni zenginler siyasette de haklarını istemeye koyuldular.
Muhafazakâr bir yapıya sahip oldukları için muhafazakâr halkla da daha yakın bir ilişkileri vardı.
Hem halkla, hem de Batı'yla aynı yakın ilişkiyi kurabiliyorlardı.
Yavaş yavaş rekabeti ve iyi mal üretmeyi öğrenmelerine rağmen Cumhuriyet zenginleri ise ne halkla, ne Batı'yla aynı ilişkiyi kurmayı becerebiliyordu, genlerindeki devletçilikten kurtulmakta zorlanıyordu.
AKP, bu yeni zenginlerin siyasi organı oldu.
En muhafazakâr görünümlü parti olmasına rağmen, Avrupa Birliği'ni gerçekten isteyen tek parti olmasının nedeni, kendi ekonomik tabanının böyle istemesiydi.
AKP tabanını oluşturan zenginler devletle iş yapmayan gerçek zenginlerdi, onların rahatça ilişki kurduğu halk da gerçekti, AKP de gerçek bir parti oldu.
Cumhuriyet zenginleri ve CHP ise onların yanında yapay ve köksüz kaldılar.
Şimdi yeni zenginler, hakları olan siyasi iktidara sahip olabilmek için, o iktidarı haksız biçimde elinde tutan askerle çekişiyor.
Hâlâ eski alışkanlıklarının tortusundan kurtulamayan Cumhuriyet zenginlerinin kulübü olan TÜSİAD ise askerle ilgili reformların biraz yavaşlatılmasını istiyor.
Bu talep, onların hayatı, dünyayı ve Türkiye'yi hiç anlayamadıklarını gösteriyor.
Kaçınılmaz olarak yenilecekler.
Çünkü hayat gerçektir
Ve gerçek olan yapay olanı her zaman yener.
'Devlet Zenginleri'nin Eli Mahkum
Cumhuriyetin 'tuhaf' yapısı bazılarını nasıl zengin etti? Beleş zengin zümresi nasıl oluşturuldu. Memlekete güne kadar katkıları nedir? Yeni Anadolu zenginleri ile kıyasları......
İlk yorum yazan siz olun