Türkiye yakın geçmişte kini hep diri tutulacak 15 Temmuz 2016 tarihinde girişilen alçak işgal girişimi dahil, bir çok darbeye maruz kalmış; bu darbe ve darbe girişimlerinin arkasında da ABD başta olmak üzere Batılı güçlerin olduğu gerçeği gizlenememiş ve bu gerçek kendini belgelerle açığa vurmuştur. Örneğin, 12 Eylül darbesini CIA’in Türkiye şefi olan Paul Henze, ABD Başkanı Jimmy Carter’a “Bizim çocuklar başardı!” diye haber vermiştir.
Türkiye’nin darbeler geçmişinde 28 Şubat 1997 tarihi de, yaşattığı haksızlıklar ve acılarla kendine unutulmaz bir yer edinmeyi başarmıştır! 28 Şubat 1997 günü Milli Güvenlik Kurulu, Cumhurbaşkanı Demirel başkanlığında toplanmış, 9 saat süren toplantının sonunda temel eğitimin 8 yıla çıkarılması, imam hatip okullarının meslek okullarına dönüştürülmesi gibi vahim kararların olduğu bir bildiri yayınlanmış ve bu bildirinin sonunda “tavsiye edilir” kelimesinin yerine “yaptırım” kelimesi kullanılmıştır. Bu ve benzeri kararlar sonrası ordunun baş tehdit olarak irticayı göstermesi neticesinde, tüm değer yargıları ve özgürlük alanları ile topyekün bir mücadele başlatılmıştır!
Bu utanç günlerinin en büyük mağdurları da imam hatip öğrencileri olmuştur. Temel eğitimin 8 yıla çıkartılması ile esas amaç olan imam hatip okullarının orta kısımlarının kapatılması ideali gerçekleştirilmiş, meslek liselerine uygulanan katsayı ucubesi ile de imam hatip liselerinde okuyan öğrencilerin üniversitelere girişleri engellenmiştir. İmam hatip okullarında okuyan öğrencilere adeta terörist muamelesi yapılmış, bu okullarda okuyan 13-14 yaşlarındaki çocuklar, keskin nişancıların beklediği okul kapılarından geri çevrilmiştir. Mezun olan öğrencilerin gelecekleri ellerinden cebren ve hile ile alınınca, bu öğrenciler çareyi yurt dışına çıkmakta bulmuşlar, böylece nice pırlanta zekalar göçe kurban verilmek zorunda kalınmıştır. Maddi imkansızlıklar yaşayan, dolayısıyla yurt içinde kalan öğrenciler de onurları ile bütün bu haksızlıklarla mücadele etmek zorunda bırakılmıştır. En nihayetinde sayıları 500 binleri bulan imam hatip camiası, 60 binlere kadar düşmüştür.
2002 yılında mevcut hükümetin iktidara gelmesi ile özgürlükler alanı genişlemiş, zulümler sona ermiş ve 2009 yılında, bu zulümlerden biri olan katsayı engeli de tam 10 yıl sonra bütünüyle kaldırılmıştır. Böylece İmam Hatip okulları yine rağbet görmeye başlamış, bu okullarda okuyan öğrenciler de yeniden itibarlarını geri kazanmışlardır.
Peki bugün İmam Hatip okullarının geleceğine ümitle bakabiliyor muyuz? Bu sorunun cevabı son dönemde yaşanan sözde eğitimsel reformlara! bakarsak pek de iç açıcı görünmemekte.
Geçen yıl uygulamaya konulan yeni “Liselere Geçiş Sistemi” yanlış planlamalar ve bu yanlış planlamaların sonucunda ortaya çıkan yanlış hesaplamalardan ötürü aynı yıl ciddi mağduriyetler ortaya çıkarmıştı. Bu da birçok okulun, özellikle Anadolu Liselerinin kontanjanlarının Bakanlıkça re’sen artırılması gibi bir başka problemi doğurdu ve ne öğrenciler ile velileri, ne de okulların yöneticileri çıkan sonuçlardan memnun oldular!
Bu arada sonuçlar, ilgili plansızlık ve hesapsızlıktan ötürü özellikle İmam Hatip Liselerinde bir erozyonun yaşandığının ipuçlarını da veriyordu. Buna tedbir alması gereken Bakanlık hiçbir söyleminde bu hususa değinmediği gibi, bu erozyonu kamuoyuna verdiği demeçlerde “Hiç bir öğrencimiz merak etmesin. Herkes istediği okula yerleşecek!” şeklindeki söylemlerle kamufle etme yoluna gitti.
Ancak; bugün gelinen noktada, sınavlı olmayan İmam Hatip Liselerine yerleşme oranının geçen yılki oranın da altına düştüğü yetkililerce dile getirilmekte.
Örneğin, Sakarya’nın Kocaali İlçesi’nde, Anadolu Lisesi’nin 108 olan kontenjanı dolmuşken, İmam Hatip Lisesi sadece 42 öğrenci alabilmiştir. Üstelik geçen yıl 79 öğrenci almışken! Ya da Akyazı İlçesi’nde İmam Hatip Lisesi geçen yıl 103 öğrenci almışken, bu yıl 83 öğrenci alabilmiştir. Üstelik bu sonuçlar ilk yerleştirme sonuçlarıdır ve devam eden nakil dönemlerinde bu rakamlar sürekli düşüş eğilimindedir. Benzer sonuçları hem Sakarya’nın diğer ilçelerinde, hem de tüm Türkiye’nin genelinde görmek mümkün!
Gelinen noktada, birçok soru akla gelebilir; gereğinden fazla mı İmam Hatip Lisesi açıldı, İmam Hatip davasına gereği kadar ilgi mi gösterilmiyor ya da İmam Hatip Liseleri başarısız mı gibi bu ve benzeri birçok soru!
Son soruya cevabı hemen biz verelim! Türkiye’de sayısız başarılara imza atmış Kartal Anadolu İmam Hatip Lisesi ve Beyoğlu Anadolu İmam Hatip Lisesi gibi İmam Hatip Okulları, imkan verildiğinde neler yapabileceklerini ispatlamışlardır. (Sınavlı ya da sınavsız olsalar da.)
Ümmetin Lideri Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN’ın bu davanın en büyük savunucusu olduğu su götürmez bir gerçek. Zat-ı Devletleri 2013 yılında katıldıkları Kartal Anadolu İmam Hatip Lisesi Mezuniyet Töreni’nde şu önemli cümleleri sarfetmişlerdir; “Burada, dilimin ucuna gelen ama bugüne kadar sabırla tuttuğum, söylemeyi sabırla ertelediğim bir tespitimi de sizlerle paylaşmak istiyorum. 28 Şubat sürecinde, Türkiye genelinde İmam Hatiplerin kapısına kilit vurulmasının en önemli sebeplerinden biri, anneler babalar, gençler inanın, Kartal Anadolu İmam Hatip Lisesi’dir. 1994... Öğrenci Yerleştirme Sınavı´nda, milletvekili arkadaşım Feyzullah Kıyıklık´ın evladı Mustafa Önder Kıyıklık kardeşim, fen-matematik alanında tüm soruları doğru cevaplıyor ve Türkiye birincisi oluyor. ´Tesadüf” diyorlar, çamur atıyorlar, iftira atıyor, itham ediyorlar ama 1995´te, bu kez, Selçuk Şimşek yavrumuz sosyal bilimlerde Türkiye birincisi, Türkçe–Sosyalde ise Türkiye ikincisi oluyor. 1996´da, bu kez Selim Tuzci kardeşimiz, evladımız Türkiye birincisi oluyor. 1997´de, Mehmet Sarımermer kardeşim Türkiye dördüncüsü oluyor. İşte, Kartal Anadolu İmam Hatip´in, diğer İmam Hatip Okullarının bu muhteşem başarısı, birilerini o zaman çok ama çok ciddi şekilde tedirgin ediyor.”
Ancak; görülüyor ki, bugün Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile bürokrasi zayıflaması gerekirken daha da güçlendi. Bunun neticesinde de bürokratlar gönül alma derdinden ziyade kendi gönüllerini hoş tutma derdine düştüler.
Emanetçisi oldukları makamların gerçek sahipleri oldukları düşüncesi de, bugün bizi özellikle İmam Hatiplerin özelinde “Bizim Çocukların 28 Şubatı”na doğru hızla sürüklemekte.
İmam Hatip Okullarının tercih edilmemesinin, ya da daha cesur bir ifadeyle unutturulmak istenmesinin vebali bürokrasiden kendilerine güç devşiren “Davasız Davacı” bürokratlara aittir.
Siyasi arenayı “Ağlama Duvarı”na dönüştürüp, arenadaki erklerin bir kısmını ikna edebilenler “Bal Yapmayan Arılar” olsalar da koltuklarını muhafaza edebiliyorlar, bu doğru! Ama baki olmayan bu koltuklar, nihayetinde sadece kendi çıkarları doğrultusunda hareket ettikleri akil kimseler tarafından anlaşıldığı vakit altlarından kayıp gittiğinde, o acz dolu hallerine kendilerinden başka ağlayacak kimseleri olmuyor, olmayacaktır da!
Ama, davaya verdikleri zarar neticesinde tüm Ümmet üzülecek, kahrolacaktır! İmam Hatipler bu ülkenin en sağlam hamurudur, mayasını da ekşitmeye hiç kimsenin ne haddi, ne de hakkı yoktur!