Günümüzün en önemli problemlerinden birisi kapitalizmin dayattığı harcama alışkanlıklarına karşı insanımızın direncinin düşük olmasıdır. Harcama alışkanlıklarımızı belirleyen ana unsur, ihtiyaçlarımızdan ziyade basın yayın ya da sosyal medya aracılığıyla tüketim alışkanlıklarımızın şekillendirilmesidir.
Şu anki dijital teknolojinin, yapay zekânın ve sosyal medyanın gücünün yanında etkisi mukayese bile edilemeyecek, iletişim ve reklamların; yazılı basın (gazete,dergi,broşür, vb), billboardlar ve TRT televizyonu aracılığı ile yapılabildiği 90’lı yıllarda iyi hazırlanmış pazarlama stratejisinin ne kadar etkili olduğunun anlatıldığı Ömer Ekinci tarafından kaleme alınmış ve 9 Ekim 2015 tarihinde www.star.com.tr’de yayımlanmış bir makaleyi sizlerle paylaşıp yazıma devam etmek istiyorum.
Dikkat! Zihinlerimizin kumandası kimlerin elinde?
1989 yılı...
Türkiye ilk defa pizza dükkanlarıyla tanışır.
Türkiye’ye birkaç dükkan açarak pazarın nabzını yoklayan ünlü marka aldığı sonuçla şoka girer.
Bekledikleri gibi olmaz.
Boğazına düşkün olduğu için pizzayı seveceğini düşündükleri Türk tüketicisi, pizzayı sevmez.
Dükkanlar kapatılır.
Geri dönülür.
* * *
1991 yılı.
Murakami-Wolf-Swenson Productions’ın ürettiği bir çizgi film dünyada büyük ilgi görür.
Yapımcı şirket Türkiye’deki bir özel kanala bu çizgi filmi teklif eder.
Kanal şaşkındır, fiyat gerçekten olması gerekenin %10’udur.
Adeta kapandaki peynir gibi duran bu teklifi kaçırmaz özel kanal.
Yayınlanmaya başlar.
Çizgi film Türkiye’de de çok tutulur.
Oyuncakları, rozetleri, kartpostalları, defterleri ve kitap kapları ile müthiş bir pazarlama da beraberinde gelir.
* * *
1994 yılına gelindiğinde çizgifilm dizisi milyonlarca çocuğu ve genci etkisi altına almıştır.
Bu çocuklar tuhaf bir biçimde annelerinden pizza pişirmesini istemeye başlar.
Türk anneleri pizzayı nasıl yapacağını bilmez.
Talep gitgide artar.
Derken pizza zinciri dükkanlarını yeniden aktif hale getirir, yeni dükkanlar açar.
Çocuğu yemek yemeyen anneler mecburen pizza sipariş eder.
Liseli, üniversiteli gençler arasında bir itibar nesnesi haline gelir. Türk mutfağının demode lahmacunu, pidesi terk edilmiş, gençler gruplar halinde pizza dükkanlarına gider hale gelir.
Tesadüfen (!) pizza talebini patlatan bu çizgi filmi çoktan tahmin ettiniz değil mi?
Bravo! O çizgi film “Ninja Kaplumbağalar”!
O pizza zincirini de tahmin ediyorsunuzdur, onu da buraya yazmayayım.
* * *
Şimdi o çocuklar büyüdü, çizgi filmi ilk izleyenler 30’larına geldi.
İlk jenerasyon genç evli, yeni nesil aile oldu.
Onlardan sonraki jenerasyon şimdilerde üniversite öğrencisi, ya yurtta ya da öğrenci evinde kalıyor.
İlk jenerasyondaki evliler evde yemek pişirmek yerine sık sık şöyle diyor : “Pizza mı söylesek?”
Bir sonraki jenerasyon da yurt odasına ya da öğrenci evine neredeyse her akşam pizza sipariş ediyor.
* * *
İşte algılarımız böyle yönetiliyor.
20-30 yıllık stratejiler çiziliyor, uygulanıyor.
Bizim eğlenceli diye olarak izlediğimiz masum çizgi filmler, diziler, sinema filmleri birtakım fikirlerin beyinlerimize çok daha hızlı zerk edilmesini sağlayan katalizörlerden ibaret.
Ve emin olun, bu bilinçaltı pazarlamacıları, bu algı sihirbazları bize sadece pizza yedirmiyor…!
* * *
Bu sadece bir örnekti,
Her Amerikan filminde Apple bilgisayarların görünmesi bugünkü Apple çılgınlığının temeliydi.
Her filmde sabah işe giderken elinde Starbucks kahve ile koşturuyor olması bugün bir kahveye 15 lira ödüyor olmamızın müsebbibi.
Afrika’da ayağında ayakkabı olmadığı için petşişe bağlayan Afrikalı gençlerin elinde içine su doldurulmuş Coca-Cola kutularıyla gezmeleri ve bununla sınıf atladıklarını düşünmeleri de yıllardır Coca-Cola’nın yaptığı “MUTLULUK” reklamlarının sonucu. Gerçekte mutlu olmayanlar içtikleri içecekten mutluluk akıtmaya çalışıyor işte, başka bir şey değil.
Biz hatırlamayız ama babalarımızın hayranı olduğu Western (Vahşi batı) filmlerindeki karizmatik kovboyu. O kovboyun ağzındaki Marlboro sigarayı babalarımız bugün hala bırakabilmiş değil. Etkiye bakar mısınız?
İşte bu yüzden unutmayalım;
Bize sunulan görüntülerin, reklamların, film ve dizilerin %99’u bir amaca hizmet ediyor.
İnanmadan, etkilenmeden, kendimizi kaptırmadan önce iki kere düşünelim.
“Bütün uyuyanları uyandırmaya bir tek uyanık yeter” diyordu Malcolm X,
Uyanık olmayana pizzayı da yedirirler, kolayı da içirirler üzerine de bir sigara yaktırırlar…
Afiyet olsun!
Bugün aynı pazarlama stratejisi, üretilen algoritmalar, yapay zeka ve sosyal medya aracılığıyla çok daha etkin durumda.
Üretilen reklamların, filmlerin ve dizilerin yanı sıra; YouTube, Instagram, Facebook, TikTok, Twitter, v.b içerik üretilen, müzik video ve fotoğraf paylaşılan sosyal medya hesaplarıyla tüketim kültürümüz, alışkanlıklarımız şekillendirilmekte.
Dayatılan tüketim alışkanlıkları en çok da çocuklarımız ve gençlerimiz üzerinde kalıcı etki bırakmakta ve biz bu etkiyi şanslıysak erken dönemde ama en çok da yıllar sonra fark edebilmekteyiz.
Ortaya çıkan fiziksel zararların yanında dayatılan tüketim alışkanlıkları çocuklar ve gençler üzerinde sosyal ve duygusal yönden de kalıcı yıkıcı ve telafisi güç zararlar oluşturmakta.
Cep telefonları ile yedi yirmi dört kontrol altında tutulan, ekranların kölesi olmuş günümüz insanının bu esaret zincirinin bir halkası olma yaşını ne kadar geciktirebilirsek o kadar iyi olacaktır.
Sürekli kontrol altında tutulmak çocukların özgüvenleri ve psikolojik sağlamlıkları üzerinde olumsuz etki oluşturmaktadır. Viral bir enfeksiyon gibi yayılan küçük yaşlarda cep telefonu kullanımı, çocukların kollarında her geçen gün sayısı artan dijital saatler, onların kollarına vurulmuş bir dijital kelepçe gibi özgürlüklerini kısıtlamakta…
Eli, gözü ve aklı saatinde olan, sürekli saatinin ekranını kontrol eden çocukların ve o çocuğun arkadaşlarının akademik başarılarının nasıl etkileneceğini bir düşününüz!
Sanal ortamda yaşayan çocukların gerçek yaşamı ve çevresinde olan biteni ıskaladığını biliyor musunuz? Duyarsız çocuklar yetiştiriyoruz.
Ders esnasında çalan ya da alarmı öten saatlerin dersin işlenişine katkısını hiç merak ettiniz mi?
Her anını kontrol ettiğimiz, fanusun içinde büyütmeye çalışarak geleceklerini mahvettiğimiz çocuklarımızı, kendilerini en fazla özgür hissettikleri okullarında olsun rahat bırakalım.
Ebeveynlerinin sürekli kendisini kontrol ettiğini düşünen çocuklar, nasıl kendileri olabilir!
Çocuk yetiştirme konusunda yapabileceğimiz en doğru davranış medyanın, özellikle de sosyal medyanın esiri olmadan bu konunun uzmanlarının rehberliğine güvenmek olmalıdır…
Öğretmenler, okul rehberlik servisleri ve aile hekimleriniz size en doğru rehberliği yapacak alan uzmanlardır.