Bu günlerde ilginç tartışmalara şahit oluyoruz. Memlekette onca hayati önemi haiz mesele varken- bu da nerden çıktı şimdi -dedirtecek konular üzerinde tartışmalarımız sürüp gidiyor. Biraz devlet sultası gevşedi ya, bütün bilinmeyenlerin üzerine abandık. Cihanda malum olmayan hiçbir nesne kalmasın, her ne oldu ise gök kubbe altında ortaya çıksın, izhar olsun istiyoruz. Tahtında müstetir havadisin cemi aleni olarak göz önüne gelsin. Yurdumun vatandaşından neden gizlenir bu kadar malumat, anlamakta zorlanıyorum. Her insanın başına gelmesi muhtemel ahval kimden, niçin gizleniyor? Vakıayı sırlamanın faydası var mı kimseye? Belki de sırrın sırrı burada gizli. Gözden ırak tutulan gönülden de ırak mı olacaktır? Olaylarla hedeflenen ne? Anlamsız suallerle kafanızı bulandırmak istemiyorum. Bu yazımda milletimize mal olmuş iki önemli şahıstan söz edeceğim.
Çalışma cehdine her zaman hayran olduğum Avrupa İslam Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ahmet Akgündüz beyefendi yaklaşık on beş yıldır sürdürdüğü bir araştırmanın semeresini açıkladı. Artık bir Türkiye gerçeği olmaktan çıkarak beynelmilel bir görüngü olan Üstat Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri hem “Seyyit” hem de “Şerif” imiş. Tesbit fevkalade mühim ve mevsuk. Hoca, kanaatini değil müdellel iddialarını kamuoyu ile paylaştı.
Gelişmeleri hayra yoranlar olduğu gibi bir şekilde rahatsızlığını dillendirenler de var. “Üstat için hangi ırka mensup olduğunun ne önemi var? Bizim ona değer vermemizin nedeni falanca ırktan olduğundan ziyade fikirlerinin önümüzü aydınlatması, çağdaş sorunlara çözümler getirmesidir.” Diyenlerin yanında başka bir itiraz ise şöyle: “Akgündüz’ün açıklamalarını Marksist PKK ve yandaşları kullanacaklardır. Bu fasıklar hep şunu iddia ettiler; Kürtler aslında Zerdüşt idiler, Türkler baskı ve zor kullanarak Kürt halkını Müslüman yaptılar. Bakın şimdi de bölge insanının çok değer verdiği bir melenin Kürt olmadığını (Bediüzzaman’ın Seyyit ve Şerif olduğunu iddia etmek aynı zamanda Kürt olmadığını da söylemek demektir) söylüyorlar. Yani zulüm devam ediyor.”
Kürdistan’daki İslamcı arkadaşların endişelerine katılıyor ve onları anladığımı zannediyorum ama “o filvaki bir Kürtçüdür” ithamlarına maruz kalan Üstadın bu yaftalardan beri olduğunun belgelerle ispatlanması da hoş bir durumdur. Dolayısıyla Sayın Akgündüz ilim adamlığının gereğini yapmıştır diye düşünüyorum.
Bu noktada iş yine hükümete düşüyor. Birkaç yıl önce bizzat Başbakanın bilinmeyenleri bir araştırın, bir şey sonsuza dek meçhul kalmamalı dediğini biliyorum. Bu sahada çok sevindirici gelişmeler yaşandı, yaşanıyor. Menderes rahmetlinin idam kararından rücu edileceğinin gündeme gelmesi de bu kabilden ümit verici bir gelişmedir. Acilen Üstad’ın mezarı nerdeyse bulunmalı ve sevenlerinin ziyaretine açılmalıdır. Bence bu tartışmadan çıkacak böyle bir netice hayırlı olacaktır. Yaklaşık iki ay önce ziyaret ettiğim İskilip’te yıllardır kabri meçhul olan İskilipli Atıf Efendi’nin yeni yapılan haziresini görmüş ve bana eşlik eden Arapzade Halit Bey ve Ebu Huzeyfe El İskilibi ile Fatihalar okumuştuk. Yolu oralara düşenlere de tavsiye ederim. Tabi hazır İskilib’e gitmişken dolmasını yemeden gelmeyin. Benden size tavsiye.
Konu hakkında daha geniş bir okuma için şu linklere gidiniz:
http://www.risalehaber.com/iste-said-nursinin-soy-agacinin-tum-belgeleri-165614h.htm
http://www.risalehaber.com/soy-agaci-sureci-14198yy.htm
http://www.risalehaber.com/bediuzzaman-kurtcu-de-turkcu-de-degildir-165648h.htm
Adil Gülmez
Öğretmenler Odası Dergisi Yayın Yönetmeni