Bir ilköğretim müfettişi, teftişi için gittiği köy yolunda tipiye tutulmuş. Bedeni buz kesilmiş, donmaya başlamış. Bir kaya dibine sığınmış. Ben buradan sağ kurtulamam diye düşünürken tipinin içinden aksakallı bir dede belirmiş. “Ey yabancı bu karda kışta ne işin vardır buralarda?” diye sormuş. Onun müfettiş olduğunu öğrenince kızağına bindirip evine kadar götürmüş. Sıcak ateşin başında tir tir titreyen müfettişe demiş ki “Ben de bir zamanlar önemli devlet görevlerini ifa ettim. Devletin bekası için teftişin ne denli önemli olduğunu bilirim. Sana teftişle ilgili bir masal anlatmak isterim.”
Bir varmış bir yokmuş. Kaf Dağı’nın ardında, güzel şehirlerle bezeli bir ülkede müfettişler taşra teşkilatında yer alır ve il müdürlerinin emrinde çalışırlarmış. İl müdürleri, müfettişlerin kendi emirleri altında olmasından son derece memnunlarmış. Çünkü emirlerinde müfettiş çalışması onlar için bir güç kaynağı imiş. Güç kaynağı dediysek öyle bilgilerinden yararlanma anlamında değil. Hiçbir müdür müfettişlerden fikir almazmış ama ne zaman birilerine gözdağı vermek isteseler, kaşlarını çatıp ‘Gönderirim müfettişleri ha!” derlermiş.
Doğuda, yüce dağların ardındaki bir şehirde; il müdürü, şefin eline soruşturma dosyasını verip, şunu falanca müfettişe götür yazdığı bu raporun sonuç kısmı değiştirip şöyle bir teklif getirsin, demiş. Şef, elinde dosyayla müfettişlerin çalışma odasına gelip ‘Müdür bey soruşturmanın teklif bölümünü değiştirmenizi emretti” demiş. Müfettiş buna karşı çıkmış, “Ortada yasa var, hak hukuk var, asla olmaz!” demiş. İl müdürü duruma çok bozulmuş. Müfettişlerin başkanına baskı yapmış ve tüm yıllar sicili çok iyi olan bu müfettişin siciline o yıl düşük not verip, üst görevlere layık olmadığını yazmışlar.
Batıda, engin ovaların kenarındaki bir şehirde; müfettişler, ilçe müdürlüklerini teftiş etmekteymiş. Teftişte, ilçelerdeki eksik iş ve işlemler, yapılan usulsüzlükler ortaya çıkınca, ilçe müdürleri il müdüründen teftişin durdurulmasını talep etmişler. İl müdürü, müfettiş grubunun programını iptal ederek kalan ilçelerin teftiş edilmesine izin vermemiş.
Kuzeyde, koyu gölgeli ormanların içindeki bir şehirde; il müdürü, henüz açılma şartlarını tamamlamamış olan bir özel kurumun açılmasını istiyormuş. Açılışı uygun bulmayan inceleme komisyonuna, açılış onayı vermeleri için baskı yapmış, çünkü kurumun sahibi arkadaşıymış. İnceleme komisyonundaki müfettişler bunu kabul etmemişler, “Biz kimseye imtiyaz geçmeyiz, yukarıda Allah var.” demişler. Müdür, komisyondaki üyeleri bir günde değiştirivermiş.
Güneyde, sıcak denizlerin kıyısındaki bir şehirde; müfettişlerin soruşturmasını yaptığı arsız bir yönetici varmış. İdarecilik görevinden alınması ve bir daha kesinlikle idarecilik görevi verilmemesi gerektiği yönünde teklif getirmişler. Bu kişi araya hatırlı kişiler sokup il müdürüne idari teklifi uygulatmamış. İşin iç yüzünü bilmeyen herkes müfettişleri suçlamış.
Bu ülkede, kağıtlara sığmayacak yanlışlar yıllar boyunca devam etmiş gitmiş. Kamu düzeni bozulmuş, adalet tesis edilememiş, güçlü olan güçsüzü ezmiş, haksız olan haklı çıkmış, insanlar birbirine düşmüş, ülkede huzur kalmamış.
Durumu gören ülkenin sultanı, bu sorunu çözmek için Büyük Şura'nın toplanmasını emretmiş. Büyük Şura'da, müfettişlerin devletin merkezinde vezire bağlı olarak çalışmaları kararlaştırılmış. Sultan demiş ki “Daha önce yapılan hatalardan ders almalıyız. Ülkemiz ve milletimiz için doğru olanı yapmak boynumuzun borcudur. Doğru olan alınan bu kararı uygulamaktır.”
Güzel şehirlerle bezeli bu ülkede yıllar sonra nihayet doğru bir teftiş sistemi oluşturulmuş. Gökten üç elma düşmüş, biri sultana, biri vezire biri de bu masaldan ders çıkaranlara olsun.
Doğan CEYLAN