Neredeyse Marmaray’ı geçtik. Artık Türkiye’nin gündemi eğitim üzerinden tespit edilir oldu. Önce doğuya kıdemli öğretmenlerin peyderpey gönderilmesi gündeme geldi. Sonra öğrencilerin kız-erkek birlikte ev ya da apart otel odalarda kalmasının sakıncaları açık bir şekilde Başbakan tarafından dillendirilince adeta kıyamet koptu.
Neredeyse Marmaray’ı geçtik.
Artık Türkiye’nin gündemi eğitim üzerinden tespit edilir oldu.
Önce doğuya kıdemli öğretmenlerin peyderpey gönderilmesi gündeme geldi.
Sonra öğrencilerin kız-erkek birlikte ev ya da apart otel odalarda kalmasının sakıncaları açık bir şekilde Başbakan tarafından dillendirilince adeta kıyamet koptu.
Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç ve Başdanışman Yalçın Akdoğan alel acele açıklama yaparak “Aslında Başbakan öyle demek istemedi” demeye getirdiler.
Ortamı yumuşatmak ve muhtemel tepkileri en asgariye indirmek adına yapılan bu açıklamalara rağmen Başbakan kesinlikle tavizden yana olmadığını bir kere daha ortaya koyarak “şikâyet var, denetleyeceğiz” dedi. Demesiyle konu medyada yeniden manşetlere taşındı.
Ben, Sayın Başbakan’ın ne demek istediğini birinci –Kızılcahamam- demecinde gayet iyi anlamıştım. Doğrusu bu ya; Sayın Arınç ile Sayın Akdoğan’ın açıklamalarını görünce şaşırmış ve kendi kendime “Acaba ben Başbakanı yanlış mı anladım” diye sormuştum. Finlandiye ziyareti öncesi Meclis’te parti gurubuna hitaben yaptığı konuşmayı okuduğumda bir kere daha “doğru anlamışım” dedim. Benim doğru anladığımı partinin çok önemli iki ismi niye farklı anlamış orası bir bahsi diğer ve parti içi bir mesele, geçtik.
Uzunca bir süredir yazıp söylediklerimizde diyoruz ki; 11 yıllık iktidar sürecinin en başarısız olduğu nokta eğitim. Bu iddiamızı bu gün -5 Kasım- Hürriyetteki köşesinde İsmet Berkan da dile getirmiş:
“Türkiye’de son 11 yılda, yani Adalet ve Kalkınma Partisi’nin iktidara geldiği 2002 sonundan bugüne kadar pek çok şey değişti ama bir şey değişmedi, aynı kaldı. O şey de, eğitim sistemimizin başarısızlığı.
Mesela 11 yıl önceye göre ifade özgürlüğümüzde kısmi ilerlemeler oldu; mesela başörtülüler önce üniversiteye girebilir, sonra da kamuda çalışabilir, milletvekilliği görevini yapabilir oldu; mesela 17 bin kilometre duble yol ile karayolları ağımız daha işlek ve güvenilir oldu; mesela sağlık sistemine vatandaşın erişimi kolaylaştı ve arttı; mesela kişibaşına gelir 2 bin dolarlardan 10 bin doların üzerine çıktı; mesela ev sahipliği arttı; mesela şehirleşme arttı...
Özellikle genel anlamda hayatı olumlu yönde etkileyen değişiklikleri sayıyorum; yoksa bazı değişikliklerden memnun olmayan, memnun olmamak ne kelime nefret edenler de var, onların itirazları şimdilik konumuz değil.
Bütün bu olumlu değişikliklere karşılık, Türk milli eğitim sisteminin çıktısı değişmedi; aynı kaldı. Ve iddia ediyorum; bu alandaki başarısızlık, vatandaşın hayatını genel anlamda etkilemesi bakımından diğer bütün iyileşmeleri tamamen yok etmese bile çok ama çok küçültecek bir başarısızlık.”
Evet, iktidarın eğitim karnesi zayıf.
En büyük belirtisi de aynı iktidar döneminde 5. kişinin Milli Eğitim Bakanı olması, rivayet odur ki, o da akşam-sabah görevi bırakacak.
Önünü görebilen, iddialı bir lider bu tabloyla seçime gitmez/gidemez.
Eğitimin sorunları çok ve girift, öyle üç beş ayda çözümlenebilecek problemler değil.
Yapılabilecek en doğru işlerden biri kanaatimce gayr-i memnun olan eğitimcilerin gönüllerini kazanmak olacaktır.
Bu da bu saatten sonra ancak ücretler de kısmi de olsa bir iyileştirmeyle olabilecektir.
Bizden temenni babında bir hatırlatma, elbette büyüklerimiz daha iyisini bilir…
Adil Gülmez