Kararda hasta-hekim ilişkisine özellikle vurgu yapıldı
Hasta - hekim ilişkisi doğası gereği bilgi asimetrisine dayanmakta olup, bu bağlamda hekimin hasta üzerinde belirli düzeyde de olsa otorite geliştirdiği söylenebilir.
Ayrıca, hastanın şikayetine çare arayan taraf olarak hekime karşı ön koşulsuz güven ve teslimiyet duymasının anılan otoriteyi daha da kuvvetlendirdiği kabul edilmelidir. Bununla birlikte hekimin böylesine baskın olduğu bir ilişkide ve dinleyici taraf olan hastanın zorunlu olarak düşünce aşılama ya da fikir telkinine maruz kalması da kaçınılmazdır
Buna göre, anılan ilişkinin doğru yönetilebilmesi ve hizmetin belirli bir standart üzerinden tanımlanabilmesi adına, hekimin başta siyasi faaliyetler olmak üzere hizmetin tarafsızlığının sorgulanmasına neden olacak nitelikteki davranışlardan kaçınması mutlak öneme sahiptir.
Kanun koyucu tarafından öngörülen siyasi konulardaki yükümlülükler ile kamu görevlisinin meslek hayatı ile sınırlı olacak şekilde apolitik görünmesinin amaçlandığı ve bu şekilde kamu gücünü kullanan görevlilerin siyasi kutuplaşmalarda yer almasının önüne geçilerek idareye tarafsız bir pozisyon kazandırılmak istendiği açıktır.
Ancak somut olayda başvurucu, söz konusu bildirileri hastalara ve hastane personeline dağıtarak bir parti hakkındaki o partinin taraftarlarınca kabulü mümkün olmayan ve şiddetli tepkilere neden olma potansiyeli taşıyan siyasi görüşünü kamuoyu tarafından bilinir hale getirmiş ve yürüttüğü kamu görevinin siyasi görüşü üzerinden tanımlanabilmesine neden olmuştur. Bu anlamda hasta ve hasta yakınlarının başvuru konusu bildiriden rahatsızlık duyarak şikayetçi olmaları, hizmet sunumuna duyulan güvenin zedelendiğine karine teşkil etmektedir.
LEVENT TUNÇEL BAŞVURUSU
(Başvuru Numarası: 2017/34185)
Karar Tarihi: 16/3/2022
Olay:
Başvurucu, başvuruya konu olayların yaşandığı tarihte Antalya Atatürk Devlet Hastanesinde radyoloji uzmanı hekim olarak görev yapmaktadır.
Başvurucu hakkında, verilen şikayet dilekçeleri üzerine hastane personeline ve ultrason çektirmek için başvuran hastalara siyasi içerikli bildiri dağıttığı gerekçesiyle disiplin soruşturması başlatılmıştır. Soruşturmaya konu bildiri Emperyalizme Karşı Yurtsever Cephe tarafından 24/2/2008 tarihinde düzenlenecek olan ve Türkiye Komünist Partisi (TKP) Genel Sekreteri'nin konuşmacı olarak katılacağı "AKP ile neden ve nasıl mücadele edilmeli?" konulu toplantı davetiyesinden ibaret olup bildiride tarih ve yer bilgisinin yanı sıra aşağıdaki ifadelere de yer verilmiştir:
"AKP'yi istemiyoruz. Yoksullaşmayı, işsizliği, açlığı, ekonomik başarı diye yutturanları, istemiyoruz. Halkın büyük çoğunluğunu açlığa mahkum edip, sonra onlara sadaka verenleri istemiyoruz. Bir yandan zengin arap şeyhleri ile diğer yandan yoksul arapları katleden İsrail'li siyonistlerle dostluk kuranları istemiyoruz. Ülkenin değerlerini, kamu işletmelerini, telekomu, petkimi, tüpraşı ve diğerlerini yerli ve yabancı sermayeye satanları, tekeli ve elde kalan diğer işletmeleri satmaya hazırlananları istemiyoruz. Sosyal güvenlik sistemini yok eden, eğitimi paralı hale getiren ve bununla övünen tüccar siyasetçileri istemiyoruz. Beceriksiz ve eğitimsiz kişilerin elinde demiryolları ve havayollarını güvenliksiz ulaşıma dönüştürüp pistin yanı başında deve kestirenleri istemiyoruz. Türkiye yi kara çarşafa sokup adaletsiz sömürü düzenini garanti altına almayı düşünenleri istemiyoruz."
Disiplin Soruşturması Süreci
Disiplin soruşturması sürecinde, başvurucu ile aynı hastanede görev yapan personel ile 13/2/2008-23/2/2008 tarihleri arasında başvurucunun bakmış olduğu hastaların ve başvurucunun ifadelerine başvurulmuştur. Hasta yakını A.K. ve hasta M.T. (şikayetçiler) ifadelerinde; başvurucu tarafından söz konusu bildirinin taraflarına verildiğini, hasta yakını D.A. ise ultrason çekiminden sonra ismini bilmediği bir kişi tarafından ilgili bildirinin ultrason evrakıyla birlikte kendisine verildiğini belirtmiştir. Başvurucu ile aynı hastanede görev yapan Başhekim Yardımcıları A.B. ve E.D., Müdür Yardımcıları A.K., M.K. veE.B., Müdür Vekili T.A., mühendis E.Ö., hemşire İ.T. ifadelerinde, başvurucunun anılan bildiriyi dağıttığına şahit olduklarını belirtmiş; ifadelerine başvurulan diğer personelin büyük bir çoğunluğu ise bildiriden haberdar olduklarını beyan etmiştir.
Başvurucu ifadesinde; hekim olmayı hastaların teşhis ve tedavisi olarak algılamadığını, Hipokrat yemininin hastalıkları ortaya çıkaran koşulları ortadan kaldırma yükümlülüğünü de beraberinde getirdiğini, bunun da hekimlerin toplumsal sorunlarla ilgilenmesini gerektirdiğini, buna da siyaset deniliyorsa hekimlerin siyaset yaptıklarını savunmuştur. Başvurucu; Yurtsever Cephe isimli bir derneğin üyesi olduğunu, kendisinin faaliyetlerinin kimi siyasi oluşumların hoşuna gitmeyebileceğini, bu çerçevede sanki bir siyasi partinin aleyhine hareket ediyormuş gibi hava estirildiğini, anılan broşürleri insanlara bire bir dağıtmadığını, örnek olması amacıyla masasının üzerine bıraktığını iddia etmiştir. Başvuru ayrıca hastalara veya personele karşı bir baskısı veya yönlendirmesinin bulunmadığını, şikayete konu broşürlerin hasta veya hasta yakınlarınca masasından ve hastane dışından alınmış olabileceğini, kendisinin bu broşürleri hastaneye getirmesindeki amacın bir partinin aleyhine çalışmak olmadığını, bütün bu sorunların memurlara yasal çerçevede siyaset yapma hakkının verilmesiyle ortadan kaldırılabileceğini ve zaten memurların fiili olarak siyasetin içinde olduklarını beyan etmiştir.
Soruşturma sonucunda; başvurucunun hastalarına ve hastane personeline poliklinikte ve hastanenin muhtelif yerlerinde bildiri dağıttığının alınan ifadelerle sabit olduğu, bildirinin ise içerik olarak açıkça ismini vermek suretiyle bir partiyi hedef aldığı, negatif eleştiri ve çeşitli imalar yoluyla olumsuz bir etki yaratmayı amaçladığının anlaşıldığı gerekçeleriyle siyasi içerikli olduğu değerlendirilmiştir. Bu bağlamda Sağlık Bakanlığı Yüksek Disiplin Kurulunun kararı ile başvurucu hakkında 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 125. maddesinin birinci fıkrasının (E) bendinin (b) alt bendi uyarınca devlet memurluğundan çıkarma cezasının uygulanmasına oyçokluğu ile karar verilmiştir.
Başvurucunun Disiplin Cezasına İlişkin İşleme Karşı Açtığı İptal Davası Süreci
Başvurucu, hakkında tesis edilen disiplin cezasının iptali istemiyle Antalya 3. İdare Mahkemesinde (Mahkeme) dava açmıştır. Mahkeme, dava dosyasında yer alan bilgi ve belgeler ile tanık ifadelerinden başvurucunun dava konusu işlemin dayanağı fiili işlediğinin anlaşıldığı gerekçesiyle 3/11/2009 tarihinde davayı reddetmiştir.
Başvurucu ret kararına karşı temyiz talebinde bulunmuştur. Danıştay Onikinci Dairesi (Daire), mahkeme kararının dayandığı gerekçenin usul ve hukuka uygun olduğunu belirterek 23/5/2013 tarihinde temyiz istemini reddetmiştir. Başvurucu, Daire kararına karşı düzeltme talebinde bulunmuş ise de Daire tarafından 29/6/2017 tarihinde karar düzeltme isteminin reddine karar verilmiştir.
Nihai karar başvurucu vekiline 26/7/2017 tarihinde tebliğ edilmiştir.
Mahkemenin Değerlendirmesi
Somut olayda görev yaptığı kamu hastanesinde siyasi içerikli bildiri dağıtması nedeniyle hakkında disiplin soruşturması yürütülen başvurucu hakkında uygulanan disiplin cezasının demokratik toplum düzeninin gereklerine uygun olup olmadığı değerlendirilmelidir. Bu değerlendirme için ise öncelikle disiplin cezasının dayanağı ifadelerin vatandaş kamu görevlisi ikiliği bağlamında irdelenmesi gerekmektedir.
657 sayılı Kanun'un 7. maddesi ile devlet memurlarının hiçbir şekilde siyasi ve ideolojik amaçlı beyanda ve eylemde bulunamayacakları, aksi takdirde aynı Kanun'un 125. maddesi uyarınca disiplin cezasıyla tecziye edilecekleri belirtilmiştir. Buna göre anılan düzenlemeyle Anayasa'nın 26. maddesine uygun olarak kamu görevlileri açısından kanunla bir sınırlandırmaya gidildiği görülmektedir. Bu bağlamda somut olayda kadro statüsünün getirdiği ödev ve yükümlülüklerin öngörülebilir olduğu kabul edilmelidir.
Öte yandan öngörülebilirliğin varlığından hareketle bireyin bazı temel hak ve özgürlüklerini kamu görevlisi olma adına peşinen feda etme yükümlülüğü altında bulunduğu sonucuna da varılmamalıdır. Nitekim kamu görevlilerinin de siyasi ve sosyal meseleler başta olmak üzere toplumu ilgilendiren konularda serbestçe düşüncesini ifade etme özgürlüğüne sahip olduğu hususu gerek AİHM kararları (bkz. § 19) gerekse Anayasa Mahkemesi kararıyla (bkz. § 34) teyit edilmiştir. Ayrıca kamu görevlisi sıfatı olan kimseler tarafından yapılan ifade açıklamalarının -aynı zamanda birer vatandaş oldukları da gözetildiğinde siyasi ve sosyal meselelere temas etmesi koşuluyla- anayasal garanti altında olduğu tartışmasızdır.
Somut olayda başvuru konusu bildiri ile iktidarda bulunan siyasi partinin -ismi açıkça zikredilerek- çoğu oldukça sert ancak slogan niteliğinde olan cümlelerle ülkedeki ekonomik, siyasal ve sosyal sorunların kaynağı ve sebebi olduğu iddia edilmiştir (bkz. § 9). Bildiride ayrıca iktidar partisiyle nasıl mücadele edileceğinin ele alındığı bir toplantıya ilişkin tarih ve yer bilgisine de yer verilmiştir. Bu anlamda başvurucunun bildiri dağıtımı aracılığıyla yaptığı ifade açıklamasının bir siyasi parti hakkındaki görüşlerini yansıttığı açıktır.
Öte yandan devlet memurlarının herhangi bir siyasi parti, kişi veya zümrenin yararını veya zararını hedefleyerek bile olsa siyasi ve ideolojik amaçlı ifadelerinin aleniyetten uzak ve sırf özel ilişkiler alanında dile getirildiği durumlarda daha yüksek bir anayasal korumadan yararlanacağı kuşkusuzdur. Buna göre başvuru konusu düşünce açıklamasının yapıldığı mecranın özellikleri ile birlikte aleniyet koşullarının incelenmesinde fayda bulunmaktadır.
Somut olayda her ne kadar başvurucu anılan bildirileri dağıtmadığını beyan etmişse de tanık ifadelerinden başvurucunun görevli olduğu hastanede, hastalara ve hastane personeline söz konusu bildirileri dağıttığı anlaşılmaktadır. Bu yönüyle bildiri dağıtımı aracılığıyla yapılan ifade açıklamasının aleniyet kazandırma niyetiyle gerçekleştirildiği ve sonucu itibarıyla bireyin kendini gerçekleştirme ihtiyacı kapsamında var olan siyasi görüş sahibi olma hakkının ötesinde alenileştiği hususunda herhangi bir tereddüt bulunmamaktadır.
Kamu görevlilerinin gerek çalışma gerekse özel hayatlarındaki davranışlarının memuriyetlerini etkilemesi halinde fiilleriyle orantılı bir disiplin yaptırımına maruz bırakılabileceklerinin kabulü gerekir. Ancak bunun için kamu görevlisinin fiilinin memuriyetini etkilediğinin idari ve yargısal makamlarca ilgili ve yeterli bir gerekçeyle ortaya konulması gerekir (Yasin Agin ve diğerleri [GK], B. No: 2017/32534, 21/1/2021, § 63). Bu çerçevede başvuru konusu paylaşımın memuriyete etkilerinin başvurucunun hekim olduğu gözetilerek irdelenmesi gerekmektedir.
Nihayetinde başvuru konusu eylem, idarenin gerek kamusal hizmetlerin sunumunun tarafsızlığını sağlama gerekse demokrasinin kırılganlığına karşı teminat oluşturma misyonuna aykırı bir durum ortaya çıkarmıştır. Başvurucu, kamu görevlilerinin siyasi amaçlı bildirileri dağıtmasını yasaklayan bir kanun hükmünün varlığından haberdar olmadığını da iddia etmemektedir. Başvurucu, kendi isteği ile girdiği kamu görevi statüsünün gerektirdiği ayrıcalıklardan yararlanırken daha baştan uymayı kabul ettiği sınırlamalara ise bilerek uymamıştır. Bu bağlamda mevcut şartlar altında görüşlerini aleni bir biçimde ve açıkça bir siyasi partinin aleyhine, taraflı ve siyaseten yanlı olarak açıklayan, dolayısıyla kamu görevlisi statüsünün gereklerine uymayan başvurucuya verilen disiplin cezasının zorunlu bir toplumsal ihtiyacı karşıladığı sonucuna ulaşılmıştır.
Diğer taraftan sağlık hizmeti niteliği gereği yarı kamusal bir mal olduğundan anılan hizmet kamunun yanı sıra özel sektör tarafından da yaygın olarak sunulmaktadır. Dolayısıyla başvurucuya verilen devlet memurluğundan çıkarma cezasının başvurucunun hayatını idame ettirmesine engel olacağını söylemek mümkün değildir. Buna göre anılan disiplin cezasının orantılı olduğu kanaatine varılmıştır. (memurlar.net)