Başbakanlık tarafından, 17.02.2016 tarihinde “Milli Güvenliği Tehdit Eden Örgüt ve Yapılarla İrtibatlı Kamu Çalışanları” konulu, içeriği ve önerdiği çalışma yöntemleri itibariyle darbe dönemlerini, 28 Şubatları hatırlatan 2016/4 sayılı Genelge yayımlanmıştır.
Milli güvenliği tehdit eden örgüt ve yapılarla, bu yapılara yardım ve yataklık eden, kamu imkânlarını söz konusu örgüt ve yapılarla mücadele yerine onları destek için kullanan kamu çalışanları ile mücadele etmek devlet/hükümet yetkilileri ve kamu görevlilerinin yanında her bir vatandaşımız için de milli ve insani bir görev ve sorumluluktur.
Terör haksız, hukuksuz, ilkesiz, sübjektif, kaba, zorba ve cana kastetmesi nedeniyle illegal ve kötüdür, karmaşa sebebi ve suç kaynağıdır. O halde lanetlik terörle mücadelenin de yeni haksızlıklara, hukuksuzluklara, ilkesiz ve sübjektif uygulamalara, zorbalıklara ve karmaşalara sebep olmaması, faillerini suçlu duruma düşürmemesi gerekmektedir.
Söz konusu genelge, büyük oranda cari mevzuatın tekrarından ibaret olmakla birlikte hukukun üstünlüğü, masumiyet karinesi, temel hak ve özgürlükler ile düşünce ve kanaat hürriyeti gibi evrensel hukuki prensiplere aykırı yönleri itibariyle pek çok soru işaretini beraberinde getirmektedir.
Genelgede yer alan sübjektif ifadeler ülkemizin zor bir süreçten geçtiği, millet olarak birlik ve beraberliğe her zamankinden daha fazla ihtiyaç duyduğumuz bu günlerde, bazı kamu çalışanlarının legal faaliyetlerini hukuku devre dışı bırakarak illegal ilan etmeye, onları açık olmayan suçlamalara maruz bırakmaya yönelik, eşitsiz ve ayrımcı bir amaçla hareket edilmesi istendiği şüphesini uyandırmaktadır.
Özellikle idari amirlere yönelik, kanunlarca suç niteliği taşımayan fiiller hakkında kamu çalışanları için ivedilikle idari işlem yapılması talimatları da hukuka uygun bir durum değildir. Bilindiği üzere hukuka aykırı emir, ancak ve ancak yazılı halde verilirse yerine getirilebilir. Konusu suç olabilecek emir ise yazılı emir olsa dahi yerine getirilemez. Bu bağlamda; yetkili amirlerin, hukuka aykırı emirleri yerine getirmemeleri, kendilerini hukuki olarak zor durumda bırakacak adımları atmamaları ve basiretli bir yönetici tavrı sergilemeleri gerekmektedir.
Dolayısıyla; bu elim genelgenin hukuka aykırı yönleri, tüm kamu çalışanlarını rahatsız etmeli ve tüm vatandaşların olduğu gibi, idari amirlerin de hukuka uymak zorunda olduğu unutulmamalıdır.
Çağdaş maddi ceza hukukunun en önemli ilkelerinden biri de, suç ve cezanın şahsiliği ilkesidir. Bu kural gereğince, kişi ancak kendisinin işlediği fiiller nedeniyle sorumlu tutulabilir. Kişilerin işlediği suçlar nedeniyle de kurumlar sorumlu tutulamaz. Kanunlarda yeri olmamasına rağmen birtakım kelime oyunlarıyla uydurulmuş tamlamaların, masum insanlarla ilişkilendirilmesi ve yasal kurum ve kuruluşların töhmet altında bulunması, devleti temsil eden makamlardan sudur etmesi anlaşılır gibi değildir.
Milli birlik ve beraberliğin tesisinin her zamankinden daha önemli olduğu, ülkemizin içinde bulunduğu şu zor günlerde böyle bir genelgenin yayımlanmış olması endişe vericidir. Ülkemiz geçmişte olduğu gibi bugün de gerçek gündemlerle meşgul olmak yerine sun’i gündemlerle oyalanmaktadır. Ülkeyi yönetenlerin, sorumluluklarının gereği olarak kitleleri tedirgin etmeye yönelik bu türlü tartışmalı uygulamalarla uğraşmayı bir kenara bırakmaları, asıl görevi olan birlik, beraberlik ve kardeşliğin artması için çalışmaları ve ülke huzurunu bozan asıl suçlularla mücadeleye yönelmeleri gerekmektedir.
Ülkemiz için kara bir gün olarak nitelendirilen ve özgürlüklere kelepçe vuran 28 Şubat’ın yıl dönümüne günler kala, darbe dönemlerini ve 28 Şubat kararlarını hatırlatan bir genelgenin yayımlanmış olması, daha fazla demokrasi isteyen bir toplum için üzüntü vericidir.
Böyle bir genelgenin “657’nin zırhını deleceğiz” açıklamasının hemen ardından yayımlanması, kanunların izin vermediği hukuksuz uygulamalara bir yenisinin daha ekleneceğinin itirafı olarak görülmelidir.
Bu türlü yanlı ve yanlış yaklaşımlar, toplumun iyi niyet, hoşgörü, farklılıklara saygı vb. bin yılların birikimiyle oluşmuş sağlam dokusunu bozacak, kurumlarda çalışma barışını ortadan kaldıracak, çalışanların birbirlerinden şüphelenir hale gelmelerinin ve asılsız ihbarlarla yasal olmayan fişlemelerin önünü açacaktır. Hâlbuki fişleme yapmak, Anayasa ve kanunların açık ihlalidir.
Bu anlamda, Anayasa, Uluslararası Sözleşmeler ve Kanunlar çerçevesinde hukukun dışına çıkılamayacağı hukuk devleti ilkesinin bir gereği olup, kamu çalışanlarının muğlak ifadelerle hukuka aykırı işlemlere tabi tutulmaması, her zaman olduğu gibi en büyük temennimizdir.
Kamuoyuna saygıyla duyurulur.
Aktif Eğitimciler Sendikası
Genel Merkezi