Bu perşembe başka perşembe olabilir mi?

--*Geldi çattı bir PPK toplantısı daha... Bu kez politika değişikliğine gidileceği ve faizin artırılacağı iddiası gündemde.

--*Geldi çattı bir PPK toplantısı daha... Bu kez politika değişikliğine gidileceği ve faizin artırılacağı iddiası gündemde.

--* Erdoğan faizin artırılmasına onay verse bile hangi orandaki artış ne işe yarar ki?

--*Şu aşamada ne birkaç puanlık artış sorunları hafifletir, ne de çok yüklü bir artış yapılabilir. Kaldı ki yüklü artış da mevcut koşullarda büyük sorunlara yol açar.


Para Politikası Kurulu her ayın üçüncü ya da dördüncü perşembesinde toplanıyor. Bu ayın toplantısı da önümüzdeki perşembe günü, yani 17 Mart’ta yapılacak.

Dünya'dan Alaattin Aktaş'ın haberine göre; Bu toplantıya biraz fazla anlam yüklendi gibi. Geçen yıl eylülde başlatılan ve dört toplantıda beş puanı bulan indirimle politika faizi yüzde 19’da yüzde 14’e çekilmiş; bu yılın ilk iki ayındaki toplantılarda ise faiz sabit bırakılmıştı.

Maliye Bakanı Nebati aralıkta gerçekleştirilen son indirimin ardından “Yılın ilk üç ayını görmek gerekir” diyerek bu aylarda faizin sabit tutulacağının işaretini çok önce vermişti. İlk iki ay söylendiği ve piyasaların da tahmin ettiği gibi geçti.


Şimdi mart toplantısı öncesinde bir iddia atıldı ortaya...

Merkez Bankası’nın faiz artırımına gideceği iddiası...

Hatta oran tahmini bile yapılmaya başlandı...


Ama ifade edilen bazı oranları öyle yorumlayanlar çıktı ki “Merkez Bankası faiziyle ilgilenen birilerinin finansal okuryazarlığı böyle olabilir miymiş” diye sormadan edemedik. Merkez Bankası’nın politika faizini 250 baz puan artıracağı dile getirilince şöyle bir yorum yapıldığını hayretle izledik:

“Merkez Bankası’nın yüzde 14 olan faizi yüzde 250’ye çıkarması beklenemez!”

Tahmin edilen artış ile ulaşılacak düzey “biraz” karışmış belli ki...

Aslında biz niye baz puan kavramını kullanıyoruz, bunu da düşünmek gerek.


Bizim için baz puan kavramı biraz anlamsız kalıyor doğrusu. Baz puan, faizin 0.25 ya da 0.50 puan değiştiği ülkeler için kullanılan bir kavram, söyleme kolaylığı sağlıyor çünkü. Bizde en düşük hareket 1 puan olduğuna, hatta çok daha yüksek değişimler gündeme geldiğine göre; örneğin 1 puan yerine 100 baz puan demenin hiçbir pratik yararı yok.

Ama kabul edelim; baz puan diye konuşmak daha bir havalı oluyor!

FAİZ KARARINI MB VERMİYOR!
Merkez Bankası perşembe günü faizi artırır mı, artırmaz mı, diye konuşuluyor ama biliniyor ki faiz kararı Merkez Bankası tarafından alınmıyor. Merkez Bankası yalnızca işin sekretarya kısmını yürütüyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın onayı olmadan faiz kararı verilmesi artık hiç söz konusu değil. Dolayısıyla Merkez Bankası’nın faizin artırılması yönünde bir gereklilik görüp görmediği bir yana bu gereklilik konusunda Erdoğan’ın ikna edilip edilemeyeceği önemli. Belki de iknanın ötesinde bu konunun Cumhurbaşkanı’na açılıp açılamayacağını irdelemek daha doğru.

KKM YÜZÜNDEN ARTIŞA GİDİLİR Mİ?
Faiz artırılarak dövizin aşağı çekileceğini dile getirenlerin temel gerekçelerinin başında KKM’de ilk hesapların vade tarihinin yaklaşmış olması geliyor. Söylenen şu:

“KKM hesaplarında 3 ay vadelilerde vade 20 Mart’tan sonra dolmaya başlıyor. Uzun süre 13.50-13.60 bandında tutulan kur son dönemde savaş yüzünden arttığı için Hazine’nin yüklü miktarda kur farkı ödemesi gerekecek. Bu farktan kurtulmanın yolu da dövizi düşürmekten geçiyor. Bunun için de faiz artırılacak.”

Biz bu gerekçeye temkinli yaklaşıyoruz.

BDDK bir ara verileri TL ve döviz bazında günlük açıklamaya başlamıştı. Şimdi o “sınırlı şeffaflık”tan bile vazgeçildi ve yalnızca toplam tutar, o da haftalık olarak açıklanır oldu. Dolayısıyla veriler karartıldığı için 20 Mart’tan itibaren ne tutarda KKM hesabının vadesi doluyor, bilmiyoruz.

Ocak sonuna kadar kur korumalı olarak açılan hesap toplamının en fazla 150 milyar lira olduğunu tahmin ediyoruz.

Şimdi bu tutarın da tümünün üç ay vadeli olduğunu varsayalım. Her ne kadar 20 Aralık'tan hemen sonra döviz çok daha aşağı inmişse de bu hesapların ortalama 13.50'lik dolar kurundan açıldığını düşünebiliriz. Şu durumda vade dolduğunda dolar 15 lira olsa, 13.50'ye göre yüzde 11'lik bir artış var demektir. Bu hesaplar üç ay için yüzde 4.25 faiz alacak. Aradaki yaklaşık 7 puanlık fark ise Hazine’ye binecek yüktür. Bu fark da 150 milyar liranın tümü üstünden yaklaşık 10.5 milyar lira yapar. Şimdi KKM hesabı açtırana 10.5 milyar lirayı vermemek için, sırf bu nedenle faiz artırılır mı?

Hiç sanmıyoruz, artırılmaz.

Ama diyelim artırıldı, bugünlerde faizin üstüne döviz artışının farkını alacağının hesabını yapanlar hüsrana uğrarsa ellerine geçecek anapara artı faizle dövize koşmazlar mı ve bu durumda KKM sistemi büyük bir güven kaybına uğrayıp yara almaz mı?

İşte o yüzden KKM yükünü atmak amaçlı bir faiz artışı hiç söz konusu olmaz.

BİRKAÇ PUAN İŞE YARAMAYACAĞINA, 10-20 PUAN ARTIŞ DA OLMAYACAĞINA GÖRE...
Öyle köşeye sıkışmış durumdayız ki... “Tamam hadi yapalım, ‘Faiz sebep enflasyon netice’ görüşünü şimdilik bir kenara koyalım ve faizi artıralım” desek bile çıkış görünmüyor.

İlk sorun faiz artışının siyasi yönden izahında yaşanacak gibi. Ama bu üstesinden kolay gelinecek bir sorun:

“Biz faize karşıyız, daha da indirmeyi tabii ki istiyoruz ama bakın yanı başımızda savaş var, koşullar değişti, ülkemiz adına buna göre adım atmak zorundayız...”

Böyle bir açıklama hiç şaşırtıcı olmaz ve faiz artırılabilir.

Varsayalım böyle denildi ve faiz ılımlı bir şekilde artırılmaya başlandı. Örneğin 1 puan ya da 2 puan...

Peki bu artış neye yarar, sorun burada.

Birkaç puan artırılacak faizle birlikte kur aşağı gelir ama oralarda kalıcı olması sağlanabilir mi? Yoksa daha önce döviz alamamış olanlara iyi bir alım fırsatı mı yaratılmış olur?

Birkaç puanlık artıştan sonra nasıl bir mesaj verilir? Artışın devam edebileceği mi söylenir, yoksa bunun bir seferlik olduğu mu ima edilir? Faiz artışı büyük umutlar bağlanan KKM sisteminin çökmesi anlamına da gelmez mi?

KURDA KALICI DÜŞÜŞ OLMAZ
Bu yıl turizmde ölü bir sezon yaşanacağını; Rus ve Ukraynalı turisti unutmamız gerektiğini, bunun da turist sayısı ve gelirinde en az üçte birlik azalma anlamı taşıdığını herkes görüyor. Yani yaz aylarında dövizde umulan düzeyde bir bolluk yaşanmayacağı ortada ve bu da dövize hücum demek.

Öte yandan diyelim turizmde sorun yaşanmayacak; ama düşen kurla ihracat sekteye uğramaz ve ithalat daha da tırmanmaz mı? Daha yılın ilk ayında rekor düzeyde 7 milyar dolar cari açık vermişiz, şubatta da muhtemelen 6 milyar açık vereceğiz. Enerji ve gıda maddelerindeki fiyat artışı yüzünden ithalat giderek pahalanacak ve ithalata daha çok döviz gidecek. Dolayısıyla kur ancak çok kısa süreliğine düşük tutulabilecek.

Sonuçta çok kısa bir süre için inen dövizin daha hızlı zıplamasına yol açacak şekilde zemin yaratılmış olacak.

PEKİ YA YÜKLÜ BİR ARTIŞ OLUR MU?
Yüklü artıştan en az 5-6 puan, hatta belki 10 puan dolayında bir oran anlamak gerekir. Bu düzeyde bir artış söz konusu olabilir mi?

Lafı dolandırmadan tek kelimeyle yanıt verelim; olmaz!

En azından diğer göstergeler bu durumdayken olmaz!

Böyle bir artışla enflasyonu yakalamamız mümkün mü, ne gezer! Mart sonunda yüzde 65 ile 70 arasına oturacak bir enflasyon tahmin edilirken faizi örneğin 6 puan artırıp yüzde 20’ye ya da daha yüklü artışla yüzde 24’e-25’e çıkarmak ne işe yarar?

Böyle bir adım atılırsa döviz çok hızlı bir gerileme gösterir, tamam.

Ama ya bankalar ne duruma gelir bir düşünsenize...

Bankalar uzun zamandır yüzde 25 dolayında faizle kredi kullandırıyor. Bu kredilerin vadesi de ortalama iki yıldan az değil. Diğer yanda mevduatın ortalama vadesi üç ayı bile bulmuyor. Merkez Bankası faizi bir anda yüzde 20’nin üstüne çıktığında mevduat sahibi de parasına bu düzeyde faiz istemeyecek mi?

Kredi faizi yüzde 25, mevduat faizi de yüzde 25!

Hangi banka dayanabilir buna?

Dolayısıyla politika faizini öyle bir anda yüklü bir oranda artırmak da şu aşamada hiç mi hiç mümkün görünmüyor.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.

GÜNDEM Haberleri