Farkındayım, galiba bıktırıcı oluyorum.
Ama daha öncede bahsettiğim gibi bu sorunla mezara gitmek istemiyorum.
1970’de başlayan okullu hayatım öğretmen olmam hasebiyle elan devam ediyor.
Geriye dönüp baktığımda 43 senedir okullardayım.
Aklım başıma erdiğinden beri başörtüsü yasağıyla yüz yüzeyim.
Bir türlü halledilmedi oysa yasaklanması bu kadar uzun sürmemişti.
Öte yakada duranların iddia ettikleri gibi biz bu sorunu politikaya alet mi ettik.
Rahatlıkla “hayır kesinlikle öyle bir niyet taşımadık” demeyi ne kadar çok isterdim.
***
Şimdi yeni bir safhadayız.
Artık yasalar çerçevesinde kurulmuş ve faaliyet icra eden sendikalarımız var.
Yani gücümüzü örgütleyebilir ve eylem aşamasına geçebiliriz, bu yasal hakkımız.
Ancak sendikacılığın ne olduğunu anlamayan ve öğrenmemekte direten kafalarla eylem yapmak ne mümkün.
Adam sendika üyesi, üstelik sivil kıyafet eyleminin bayraktarlığını yapan sendikanın üyesi ama hala kravatını çıkaramıyor, soruşturma açılır diye korkuyor.
Bilmiyor ki eylem kararı, sendika kararı, dolayısıyla sendika kararına uyanlara ceza verilemez.
Ya da hanımefendi hükümet muhalifi sendikalı, okul dışında başını kapatıyor ama hükümete muhalefetinden dolayı kendi sendikasının kararına uymuyor, okulda başını açıyor.
Örnekten de anlaşılabileceği gibi muhafazakâr kesimlere sendika kültürü tam anlamıyla sirayet etmemiş, belki bu taktiksel bir hata idi.
Yani sendika kültürü olmadan Başörtüsüne serbestlik sağlayacak mücadeleyi sendika üzerinden yürütmek bir hataydı.
***
Peki, olup bitenleri Başbakan görmüyor mu, Cumhurbaşkanı izlemiyor mu?
Piramidin en tepesindeki her iki devletlimizde sorunu bizzat kendi ailelerinde yaşamış kişiler.
Neden büyüklerimizden sadra şifa olacak bir hareket yok?
Sayın Gül’ü yakından izleyemiyorum, dolayısıyla konu hakkında ne düşündüğüne dair özel bir bilgim yok, fakat Sayın Erdoğan’ın konu hakkında nasıl düşündüğünü sanırım açıklaya bilirim.
Malum Başbakanımız siyaset tarihimizde kamuoyu nabzını en başarılı şekilde tutan bir politikacı.
Sık sık yaptırdığı kamuoyu anketleriyle vatandaşın “ne istediğini” yüzde yüz doğruya yakın tespitlerle anlayabilen Erdoğan birkaç yıl önce partisinin mahalle temsilcilerini İstanbul Feshane’de toplar.
Toplantıda sadece mahalle temsilcileri ve Başbakan vardır, il ve ilçe teşkilatlarından hiçbir yetkili yoktur.
Bir mahalle temsilcisi cesaretini toplar ve sorar: Başörtüsü yasağı hala niçin kalkmıyor?
Ortama derin bir sessizlik hâkim olur, herkes Başbakana yöneltilen ve tahtında müstetir eleştiri taşıyan sorunun bir öfke patlamasına yol açacağını zanneder.
Öyle olmaz.
Başbakan gayet sakin anlatır: “Birkaç sene önceydi, o zamanki bazı gelişmelerden hoşnut olmayan bir kısım “beyaz “ vatandaşlar, durumu Atatürk’e arz etmek için Anıtkabir’e çıkarlar. Sayıları neredeyse on binlere varan bu kalabalığa karşı yüzbinler ertesi gün sokaklara dökülür diye düşündüm ama maalesef kimsecikler yoktu”
Evet, şimdi oturup Erdoğan’ın ne demek istediğini analiz etmemiz gerekir.
Yeniden Şapka Kanununu göz önüne alalım.
Malum kanun ilga edilmedi, yani yürürlükte, ama hiç kimse şapka takmadığı halde kimseye dava açılmıyor.
Neden, çünkü devlet tüm memurlarına dava açarak komik duruma düşemez.
Başörtüsü serbest olsun diyenler bu niyetlerini amelleriyle izhar etmezlerse “sivil kıyafet” eylemi şimdi olduğu gibi kadük kalır ve amacına ulaşamaz.
Biraz da Başbakanımızı anlamamız gerekmez mi?