Davutoğlu: Listemizde çok sayıda alevi var

Başbakan ve AK Parti Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, partisinin İstanbul'daki aday toplantısının ardından gazetecilerle sohbet etti. Önemli açıklamalarda bulundu

Ruşen ÇAKIR

BAŞBAKAN Davutoğlu'nu çok eskiden beri bilir ve tanırım. Özellikle başdanışmanlığı döneminde dünyanın farklı yerlerinde çok kez karşılaştık ve sohbet ettik. Davutoğlu, önceki gün İstanbul adaylarının tanıtım toplantısının ardından benim de aralarında bulunduğum bir grup gazeteciyle sohbet etmek istedi. Bu benim açımdan sürpriz oldu. Zira benden kaynaklanmayan nedenlerle, kendisiyle yaklaşık 18 aydır konuşma imkanım olmamıştı. Biraz da bunun etkisiyle olsa gerek, ilk soruyu da ben sordum.

Geçen süre zarfında Davutoğlu'nun çok da fazla değişmediğini, "önce hoca, sonra Başbakan" olduğunu gördüm. Örneğin, yine her soruyu uzun uzun, sık sık tarihe atıfta bulunarak ve sosyal bilimlerin kavramlarını kullanarak şevkle cevaplıyor. Özellikle "A'dan Z'ye ben yazdım" dediği "Yeni Türkiye Sözleşmesi" nden bahsederken, kendisinde hep var olan ama daha önce pek fark edilmeyen "özgüven"in iyice belirginleşmiş olduğunu da gördüm.

Çözüm süreci, seçim beyannamesinde neden yok?

Yazdığım 100 maddelik "Yeni Türkiye Sözleşmesi" metnini alırsanız, aslında çözüm sürecinin bütün ruhu orada var. Sorunuza gelecek olursak: Beyannamede son gece fasiküller giderken basım esnasında birkaç sayfa ve bir de içindekiler kısmı da yok dikkat etmişseniz, çünkü o gece bile çalıştık, oradan doğan bir eksiklik. Yine de aslında çözüm süreci içinde var, anayasal düzen, siyasal düzen, reformlar, hepsi var. OHAL'i kaldırmaktan tutun da kültürel hakların verilmesine kadar hepsi var. Ama ayrıca çözüm süreciyle ilgili bir bölüm vardı, o bir şekilde düşmüş, o eklenecek ve yeniden basılacak. Ayrıca 100 maddelik sözleşme, onun özü mahiyetinde ve toplumun bütününü kuşatan, A'dan Z'ye benim yazdığım bir metin. Orada AK Parti ibaresi dahi geçmiyor. Hangi partiye mensup olursa olsun bütün vatandaşlarımıza bir çağrı o.

Türklük kavramının metinde olmamasına dikkat çekenler var...

Bu da çocukça bir şey. Azıcık etimoloji bilgisine sahip olan zaten Türkiye kavramı içinde hangi kimliğin bulunduğunu bilir. Alman olmadığı halde Almanya Cumhuriyeti vatandaşlığını alan Türkler var. Bir devletin vatandaşlığını tanımlaması en geniş kapsamıyla yapılır. Benim referansım İstiklal Savaşı.

"Stratejik Derinlik"ten sonra "Tarihi Derinlik" diye bir kitap yazmayı düşünüyordum, yazamadım. Bir bölümünü yazmıştım ama sonra "AK Parti'ye ve Sayın Başbakan'ımıza zarar verir" düşüncesiyle bıraktım. "Tarihi derinlik" ten kimlik unsurlarıyla çağdaş bir anayasa arasında hissi bir bağ kurma ve bunu modern, demokratik bir hukuk devletinin içine yerleştirmeyi kastediyorum. O yüzden dikkat ederseniz metinde kullandığım ifadeler arasında Türk yok ama Kürt de yok; Sünni yok ama Alevi de yok. Ayrıştırıcı bir kimlik üzerine değil de hepimizin paydası olan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı üzerine kurulu. Onun için çözüm sürecini orada özellikle yazmadım. Anlamını yazdım. Çözüm süreci konjonktürel bir şey, çözdüğünüzde biter. İstedim ki bu metin 100 sene sonra da tarihi bir referans olsun.

24 Nisan ve soykırım meselesinde geçen seneyle aynı noktada durduğunuzu söyleyebilir miyiz?

Tabii, hiçbir değişiklik yok. Hrant Dink'in vefat yıldönümünde yayınladığımız açıklamada bizim pozisyonumuz çok net. Hatta geçen seneki taziye mesajını biraz ileriye taşıyan bir metindi. Biz acıyı paylaşırız, herkesle her şeyi konuşmaya hazırız. Ama Batı insanının kibrini yakından biliriz. Eşit düzeyde konuşmaya hazırız ama yukarıdan bir tavır olmaz. Göz mesafesinde konuşalım. 2005'te hatırlayacaksınız, Boğaziçi Üniversitesi'nde Ermeni konferansı yapılacaktı. Birileri mahkemeye başvurup engellemeye kalktı. Tayyip Bey Başbakan, Abdullah Bey Dışişleri Bakanı, ben de başdanışmandım. "Bunlar tartışılmalı, yüzleşmemiz lazım, bundan kaçamayız" dedik. Bakın 2005'te bunları entelektüellerin tartışması bile sorundu, şimdi herkes tartışıyor. İsviçre ise "Soykırım yoktur" demeyi yasaklamaya çalışıyor. Onlar yasakçı bir yola gidiyor, biz özgürlükçü bir yola. Biz "Gelin her şeyi tartışalım" derken Ermeniler "Hiçbir şeyi tartışmayız, sizinle oturmayız" diyorlar. 2013 yılı aralık ayında Erivan'a gittim, Ermenistan Dışişleri Bakanı Nalbantyan birlikte resim çektirmiyor. Neden mutlaka bizim suçlu olmamız gerekiyor?

2012'de G-20 Dışişleri Bakanları Toplantısı için Meksika'daydım. Orada Ermeni diasporasının 6-7 temsilcisiyle buluştum. Hatta onlar da çekindiler, "Size güvenilir mi, buluştuğumuz bilinmesin" diye. Türkiye'ye döndükten birkaç gün sonra Sasonyan bir yazı yazdı; "Eğer dünyanın en meşgul dışişleri bakanı gelip Amerika'da diasporayla görüşüyorsa burada bir tuzak var demektir, onunla görüşen haindir" dedi. O zaman biz ne yapalım? İlla ki "Biz tarihin gördüğü en vahşi milletiz" diye itiraf bekliyorlarsa önce bu şehirde, İstanbul'daki Ermeni mahalleleri buna isyan eder.

Şimdi emeklilik dolayısıyla ayrıldı; Etyen Bey'i ben bilerek, Ermeni kimliği dolayısıyla saygı duyduğum için başdanışman yaptım, hiçbir sınır da getirmedim. İlk defa Türkiye Cumhuriyeti tarihinde en üst seviyeye gelmiş bir Ermeni olarak, hani bunu bir lütuf olduğundan değil, kendisinin entelektüel kimliği nedeniyle yaptım. Markar Esayan'ı aday gösterdik. CHP de, HDP de, biz adım attığımız için cesaret alıp Ermeni aday gösterdiler.

Ermenistan'a gittiğinizde "Tehciri benimsemiyoruz, gayri insani bir uygulama" ifadesi çok dikkat çekmişti. Geçen seneki taziye mesajının ardından "2015'te Türkiye 'ortak acılar' üzerinden daha ileri bir şey söyleyecek mi?" beklentisi vardı. Papa'nın açıklamasının ve AP kararının ardından bu beklenti rafa mı kalktı?

Hrant Dink açıklamam bir adım ötesidir onun.

Seçim beyannamesinde bahsedilmiyor ama seçimlerden sonra Alevi açılımı devam edecek mi?

Şu anda bir iletişim problemimiz olduğu kanaatinde değilim ve zihnimde açıkçası birçok şey tebarüz etti, tebellür etti, ne yapılabileceği kanaatiyle ilgili zihnimde çok net bir tablo var, onu ifade edebilirim.

1-2 somut adımı söyler misiniz?

Bu konunun seçim yatırımı olarak görülmesini istemiyorum, seçimden önce gündeme getirmeyi Alevi vatandaşlarımıza karşı da bir saygısızlık olarak görüyorum. Bu konuların siyasi unsurlar ve dış unsurlar tarafından istismar edilmemesi ve DHKP-C gibi unsurlar tarafından terörize edilmemesi lazım. "Hiç adım atılmadı" diyorlar. Ama ben Tunceli'de ve Hacıbektaş'ta verdiğim tüm sözleri yerine getirdim. Listelerimizde çok sayıda Alevi de var ama ben şimdi Alevi diye size tanıtsam ve isimleri çıksa; bunu doğru görmüyorum. Ama şunu söyleyebilirim; gelecek Meclis muhtemelen Alevilerin sayıca en fazla temsil edildiği Meclis olacak.

Yüzde 55'i hedefliyorsunuz...

Çarşamba günü şöyle dedim: Kılıçdaroğlu en fazla yüzde 35'i hedefliyor, ben yüzde 35 hedefiyle sizin huzurumuza geleceğime istifa ederim, çünkü yüzde 35 birinci olmayacağım demek. Biz yüzde 55'lere, 60'lara yürüyoruz.

CHP bazı toplum kesimlerine somut ekonomik vaatlerde bulunuyor. AK Parti'de buna rastlamadık.

Belli ki bu konuda birkaç algı problemi var, demek ki hala düzeltememişiz. Son 6 ayda hemen her kesime yönelik ekonomik paketler açtık. Yani bırakın vaadi, gerçek olarak yaptığımız işler var, ama birileri görmek istemiyorsa görmüyor. Kılıçdaroğlu'nunki ise vaat.

AK PARTİ GENÇLİĞİ

"AK Parti gençliği şu anda bir devinim içinde. Gezi gençliği CHP'ye oy veriyor ama kendisine ait bir gençliği yok. HDP'nin gençliği dağ ile HDP arasına sıkışmış. Ben AK Parti gençliğini bugün başka bir şeye hazırlamaya çalışıyorum."

Haber Türk

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

KAMU PERSONELİ Haberleri