Yıldırım, konuşmasına, "20 kadar oldu, bu fahri doktora da maaşımda hiçbir artış olmuyor. Nasıl olur bu?" diye espri yaparak başladı.
Üniversitenin 2017-2018 akademik yılının hayırlı olmasını dileyen Yıldırım, kendisine tevdi edilen fahri doktora unvanı için Sağlık Bilimleri Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Cevdet Erdöl başta olmak üzere senato üyeleri ve üniversite mensuplarına teşekkür etti.
Yeni bir üniversite olan Sağlık Bilimleri Üniversitesinin bir asır öncesine giden geçmişi olduğuna işaret eden Yıldırım, "1903, Abdülhamit'in doğum yıl dönümünde kurulan Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane, daha sonra Darülfünun Tıp Fakültesi oldu 1910'da. Bu aslında bir asırdan fazla geçmişi olan köklü bir fakülteyle genç bir üniversitenin buluşması." diye konuştu.
Prof. Dr. Erdöl'ün önemli sorumluluk aldığını belirten Yıldırım, şöyle devam etti:
"Bir yandan köklü geçmişi olan Gülhane ile diğer yandan 58 tane Sağlık Bakanlığı hastanelerinin afiliasyonu ve Sağlık Bilimleri Üniversitesi. Hepsini bir araya topladığın zaman bir memleket oluyor. Yani hocam, işin kolay değil. Sana ve ekibine başarılar diliyoruz. Hele bir de İstanbul'da, Ankara'da, her yerde yaygın yapılaşma var. İhtiyaçlarınızı biliyoruz. Yeni üniversite, kampüs ihtiyacınızı biliyoruz. Mevcutlarla ilgili ihtiyaçlarınızı biliyoruz. İnşallah bunların hepsini belli bir plan ve imkan dahilinde gidereceğiz. Hiç endişe etmeyin. Siz durmayın, yola devam edin. Yanınızdayız."
"Doktora ünvanı verildi ya biraz daha akademik konuşmak lazım herhalde değil mi?" diyen Yıldırım, Sultan Abdülhamit'in, Avrupa'nın hastalıklarla kıvrandığı bir dönemde, şahsına ait hazineden 10 bin Frank vererek kuduz aşısını geliştiren Fransız Bilim Adamı Pasteur'ü desteklediğini hatırlattı.
Başbakan Yıldırım, tıp alanındaki bu önemli adımın desteklenmesinin ardından, 3 yıl sonra da kuduz aşısının ilk olarak İstanbul'da üretilmeye başlandığına değindi. Yıldırım, Sultan Abdülhamit'in, İstanbul'da eğitim gören tıbbıyelileri, kendilerini geliştirmeleri için Fransa'ya gönderdiğini belirterek, yedi düvelin Osmanlı Devleti'nin üzerine geldiği, parçalama, yutma planları yaptığı bir dönemde bile ecdadın, bilimsel gelişmeleri titizlikle takip ettiğini ve desteklediğini ifade etti.
"Sizler bizim geleceğimizsiniz, aydınlık yarınlarımızsınız"
Bugün böyle kutlu bir ecdadın temellerini attığı tıp mektebindeki törene katıldığına işaret eden Yıldırım, "Bu anlamda burada eğitim gören öğrenci kardeşlerimize de şanslı olduklarını söylemek istiyorum. Çünkü bir asırlık tecrübenin getirdiği kazanımları birebir yaşama fırsatı buluyorlar. Öğrenci kardeşlerim, sizler bizim geleceğimizsiniz, aydınlık yarınlarımızsınız. Sizler sayesinde geleceğe yönelik umut ve heyecanlarımız dipdiri olarak devam ediyor." dedi.
AK Parti hükümetlerinin, 15 yıllık iktidarı döneminde önceliğinin her zaman eğitim olduğuna dikkat çeken Yıldırım, şöyle devam etti:
"Biz hep şuna inandık. Bu ülke eğitimli insanların, eğitimli gençlerin omuzlarında yükselecek. Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün muasır medeniyetler seviyesinin üzerine çıkma hedefi aynı şekilde eğitimli, bilgili, donanımlı, sorgulayan düşünce yapısına sahip gençlerle bireylerle mümkün olacak. Bu anlayışla eğitime son 15 yılda aşağı yukarı 11 kat artış sağladık. Bu sene eğitim bütçemiz 131 milyar lirayı buldu. Artırmaya da devam ediyoruz. Eğitim konusunda eğitim verenlerin de, eğitim alanların da en iyi imkanlara sahip olmasını önemsiyoruz.
İktidara geldiğimiz 2002 yılından bu yana eğitimde kaliteyi, fırsat eşitliğini, sürekliliği, verimliliği sağlamak için gayret gösterdik. İlk olarak üniversitelerimizde yaşanan adaletsizlikler ortadan kalktı. Hatırlayın, okuyor liseyi, üniversiteye giremiyor. Üniversite kapıları önünde açılmıyor, kapatılıyor. Yarışta adalet, fırsat eşitliği sağlanmıyor. Katsayı icadıyla maalesef Türkiye bunları yaşadı. Türkiye'de lise öğretimindeki yönlendirme meselesi büyük bir darbe aldı. Bunların hepsi sona erdi. Artık böyle çarpıklıklar yok."
"En az 350 bin olması lazım"
Başbakan Yıldırım, üniversite sayısının 76'dan 185'e çıktığını, üniversite olmayan ilin kalmadığını, bir düzineye kadar üniversitesi olan il bulunduğunu belirterek, şu anda yükseköğretimde okuyan öğrenci sayının 7 milyon 200 bin oluduğuna işaret etti.
Türkiye'de yaklaşık 50 ülkenin nüfusundan daha fazla üniversiteye giden öğrenci olduğunu vurgulayan Yıldırım, şu görüşlere yer verdi:
"Üniversitelerimizde 110 bin civarında sadece yabancı uyruklu öğrenci var. Sayın hocam, YÖK Başkanım bu yetersiz. En az 350 bin olması lazım. Türkiye'de minimum 350 bin yabancı uyruklu öğrenci olması lazım. Bunu şunun için söylüyorum. Gelen her öğrenci bizim gönüllü elçimizdir. Bu şekilde yurt dışında eğitim görmüş biri olarak söylüyorum. Eğitim gördüğünüz ülkeyle ilgili bir duygusal bağınız oluşuyor. Bu da ömür boyu, hangi konumda olursanız olsun devam ediyor. Düşünün, dünyanın 200 ülkesinden öğrencilerimiz var. Geldiler, burada okudular, yaşadılar, bu kadar sene kaldılar. Sadece dil öğrenmiyorlar, Türklerin hayat tarzını öğreniyorlar. Türklerin yaşayış şeklini, Türkiye'nin imkan ve kapasitesini, kabiliyetlerini öğreniyorlar. Sizin milyonlar harcayarak elde edemeyeceğiniz büyük bir tanıtım elçiniz oluyor, gönüllü elçiniz oluyor."
"Tık tık hemen işler çözülüyor"
Başbakan Yıldırım, Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz ile 100 ülkeden öğrenci bulunan Dünya Denizcilik Üniversitesinde ihtisas yaptığını belirterek, şunları kaydetti:
"Burada tanıştık, onlarla görüştük, ettik sonra memleketlerimize döndük. Şimdi bir şey olursa kimisi bakan, kimisi genel müdür olmuş. Arıyoruz, bir konu olduğu zaman diplomatik kanalları falan beklemeye lüzum yok, tık tık hemen işler çözülüyor. Bireysel ilişkiler önemli. O yüzden burada ne kadar çok misafir öğrencimiz olursa hem para kazanır üniversiteler, hem de ömür boyu memleketimizin, ülkemizin, insanımızın tanıtımını yapan gönüllü elçilere sahip oluruz. Onun için bunu özellikle vurguluyorum. Bu konuda zorlaştırmayalım, kolaylaştıralım. Hazır hocalarımız var, binalarımız var, okullarımız var. 2 bin öğrenci okuyacağına, 2 bin 10 öğrenci okusun. Hiçbir ilave yük getirmez. Bu kadar yeter. Herhalde meramımı anlattım, değil mi hocam? Seneye bakacağız, kayıtlara. 120 bin olmuş. Fena bir gidiş değil. Benim kota 350 bin. Sadece yüzde 5 hocam. Bütün üniversite öğrencilerinin yüzde 5'i. Çok dediğiniz bu."
Yıldırım, üniversitelerin sadece bir eğitim değil öz güven kazanılan, küresel düşünme, muhakeme etme, analitik sorgulama yeteneğinin geliştirilmesini sağlayan yerler olduğuna da işaret etti.
Mühendislikte sadece üç katlı integralleri çözmenin hayatta bir yere uygulanamayacağını ama hayatta karşılaşılan sorunların burada edinilen muhakeme yeteneğiyle daha kolay çözülebildiğini belirten Yıldırım, "O yüzden üniversitelerimizin sadece bir okul olarak düşünülmesi çok büyük eksiklik olur. Üniversitelerimizi aynı zamanda hayata, olaylara bakışı çok daha sağlıklı hale getiren ve insanı geliştiren, öz güvenini artıran çok önemli kurumlar olarak görmemiz lazım." diye konuştu.
Yıldırım, üniversitelere ilişkin sınav sisteminde bir değişikliğe gidilerek, sistemin basitleştirildiğini ifade ederek, şunları söyledi:
"YÖK Başkanımızın tabiriyle iki ayrı zamanda yapılan sınavlar, bir günde iki oturum şeklinde tamamlanacak ve böylece öğrencilerin stresi ikiden bire düşecek. Biraz daha azalmış olacak. Ama asıl problem, üniversitelere girişin sadece sınava endekslenmesi olmamalı. Yani o gün, 24-25 Haziran'da veya o tarihte yapacağımız sınava bütün kaderimiz bağlanmamalı. Ne olmalı? Ortaokuldan liseden birikimimiz ne ise o birikimimiz artı o sınavda elde edeceğimiz sonuçlarla oluşan bir başarı seviyesi belirleyici olmalı."
"Bunu dikkatle inceleyeceğiz"
Başbakan Yıldırım, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin dün partisinin grup toplantısında sınavların kalkmasına yönelik öneride bulunduğunu belirterek, "Kendisi de bir akademisyen. Tabii ki akademisyen olduğu için söylediğine biraz daha dikkatle bakmak lazım. Biz de bunu dikkatle inceleyeceğiz." dedi.
Liseden mezun olarak üniversiteye girecek öğrencilerin sayısıyla üniversitelerin alacağı öğrenci sayısının hemen hemen birbirine eşit olduğunu belirten Yıldırım, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bir sorunumuz yok. Bu ne demektir, ne kadar mezun olduysa o kadar üniversiteye girebilir ama unutmayalım 2 milyon 400 bin geçmiş yıllardan gelen öğrencilerimiz var. Deniyor, girememiş, bir daha deniyor, bir daha deniyor. Dolayısıyla bunlarla ilgili bir çözüm üretmemiz lazım. Tabii bir milyon mezun var, bir milyon kapasite var yaklaşık olarak ama herkes 185 üniversitenin 10 tanesine gitmek istiyor. İşi nasıl çözeceğiz, dolayısıyla burada bir seçim metoduna ihtiyaç var. Öyle veya böyle en azından kısa vadede. Dolayısıyla orta ve uzun vadede sınavın yegane belirleyici olacağı bir yöntemden de elbette ki şartlar oluştuğunda vazgeçilebilir."
"Velilerden de öğrencilerden de görüş alıyoruz"
Başbakan Yıldırım, TEOG'a yönelik, "TEOG'u bu seneden itibaren uygulamayacağız. Bunu velilerle vatandaşlarla paylaştık ama bunun üzerinden çeşitli tezviratlar, propagandalar yapılıyor. 'Eğitim sistemi altüst oldu, şöyle oldu, böyle oldu.' Bunların hiçbirisi gerçekle bağdaşmıyor. Öğrenciler, okullarında okumaya devam ediyor. Bizim yapacağımız, muhtemelen bir hafta içerisinde de bunun detaylarını anne baba, velilerle paylaşacağız, TEOG'da da öğrencilerin sınav stresinden dolayı yanlış yapmalarının önüne geçecek, daha konforlu bir şey getiriyoruz." diye konuştu.
TEOG'un bir merkezi yerleştirme sınavı olmamasına rağmen zaman içerisinde böyle algılanmaya başladığına dikkati çeken Yıldırım, şunları kaydetti:
"Halbuki öğrenciler her yıl birinci dönem üç, ikinci dönem üç sınav oluyorlar. Yazılı, sözlüler de var ve onların ortalamasından da bir sınıf geçme notu oluyor. Bunların hepsinin ortalaması da ilk dörtte başarı notu, ikinci dörtte de başarı notu oluşuyor ve nihayet son dörtte, liseye geçişte de bir ölçü elde ediliyor. Şimdi bunun nasıl yapılacağına dair bir karar vereceğiz. Buradaki yapılacak sınavların en az iki tanesinin başlangıçta merkezi sistemle yapılması ve değerlendirmelerin genel başarı ortalamasına dahil edilmesi. Farklı alternatiflerimiz de var.
Bütün bunları uzmanlar değerlendiriyor, gözden geçiriyor, artılarını eksilerini ortaya çıkarıyorlar. Başka ülkelerdeki başarılı uygulamaları araştırdılar, getirdiler. Velilerden de öğrencilerden de görüş alıyoruz ve inşallah mükemmel değil ama iyi bir şey ortaya çıkacak. Biz hep şuna inanıyoruz, mükemmel iyinin düşmanıdır. Mükemmeli hiçbir zaman elde edemezsiniz. İyiyi başardığınız zaman maksat hasıl olmuş olur."