CHP’nin öldürdüğü öğretmen Sabahattin Ali. Taşıdığı fikirlerden dolayı bu ülkenin mütedeyyin insanlarının mesafeli durduğu bir isim. Arkasında bıraktığı eserleriyle eğitim camiasını peşinden sürükleyen bir yazar. Öyle güçlü eserler bırakmış ki o kitaplar hala en çok satılan kitaplar arasında. Kim ne derse okunan bir yazar o. Bizim ilgimizi çeken tarafı ise ona yapılan haksızlıklar. Gadre uğramış, takip edilmiş, hakkı yenmiş. Ömrünün en verimli günlerini cezaevlerinde geçirmiş. Hapishaneye girip çıkması onun için sıradan basit bir olay haline gelmiş. Girmiş-çıkmış, çıkmış-girmiş ama bıkmadan usanmadan yazmış yazmış… Ve o günün faşist chp yönetimi susturamadığı bu öğretmeni sonunda öldürmüş. Malum Kılıçdaroğlu bu gerçeği itiraf etmek zorunda kaldı. Kimdi bu öldürülen öğretmen, nasıl bir insandı, bu yazımda onu anlamaya ve anlatmaya çalışacağım.
Hıfzı Topuz’un Eski Dostlar kitabında anlattığına göre, 1928-1930 yılları arasında Almanya’da bulunduğu dönem Sabahattin Ali’nin yaşamına yön veren bir dönem olmuş… Her şey tren yolculuğu sırasında Upton Sinclair’in Oil’i okumasıyla başlar… Yıllar sonra Rasih Nuri İleri’ye anlattığına göre Sabahattin Ali, bu kitabı bitirince, “Bu romanda olanların onda biri doğruysa namuslu bir insan mutlaka solcu olmalıdır.” Der…
Yine aynı kitapta anlatılan bir anıya göre, Sabahattin Ali’nin Aydın Ortaokulu’nda Almanca öğretmenliği yaptığı dönemde İstanbul’dan dönüşlerinden birinde trenden inmiş, bir de bakmış, istasyondaki sivil polis kendini izliyor. Sabahattin Ali’nin elinde iki valiz varmış, hava da sıcak mı sıcak, polis de peşinden geliyor… Ali biraz yürüdükten sonra, durmuş, polis memuruna,
“Nasıl olsa eve kadar peşimden geleceksin” demiş “hava da sıcak, bari şu valizin birini de sen taşıyıver.”
Adam da bir an şaşırıp duraklamış, sonra da. “Pekala, insanlık öldü mü, demiş ve bavulun birini yüklenmiş, iki eski dost gibi ahbaplık ede ede eve kadar gitmişler…
Geçen hafta Yalova’da bir meslektaşımız önce validen azar işitti. Okul dışına çıkartıldı, anarşist yaftasını yedi. Sonra da ona destek vermek için düzenlenen yürüyüşte fenalaştı ve hayatını kaybetti. Tüm meslektaşları bu sevimsiz olaya çok üzüldük. Vali bey de üzülmüş. İstifa çağrısını ise şimdilik duyumsamazlıktan geliyor… Onu kurtarmak ve öğretmenlerin haysiyetini korumak ta hükümete düşüyor.
Halil Serkan Öz’ün vefatı ve onu vefata götüren olaylar bana bir başka maktul öğretmen Sabahattin Ali’yi hatırlattı. Aslında Sabahattin Ali, çok çalışkan ve kabiliyetli bir öğretmen. Kısa ömründe yazdığı kitaplar bu gün bile çokça okunuyor. Yazdığı şiirler bestelenmiş, dillerde terennüm ediliyor. Sanki o ölmemiş, kitaplarıyla şiirleriyle yaşıyor içimizde.
Kılıçdaroğlu geçen hafta itiraf etti. Onu CHP ölüme götürdü. Ölmeden de hiç rahat bırakmadı. Peşine hafiyeler taktı. Sürekli hapishanelere girdi çıktı. Suçu muti bir memur olmaması, düşünüp yazması idi.
CHP’nin öldürdüğü bu maktul öğretmene bu günkü iktidar sahip çıkamaz mı? Bilge kişiliğini herkesin teslim ettiği Sayın Nabi Avcı Hocamız acilen bu konuya el atmalıdır. Bakan Avcı, öncelikle mezar yeri belli olmayan ve bir faili meçhule kurban gittiği düşünülen Ali’nin mezarının yerinin belirlenmesini sağlayabilir. Mezarı belli olduktan sonra Sabahattin Ali adına eğitim içerikli bir sürü etkinlik düzenlenebilir, adı okullara verilebilir. Milli Eğitim Bakanlığının maktul öğretmen Sabahattin Ali’ye sahip çıkması eğitim camiasında olumlu yansımalar meydana getirecektir.
O bir komünistti dolayısıyla ona sahip çıkmak, onu yaşatmaya çalışmak bu hükümete düşmez diyenler olacaktır. Ancak bu tür itirazlar onun değerini düşürmeyecektir. Sabahattin Ali bu ülkenin komünistidir. Toplumsal barış adına sahiplenilmelidir.
Yazımı onun satırları ile sonlandırmak istiyorum:
“Namuslu olmak ne zor şeymiş meğer. Bir gün Almanlar’ın pabucunu yalayan, ertesi gün İngilizler’e takla atan, daha ertesi gün de Amerika’ya kavuk sallayan soysuzlar gibi olmak istemedik… Kanunlu, kanunsuz baskılar altında ezile ezile pestile döndük. Bugünün itibarlı kişileri gibi, kese doldurmadık, makam peşinde koşmadık. İç ve dış bankalara para yatırmadık. Han, apartman sahibi olmak, sağdan soldan vurmak ve milleti kasıp kavurmak emellerine kapılmadık. Milletin derdine derman olacak yolları araştırmak istedik. Bu ne affedilmez suçmuş meğer!”