Eğitim üzerinde tartışılan önemli konulardan biri de ''sivilleşme''dir.
Bilindiği gibi son bir kaç yıldır öğrencilerimize ders kitaplarını devletimiz dağıtıyor.
Uygulamayı başlatan Başbakan, yerli yersiz, fırsat bulduğu her ortamda bu konuyu kasıla kasıla anlatıyor.
Çocuklarının eğitimi için farklı sahalarda para harcayan velinin canı çok sıkılmış olmalı ki,o da hükümetin bu uygulamasını takdir ediyor.
Olay birinci derece de siyasi bir konu değil. Doğrudan eğitimi ilgilendiren bir mevzu.
Ülkemizde çok az kitap okunduğundan hemen herkes şikâyetçidir.
Kitabı en çok okuması beklenen toplum kesimi ise öğrencilerdir.
Ne var ki Milli Eğitim Bakanlığı'nın önemli bir unsuru olan Talim Terbiye Kurulu ders kitaplarını belirler ve öğretmenlerimiz de okullarda kurulun onayından geçmiş kitapları okuturlar.
Önceleri Talim Terbiye Kurulu’nun belirlediği kitapları çeşitli yayın evlerinden/kitap evlerinden satın alabiliyorduk. Artık bir kaç yıldır ders kitaplarımızı bakanlık tedarik ederek okullarımıza kadar gönderiyor.
Bunun anlamı Milli Eğitim Bakanlığı piyasadan kitap temin etmediği gibi kendi kontrolünden geçmeyen kitapları okullarda ders kitabı olarak kabul etmiyor.
Öğrencilerimiz de bakanlığın belirlediği müfredat kitaplarını bile zor okuduklarından piyasadaki kitapları alıp okumuyor. Dolayısıyla ülkemiz de kitap tirajları başka ülkelere nispeten çok komik kalıyor.
Toplumsal olaylar sebep-netice itibariyle zincirleme oluştuğundan bu ülkede mesleği yazarlık olan insan sayısı yok denecek kadar az. Falanca yazar onlarca kitap yazmış, kitapları piyasada defalarca basılmış olmasına rağmen hala devlet memuru olarak çalışmak zorunda. Hâlbuki başka ülkelerde bir, iki kitap yazarak gelirleriyle yaşamını üstün gelir grubu sahibi olarak devam ettiren insanlar var.
Yukarıda gerekçelerini saymaya çalıştığım nedenlerden ötürü devletimiz ders kitaplarından da elini çeksin. Öğretmenlerimiz okutacakları dersle ilgili kitap veya kitapları kendileri belirleyerek öğrencilerine tavsiye edebilsinler, ya da öğretmenlerimiz öğrencilerinden sınıfa kitapsız gelmelerini isteyerek kendi hazırlıklarına bağlı kalarak derslerini işleyebilsinler. Bu yöntem öğretmenimizi, derse hazırlanmış olarak okula getirecektir. Öğrencilerimiz dersleriyle ilgili kitaplarla hem evlerinde güzel bir kütüphane kurabilecekler, hem de kitap piyasası canlanacak, okuma oranı yükselecek, okumayan bir toplum olmanın komik rahatsızlığından kurtulmuş olacağız.
Okullarda okutulan ders kitaplarının Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlı Talim ve Terbiye Kurulu’nun belirlediği kitaplardan oluşmasının bir başka sakıncası da şudur: Hiçbir öğrencimiz kendilerine okutulan kitabı sene sonunda kütüphanesine bırakmıyor, en vicdanlı olanı getirip okula bırakıyor. Tam aksi olsaydı, yani öğrenci okuyacağı kitapları piyasadan temin etmiş olsaydı sene sonunda güzel bir hatıra olarak kütüphanesinde saklayacak, ve her Türkiye vatandaşının evinde mutlaka bir kütüphane oluşmuş olacaktı.
Adil Gülmez