Milli Eğitim Bakanlığı her üç yılda bir 4. ve 8. sınıf öğrencileri üzerinde Akademik Becerilerin İzlenmesi ve Değerlendirilmesi (ABİDE) araştırması yapıyor. 2019 araştırma raporu yayımlandı. Araştırmada 4. sınıf ve 8. sınıf öğrencilerinin 5 yeterlik düzeyi ölçüldü. Araştırma sonucunda;
8. sınıf öğrencilerinin Türkçe bilgisinin yüzde 1,6'sının temel altı, yüzde 23,5'inin temel, yüzde 41'inin orta düzeyde olduğu;
Matematik testinde, öğrencilerin yüzde 16,4'ünün temel altı düzeyde, yüzde 36,6'sının matematik bilgisinin temel düzeyde olduğu;
Fen bilimleri testinde, öğrencilerin yüzde 9,4'ünün temel altı düzeyde kalırken, yüzde 30,4'ünün temel düzeyde olduğu;
Sosyal bilgiler testinde ise yüzde 20,5'inin temel düzeyde olduğu belirlendi.
4. sınıf öğrencileri ise, Türkçe’de öğrencilerin yüzde 27,9'unun temel altı ve temel düzeyde. Matematik alanında, öğrencilerin yüzde 14,2'sinin temel altı, yüzde 25,7'sinin temel düzeyde başarılı olduğu saptandı.
Verilere göre, 4 temel derste de kız öğrenciler erkek öğrencilere göre daha başarılı olduğu, dört temel derste de Batı Anadolu ve İstanbul’un başarılı olduğu görüldü.
Araştırmada, kendisine ait odası, bilgisayarı olan öğrencilerle, evinde çok kitap bulunan öğrencilerin başarılarının diğerlerine göre yüksek olduğu belirlendi. Fakat verilere göre, öğrencilerin yüzde 42,3'nün bir haftalık süre içinde kitap okumaya 1 saatten daha az zaman ayırdıkları da saptandı.
Aile baskısının öğrencilerin akademik becerilerini olumsuz yönde etkilediği belirlendi. Okul türlerine göre akademik başarı düzeyleri de belirlendi. Buna göre; özel ortaokulların akademik başarı bakımından genel ortaokulları ve imam hatip ortaokullarına göre daha başarılı olduğu bulgularına ulaşıldı.
Sonuç olarak çocuklarımızın başarı düzeyinin düşük olduğu bir araştırma sonucu ile de tasdik edilmiş oldu.
Bu araştırma sonuçları, PISA ve TIMSS gibi uluslararası sınavlardaki başarı düzeyimizle paralellik göstermektedir.
Çocuklarımız neden başarısız?
Öncelikle sorunu doğru teşhis etmemiz ve bu soruna ilişkin doğru çözüm yolları önermemiz gerekir.
Çocukların akademik başarısında etkili olan üç faktörden ikisi okul dışı faktörlerle ilişkilidir. Çocuğun ailesi, ailenin ekonomik durumu, anne-babanın eğitim düzeyi, ailede okunan kitap sayısı gibi değişkenler, öğrenci başarısını etkiler. PIACC (2015) raporu, ABİDE’de başarısız olan çocukların anne-babalarının da başarısız olduğunu göstermektedir. Bu duruma göre farklı bir sonuç beklemek anlamsızdır.
Erken çocukluk eğitimi ve okul öncesi eğitim vermediğiniz, bu eğitimleri de dezavantajlı bölge çocuklarına ulaştıramadığınızda, akademik başarı düzeyi artmadığı gibi, eğitim sorunları katlanarak artış göstermeye devam edecektir.
Ders programlarının ağır, ders süresinin uzun, özel ders ve kurslarla çocukların yaşam alanlarının katledildiği bir sistemde akademik başarının düşük olması normaldir. Çok fazla ders yapmakla, akademik başarı arasında anlamlı bir ilişki yoktur.
Temel becerileri kazanamamış, okuduğunu anlayamayan, sayılar arasındaki ilişkiyi kuramayan, problem çözemeyen çocuklara STEM eğitimi, kodlama eğitimi vermeye kalkışmak ne kadar doğru? (STEM ve Kodlama eğitimine karşı değilim. Sadece önceliğim çocukların temel becerilerini kazanmasıdır.)
Öğretmen seçiminin, eğitiminin ve istihdam sürecinin yetersiz olduğu bir süreçte başarı kısa vadede artar mı? Öğrenci başarısı üzerinde en etkili olan faktörlerden birisi de yüzde otuz düzeyinde öğretmen faktörüdür. Yeterli ve yetkin öğretim üyesi olmayan, alt yapısı eksik, programı kifayetsiz eğitim fakültelerinden mezun olan öğretmenlerle akademik başarı artar mı?
Öğretmenlerin bu kadar siyasallaştığı, sivil toplum örgütü adı altında kadrolaştığı bir yapıda akademik başarı artar mı? Öğretmen sendikacılığının etki alanı yeniden tanımlanmalıdır.
Sürekli değiştirilen müfredat, materyal, istikrarsız yapı, siyasallaştırılan eğitim sistemi ile akademik başarı artar mı? Türkiye’nin ihtiyaç fazlası okullara yönelmesi ne kadar doğru?
Test tekniğinin yaygın, tv izleme oranının yüksek, dizi filmlerinin revaçta olduğu, sosyal medya araçlarının kullanım oranının fazla olduğu bir ülkede akademik başarı artar mı?
Liyakat sorunu olan kişilerin okul yöneticisi olarak atandığı bir süreçte başarı da ham hayal olmanın ötesine geçemez. Çünkü okul yöneticileri burç komutanı, kale komutanıdır. Bir burç, bir kale düşerse savaş kaybedilir. Geçmişte olduğu gibi Türk eğitim sistemi liyakatsiz yönetici ataması yaparsa kalelerini düşürecek, burçlarını yıkacaktır.
Toplum olarak okulu diploma alma merkezi olarak kabul edip, okulu bitirdikten sonra kitap okuma oranının düşük olduğu bir ülkede çocuklara rol model olmak mümkün değildir. Türkiye’de okuma-yazma sorunu olan kişiler vardır. Ancak Türkiye’nin asıl sorunu okuma-yazma bilmemek değil, okuma-yazma bildiği halde işlevsel okuma-yazma düzeyinin düşük olmasıdır.
Sonuç olarak eğitim sistemlerinin başarısını belirleyen en önemli faktör toplumsal yapıdır. Eğitim sistemleri birleşik kaplara benzer. Kaplardan birindeki bir birimlik değişme diğerini de etkiler. Bu sebeple toplumsal yapıda değişme yaratamadığımız, anne-babanın eğitim düzeyini, kültür düzeyini artıramadığımız, kitap okuma düzeyini üst düzeye çıkaramadığımız, eğitimi başat değer yapamadığımız, erken çocukluk eğitimi ve okul öncesi eğitim kurumlarının nicel-nitel olarak seviyesini artıramadığımız süreçte eğitimsel tüm faaliyetlere dezavantajlı başladığımız bir gerçektir. Eğitim sisteminde teknolojiye yatırımdan önce öğretmen eğitimi ve sürekli öğretmen eğitimini gündemde tutmamız gerekir. Öğretmene üst düzeyde yatırım yapılması gerekir. Bu yatırım öğretmenin eğitimi kadar sosyal statüsü, seçilmesi ve istihdam süreçlerini de kapsar nitelikte olmasını gerektirir. Hayat boyu öğrenme, bir toplumda üst düzeye çıkarılamamışsa, öğrenme bir kültür haline dönüşmemişse, öğrenme okulla ve sınıfla sınırlandırılmışsa PISA, TIMSS ve ABİDE sonuçları birbirine benzer sonuçları vermekten başka bir anlam taşımayacaktır. Türk eğitim sisteminin hedef ve istikrar sorunu acil olarak çözülmelidir. Finlandiya’nın akademik başarısını sağlayan faktörlerin çoğu Türkiye’de uygulanmıştır ve başarısız olmuştur. Başarısız olmasının temel nedeni istikrarsız yapıdır. Finlandiya az ödev veren ve az ders yapan ülkedir ve başarılıdır. Güney Kore çok ders yapan, çok ödev veren ülkedir ve başarılıdır. Hangi sistemi uygularsanız uygulayın başat değer istikrar kavramı ile bağlantılıdır.
ABD’de bir profesör elinde bir kutu ve fare ile sınıfa gelir ve fareyi kutunun içinde koyup etrafını bantla kapatır. Bu kutuya dokunmayın der. Üç gün sonra derse gelir kutuyu açar farenin öldüğü görülür. Profesör kutunun kenarlarını keser ve iç kısmını öğrencilere gösterir. Fare kutunun tüm yüzeylerini tırmalamış ve çıkamayacağını anlayınca çaresizlik içinde ölmüştür. Profesör elindeki kumpasla, farenin tırmaladığı alanların derinliğini ölçer ve tahtaya inç olarak yazar ve toplamı metrik sisteme dönüştürür. Sonuç çok ilginçtir. Fare sürekli bir alanı tırmalasaymış, defalarca kutudan çıkabilirmiş. Başarının altında istikrar vardır. En sorunlu sistemlerde bile istikrar başarı getirebilir. Öğrenci başarısında en etkili aile modeli hiç şüphesiz demokratik ailedir. Otokratik ailede yetişip başarılı olan çocuklar da vardır. En tehlikeli aile modeli ise istikrarsız, gevşek, ilgisiz aile modelidir. Eğitim sistemlerinde olduğu gibi…
Prof. Dr. Necati Cemaloğlu
kamudanhaber.net