Dershaneler üzerine tartışmalar devam ediyor. Lehinde olanlar ellerindeki tüm imkânları kullanarak bu kurumların Türkiye için ne kadar hayati önemi haiz olduğunu anlatmaya çalışırken aleyhte olanlar ise meselenin bu noktada kalmamasını soruna mutlaka bir çözüm bulunması gerektiğini dile getiriyorlar. Lehte ve aleyhte olanlar gerilimi tırmandırırken kimsenin aklına gelmeyen üçüncü taraf bütün ceremeyi çekmek mecburiyetinde kalıyor. Bu yazı iki yaka arasında kalan üçüncü tarafın yani çocuklarımızın bu konudaki mağduriyetlerini gündeme taşımak için kaleme alınmıştır.
Nedir bu çocukların bizim elimizden çektikleri? Yarının büyükleri, bizim için yarınlarda neler diyecekler acaba? Güzel cümlelerle yâd etmeyecekleri kesin. Çünkü biz çocuklarımız üzerinden aslında kendimizi yarıştırıyoruz. Kendi hayatımızda gerçekleştiremediğimiz hayallerimizi çocuklarımızı yarıştırarak gerçekleştirebileceğimizi zannediyoruz. Bu amaçla onların vakitlerini gasp ediyor, oyunlarını engelliyor ve arkadaşlarıyla vakit geçirmelerinin önünü tıkıyoruz. Bir ebeveynin farkında olarak bunları yapabileceğine inanamıyorum. Bu noktada velilerimizi uyarmak biz öğretmenlere düşüyor.
Sayın velim, hiçbir şekilde ve kesinlikle çocuğunu dershaneye gönderme mecburiyetinde değilsin. Okulda başarılı olamayan çocuğun dershanede başarısını çok arttırdığı pek görülmüş bir şey değildir. Yani okul öğretmenleri ile görüşüp evdeki çalışmasına müzahir olarak çocuğunun başarısını pekâlâ arttırabilirsin. Dikkat etmelisin ki kendi kafandaki düşünceleri öğretmenlere dayatmak yerine onların çocuğun hakkındaki görüşlerine değer vererek başarıyı arttırabilirsin. Bunun yerine birçok velinin yaptığı gibi öğretmenden sadece not dilenirsen bunun kimseye faydası olmaz.
Dershane ve okul ikileminde çaresiz kalan öğrencilere çözüm önerileri:
1- Öğrencilerin dershaneye gitmelerinde en etkili unsur olan okullara giriş sınavları kaldırılsın. Lise ve üniversitede okumak için her öğrenci istediği bölüme kaydolsun ve başarabilen devam etsin. Mutlaka eleme gerekiyorsa bu, doğal bir sirkülâsyonla olsun. Özellikle üniversite sınavlarında yüz binlerce gencimiz istediği fakülteyi okuyamıyor. Bilgisayarın tahin ettiği bir okulda okumak o fakülteyi kazanmak anlamına gelmiyor. Hepimiz biliyoruz ki birçok gencimiz yaptığı tercihlerde “boş kalmayayım”, “ailem ve çevrem bir üniversiteye giremedi” vb. düşüncelerle tercih yapıyor. En büyük zenginliğimiz olan nüfus potansiyelimizi verimli şekilde değerlendirmek için Türkiye gençliğini öğüten, nice kabiliyetleri yok eden giriş sınavlarına derhal son verilmelidir.
2- Hem okul hem de dershaneye devam etmeyi ortadan kaldırmak için Milli Eğitim Bakanlığımız yapacağı merkezi sınavlarla eğitimini okul dışında yapan kişilere de diploma vermelidir. Bu sayede tüm Türkiye’de bir sorun olan okullardaki fiziki kapasite yetersizliği ve öğretmen eksikliği de kendiliğinden hallolacaktır. Ayrıca okulları sömüren dershanelerin haksız uygulamalarına son verilmiş olacaktır. Malumunuz üzere dershaneler, okullardaki yüksek başarılı çocukları bünyelerine katarak sınavda dereceye giren bu süper çocukları sanki kendileri yetiştirmişlercesine devasa afişlerle reklam yaparlar. Bu afişlerde çocuğunun okuluna ve okuldaki öğretmenlerine dair hiçbir şey bulunmaz. Bu apaçık haksızlık ve zulümdür. Aslında bütün idareciler, medyaya bu tür reklamları veren dershanelere karşı dava açmalıdırlar. Bir öğrencinin okuldan veya okula gitmeden diploma alabilmesi okul ile okul dışı eğitimin arasına bir rekabet getireceği de unutulmamalıdır.
3- Eğitim sahasındaki içinden çıkamadığımız birçok sorunun temelinde zorunlu eğitim olduğu gerçeğini kabul edelim. Herkesi 12 yıl süren bir mecburi eğitimden geçirmek, devletin vatandaşlarına eğitim adı altında yaptığı bir zulümdür. Olayın maddi ve manevi boyutunu, getirdiği yükümlülükleri, barındırdığı sorunları da varın siz hesap edin.