Çubukçudan Açıklamalar

Nimet Çubukçu; Eş ve özür durumundan tayin hakkı sözleşmeli öğretmenlere de verildi. Maaşları hemen hemen aynı. Birçok konuda eşitlendiler. Dedi

Şubat atamalarını kaldırdınız. Tepkiler geldi. Bu sefer peki Haziran'da yapacağım dediniz. Yine tepkiler dinmedi. Hiç mi haklılık payı yok?


Göreve geldiğim andan itibaren, bu yarıyıl bitmeden, toplamda 25 bin öğretmenin atamasını yaptık. Bunlar gerçekten 2009 yılı bütçesi içerisinde planlanmayan, öngörülmeyen kadrolardı. Okul öncesi eğitimi zorunlu hale getirdiğimiz için, başta okul öncesi öğretmenleri olmak üzere 32 ilde, 25 bine öğretmenin atamasını yaptık. Bunları yaparken de elbette maliye bakanlığımızla görüştüm. Aralık'ta yaptığımız atamalarla ilgili olarak 10 bin öğretmeni de eğitim öğretim dönemi içerisinde atayalım dedim. Hem eğitim öğretime katkısı olsun, hem de bütçeyi bu anlamda doğru planlamış olalım dedim. Normalde Şubat ayında yapılması gereken atamayı biz Aralık ayında gerçekleştirdik. Ocak sömestre tatilinden sonra ikinci yarıyılda göreve başlayabilmelerini istedik. Üstelik Şubat ayı itibariyle yapılan atamalar da Mart-Nisan'ı bulduğu için, öğretim yılı da Haziran'da bittiği için, bu atamalar doğrusunu isterseniz eğitim sistemine çok büyük bir katkı sağlamıyor. Doğru olan, tüm yılın eğitim planlamasının yapılıp, atamaların bir defada gerçekleştirilmesi. Tek bir atama yapacağız ve Ağustos ayında yapacağız diye ilan ettik.

Sonra Haziran'a çekildi. Tepkilere göre mi veriliyor kararlar?


Önceden ilan edilmediği gerekçesiyle, atanamayan öğretmenler Biz aslında Şubat atamasını bekliyorduk. O yüzden Aralık'ta başvuru yapmadık. Elimizden gidiyor. Bu bizim için bir kazanılmış haktır şeklinde tepkiler verdiler. Aralık'ta başvuru yapmışlardır büyük bir olasılıkla, ama yapmadık dediler. Baskı oldu, değiştirdi sözlerinden ziyade bu tepkileri baz almayı, bir tepkiye göre hareket etmeyi ben demokratik bir tutum olarak görüyorum. Öğretmenlerin büyük bir kısmı da şöyle itirazlarda bulundu. Biz KPSS'ye girdik. Sonuçlarımız iki yıl süreyle geçerli. Ağustos'ta atama yapıyorsunuz fakat bizim sınavımızın geçerlilik süresi Temmuz ayında bitmiş oluyor. 85 puan aldım. Tam atanacakken benim sonuçlarım yanıyor. Yeniden sınava çalışmak zorundayım, yeniden sınava girmek zorundayım gibi itirazlar oldu. Nasıl ki ben çocukların sürekli sınava girmesini istemiyorsam, öğretmenler içinde aynı duyguyu taşıyorum. Ben bu itirazları haklı itirazlar olarak gördüm. Dedim ki, biz yine atamaları eğitim ve öğretimi aksatmayacak şekilde planlayalım, ama öğretmenlerin sınav sonuçları da yanmasın. Temmuzda sınavları geçerliliğini yitirecekler için Ağustos'ta yapacağımız atamayı, bir ay öne alıp Haziran ayında yapalım. Dolayısıyla onların da sınavda elde etmiş oldukları sonuçlar yanmasın, bir haksızlığa uğramış olmasınlar diye düşündük.


Ama yine de tatmin olmadılar. Tamam herkesi birden tatmin edemezsiniz ama bu son kararınız mıdır? Haziran'dan da önceye çekilme gibi bir durum var mı?


Hayır yok. Sınav sonuçları yanmasın diye bu kararı aldık. Yoksa yaptığım işten çok eminim. Doğru planlama yapmak zorundayız. Biz Ağustos'ta atamaları yapmalıyız, Eylül'de öğretmenlerimiz görev yerlerinde olmalı. Yıl boyunca tayin, terfi, gitme gelme, atama olmamalı. Bence yanlış olan Maliye Bakanlığı'nın verdiği kadroların yılın çeşitli aylarına, Kasım'a, Şubat'a yayılmasıydı. Şöyle bir itiraz da var. Özel öğretim kurumlarından da itiraz oluyor. Bakın biz Ekim ayında 11 bin okul öncesi öğretmen ataması yaptık. Yuvalarda, büyük kentlerde öğretmen kalmadı. Özel öğretim kurumları da diyor ki, Biz sözleşme yapıyoruz, sonra siz yılın ortasında atama yapıyorsunuz. Öğretmen size geçiyor ve biz de öğretmensiz kalıyoruz. Her yönüyle doğru bir eğitim ve öğretim planlaması yapmak zorundayız. Ben bu kararımızın doğru olduğunu düşünüyorum. Bu yıl itibariyle sadece bu itirazı baz alarak Haziran'da, ama bundan sonra hep Ağustosta ve bir tek atama yapacağız. Zaten öğretmen, atandığı yere de çok kısa bir sürede intikal edemiyor. Ataması Şubat'ta yapılıyor, gidiyor, yer bulacak, ev bulacak. O rapor, o izin derken epey bir şey... Bizimkinin doğru bir planlama olduğunu ve böyle gitmesi gerektiğini düşünüyorum açıkçası.


Öğretmenler arasında da bir psikolojik savaş var. Sözleşmeliler kadrolu olmak istiyorlar. Vekil öğretmenler sözleşmeli de olsa atanmak istiyorlar. Aralarında statü farkları var. Atanamayanların hüznü var. Dağılan hayatları var. Siz bu savaşı nasıl yönettiğinizi düşünüyorsunuz? Kendinizi nerede görüyorsunuz?


Aslında kendimi öğretmenlerin yerinde görüyorum. Empati yapıyorum. Taleplerini böyle görüp değerlendiriyorum. Her zaman arzu ettikleri şekilde bir değişiklik olmasa da, en azından onların taleplerini anlayabildiğimi düşünüyorum. Bu bir anlam ifade etmeyebilir diyeceksiniz. Ama bu konuda en azından anladığım ve doğru bulduğum şeyleri de düzeltme yolunda çaba göstereceğim.


Nasıl?


Şu anda eğitim-öğretim büyük bir camia ve çok geniş bir ordu. Bir takım şeyleri doğru planlamak zorundayız. Öğretmenlerimizin istediği yerde görev yapma arzusu olduğu kadar öğrencilerimizin de öğretmen görme arzuları var. Yılın yarısını öğretmensiz geçiren öğrenciler var. Alınan raporlarla, izinlerle 4 buçuk aydır İngilizce öğretmenimiz okula gelmiyor diyorlar. Öğrencilerden de bana şikâyet geliyor. Öğretmen talepleriyle öğrenci taleplerinin, eğitim planlamasıyla kesişmesi gerekiyor. Kesişen kümeleri oluşturamadığım zaman bir tarafı memnun ederim, bir taraf eksik kalır. Öğretmen planlamasını yaparken, öğretmen açığı, kadrolu öğretmen, sözleşmeli öğretmen, vekil öğretmen olarak karşılanmaya çalışılıyor. Bakanlık planlama yaparken, bazı bölgelerde öğretmen tutamama, öğretmen bulunduramama durumunu baz alıyor. Bazı kadroları sözleşmeli olarak öngörüyor. Bir köyü düşünün. Eğer biz orada kadrolu öğretmen bulunduramıyorsak, orayı talep eden, orada çalışmaya gönüllü olan ve bizimle bu manada sözleşme yapan öğretmeni çalıştırıyoruz. Bu bir yöntem. Bunu yaparken bazı öğretmenleri daha kötü koşullarda çalıştırmayı, incitmeyi hedeflemiyoruz. Tam tersine oradaki öğrencilerimizin de öğretmen görmelerini istiyoruz.


Niyet iyi olsa da, bunun çalışma barışını bozan bir yönü de var.


Evet, böyle bir farklılığın, öğretmenler arasında çalışma barışını bozduğunu, birbirleri ile eşit taleplere sahip olamamanın öğretmenleri etkilediğini biliyorum. Bakanlık olarak kamuoyuna hep kadrolu öğretmen talebinde bulunacağımızı ve kadrolu atama yapacağımızı açıkladım. Öğretmenlerimiz ücretli öğretmenliğe de tepkili. Ama öyle yerler var ki öğretmen orada durmuyor. 4-5 sınıfa tek bir öğretmen gelip ders anlatıyor. Türkiye'nin bir yerine, öğretmen sadece bu yerin niteliği sebebiyle gitmiyorsa ve ben öğrenciye ulaşamıyorsam, hedefime ulaşmamışım demektir. Benim asıl hedefimin, öğretmenlerimizin de hedefinin bu olduğunu düşünüyorum. Bu ülkenin geleceğini şekillendiren gençlerin eğitimle ve öğretmenle en iyi şekilde buluşmaları gerekiyor. Öğretmenler için maddi tatmin kadar manevi tatmin de önemlidir. Zaman içerisinde bu durumun tamamen değişmesi gerekiyor. Öğretmen açığımız devam ediyor. Eş ve özür durumundan tayin hakkı sözleşmeli öğretmenlere de verildi. Maaşları hemen hemen aynı. Birçok konuda eşitlendiler.


Yani sözleşmeli öğretmen statüsü zaman içinde istisnai bir durum mu olacak?

Evet, böyle özetleyebiliriz.


NURİYE AKMAN

Röportaj
ZAMAN

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (4)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.

EĞİTİM Haberleri