Değerli okuyucum, zaman zaman yaptığım gibi bu sefer de bir meslektaşımın yazısını dikkatinize arz ediyorum. Makaleyi kaleme alan arkadaşım Şadettin Göksu, İstanbul/Sancaktepe'de görevli
İslam Ümmetinden olmak şereflerin en büyüğüdür. Yani İslam’a mensup bir kimse olmak, Hz. Muhammed (sav)’in dini üzere dünyada kısa bir müddet dahi olsa yaşayıp öylece baki âleme göç etmiş olmak… Yüce Allah biz Müslümanların bir ümmet bilinci taşımalarını ve birlik halinde olmamızı emrediyor. Bir Müslüman olarak görevimiz imanımızı koruyup kollarken aynı zamanda ümmet-i Muhammed için de var gücümüzle çalışıp çabalamaktır. Yani ümmet bilinci ile hareket etmektir.
Elbette diğer dinler de ümmet bilincine önem veriyorlar ve aynı imana sahip olanları kollayıp gözetiyorlar. Kendilerinden birisinin eline diken batacak olsa yeri göğü inletiyorlar. Bu uğurda diğer din mensuplarını eziyor, sömürüyor, öldürüyorlar. Bunu en çok da Müslümanlar aleyhine yapıyorlar yüzyıllardır…
Son günlerde dünya üzerinde sözün tam anlamıyla cenderelerden geçirilen, ölümlerden ölüm beğendirilen, vahşice, insafsızca, vicdansızca katliama uğratılan Müslümanların dünya üzerindeki kardeşleri, dostları olarak; Rabbimizin rızasını kazanmak, gazabından sakınmak, aynı akıbete uğramamak için onlar için bir şeyler yapma gayreti içerisinde olanlara ne mutlu!
Türkiye başta olmak üzere dünya Müslümanları (resmi veya sivil) olarak yapılan zulümlere karşı daha can alıcı, daha etkili tepkiler vermek istiyoruz. Bu tepkilerden birisi, dünyada zulüm gören kardeşlerimize bu zulmü layık gören idarelerin genellikle yanında yer almakta olan Suudi Arabistan Devleti’ne karşı yapılması düşünülen “Umre ve hatta Hac Boykotu” eylemi düşüncesidir. Bunun mümkün olup olmaması konusunda ulemadan henüz bir açıklama yapılmamış olması, düşüncenin netlik kazanamamasına, sadece düşünce boyutuna hapsolmasına sebep olmaktadır.
Konu ile alakalı olarak âcizane şunları söyleyebiliriz:
1. Umre boykotunda ise sıkıntı görülmemektedir. Umre boykotu ile ilgili olarak yapılacak çalışmalarda cami görevlilerine, toplum önderlerine, stk ve halka ve özellikle umre seferlerini düzenleyen firmalara büyük görev düşmektedir.
2. Haccın farz bir ibadet olması, haccı boykot etme düşüncesini zayıflatmaktadır. Üzerine hac farz olan bir kimsenin bunu geciktirmesinin vebali konusu zihinlerde tartışılmaktadır. Konunun boykot yönünde iknaya katkı sağlayacak şu düşünce tarzının devreye sokulabileceğini düşünmekteyim:
Kendisini Beytullah'a ulaştıracak nafakanın, aslî ihtiyaçlarından, şer'î nafakalarından ve borçlarını ödedikten sonraki arta kalan maldan olması gerekir. Borçlardan kasıt; kişinin Allah Teâlâ'ya ve insanlara olan borçlarıdır. (İlmî Araştırmalar ve Fetvâ Dâimî Komitesi, cilt: 11, sayfa: 30)
Bu ve buna benzer cümlelerle kurulan ilmihal ve fıkıh kitaplarındaki hüküm cümlelerinin özeti şudur:
“Eğer borcun varsa, önce öde, sonra hacca git! “
Bu borcun Allah’a ve insanlara karşı olması ayrı bir önem arzetmektedir. İslam ümmetinin teşekkülü, birlikte mücadele etme bilincinin oluşturulması, Allah’ın muradının tecelli etmesi için kulun ibadetini ki bu ömürde bir defa ifası farz olan hac bile olsa geciktirmesi, tehir etmesinin mümkün olabileceği ortadadır.
Unutulmamalıdır ki, zalimden yana olmak, Müslümanların zalimce katledilmesine seyirci kalmak da zalimliktir. Zulüm için kullanılan bir bütçeye katkı sağlamak da vebali olan bir durumdur. Atılacak olan boykot adımlarına karşı gelebilecek tepkilere de fazla aldırmamak gereklidir.
Sadece umre ve hac boykotu ile yetinmemek, elimizde ne varsa bunlarla zulme karşı mücadele etmek durumundayız, zorundayız. Boykota umreden başlamak ise pratikte daha kolay görünüyor. Allah azı çok, zoru kolay, hüznü sevinç, imkânsızı olur yapandır. İlk adımı atmak ise çok önemlidir.
Şadettin GÖKSU