Yıldırım, geçen yılın kasım ayında yayın hayatına başlayan TRT World'ün, insanı odak noktası olarak gören, doğru, tarafsız, ilkeli habercilik anlayışıyla kısa sürede kendi alanında önemli bir yer tuttuğunu söyledi.
Dünya medyasının bölgede yaşanan insani dramlara, zaman zaman ne kadar ilgisiz kaldığının herkesin malumu olduğunu ifade eden Yıldırım, bir başka sıkıntının da bölge gerçeklerine hassasiyet gösterilmeden yapılan, objektiflikten uzak haberler olduğunu anlattı.
Yıldırım, burada birincisi düzenlenen forumda dünyanın çeşitli yerlerinde bilinen simaların olduğuna vurgu yaparak, "Örneğin Nahda Hareketi Lideri Gannuşi bu toplantıda bizlerle beraber, hoşgeldiniz Sayın Gannuşi. Aynı zamanda, efsanevi kahraman Malcolm X'in kızı hanımefendi yine bizlerle beraber, hoşgeldiniz. Adalet ve özgürlük savunucusu Malcolm X'in bir sözü burada aklımıza geliyor. 'Eğer dikkatli olmazsanız gazeteler sizin mazlumlardan nefret etmenizi, zalimleri ise sevmenizi sağlar.' Aslında bugün dünyada haberlerin, iletişimin ne kadar maniple edildiğini gösteren yıllar önce söylenmiş bir söz." diye konuştu.
"Mevcut medya anlayışına itiraz olarak TRT World doğmuş oldu"
Başbakan Yıldırım, bu bakımdan TRT World'ün doğru habercilik yaparak kişileri gerçeklerden haberdar etmek ve sesini duyuramayanların sesi olmak üzere kurulduğunun altını çizerek, şunları kaydetti:
"Bir anlamda mevcut medya anlayışına itiraz olarak TRT World doğmuş oldu. Habercilikte büyük haksızlıklara maruz kalmış, bir ülkenin ve bir siyasi hareketin mensubu olarak ifade etmek isterim ki; habercilikte gerçeği ve sadece gerçeği vermek yeterlidir. Türkiye'nin misyonu hakikate hizmet, mazlumların sesi, aklı ve vicdanı olmaktır. TRT World'ün bunu küresel anlamda en iyi şekilde yaptığına şahit oluyoruz. Tarihiyle, medeniyet mirası ile geniş coğrafyaya yayılan kardeşlik bağlarıyla kıtalararası birbiriyle birleştiren Türkiye, dünyanın vicdanı olarak hareket ediyor, hareket etmeye de devam edecek."
Başbakan Yıldırım, Myanmar'da zulüm gören Müslümanlardan, Yemen'de yaşanan ciddi boyuttaki sıkıntılara, Avrupa'da ezilen mültecilerden, Akdeniz'de sulara gömülen göçmenlere kadar yaşanan nice nice acılara, gözyaşlara, uğranan zulümlere, haksızlıklara TRT World ekranlarından şahit olduklarını söyledi.
Tunus'ta 17 Aralık 2010'da bir gencin çaresizlikten dolayı kendisini yakmasıyla beraber bütün halkın giriştiği eylemler ve sonunda da Arap dünyasında çalkantılı bir dönemin başladığına dikkati çeken Yıldırım, Tunus ve daha sonra Mısır, Libya, Suriye, Bahreyn, Ürdün ve Yemen gibi ülkelerin bu gelişmelerden nasibini aldığını ifade etti.
Bununla kimi ülkelerde yönetimler, kimi ülkelerde de liderlerin değişmek zorunda kaldığını anımsatan Yıldırım, şöyle devam etti:
"Bu dalgalanma karşısında coğrafyamızın sesi olacak ama aynı zamanda da tüm dünyayla aynı dili konuşabilen bir medya ihtiyacı ortaya çıkmıştır. Bu ihtiyaca derin bir basın yayın birikimi olan TRT sahip çıktı ve TRT World ile buna karşılık verdi. TRT World, kendi coğrafyamızı, insanımızı, siyasetimizi ve en önemlisi değerlerimizi bütün dünyaya küresel bir dille aktarmayı başarmaktadır. Aynı şekilde küresel ölçekte meydana gelen gelişmeleri de kendi insanımıza, en doğru, en tarafsız evrensel iletişim ilkelerine uygun vermektedir."
Yıldırım, bu yönüyle TRT World'ün, Türkiye'nin uluslararası medya tanınırlığının önemli bir aracı haline geldiğini vurgulayarak, Somali'deki saldırılar ve coğrafyada yaşanan iç karışıklıkların birinci ağızdan doğru olarak dünyaya aktırılması görevini TRT World'ün, kısa sürede başarılı bir şekilde verebildiğini ve bunu sağladığını söyledi.
Bu açılışa Somali Başbakanı Hasan Ali Kayre ile birlikte katılıp açılışın başlatılmasının planlandığını anlatan Yıldırım, "Ama yüzlerce kişinin hayatını kaybettiği Mogadişu saldırısından sonra doğal olarak Sayın Başbakan seyahatini ertelemek zorunda kaldı. Bu vesileyle bu vahşi terör saldırısında hayatını kaybeden bütün kardeşlerimize Allah'tan rahmet diliyorum, bu alçak terör hadisesini şiddetle lanetliyorum." dedi.
"Radikalleşme dalgasının Avrupa'da başlaması, endişe kaynağıdır"
Başbakan Binali Yıldırım, küresel bakış ve istikrarın günden güne geri gittiğini belirterek, "Dünyada terörün ve savaşların giderek yaygınlaştığını görmekteyiz. Radikalleşmenin yanı sıra yabancı düşmanlığı gibi akımların da özellikle gelişmiş ülkelerde artmaya başladığına şahit oluyoruz. Üstelik bu radikalleşme dalgasının demokrasilerinin gelişmiş olduğunu düşündüğümüz Avrupa'da başlamış olması, ayrı bir endişe kaynağıdır." ifadelerini kullandı.
Türkiye olarak Birleşmiş Milletler çatısı altında birçok aktif çalışmaya katıldıklarına işaret eden Yıldırım, 23-24 Mayıs 2016'da ev sahipliği yaptıkları ilk Dünya İnsani Zirvesi'nin önemli bir değişim olduğunu anlattı.
Başbakan Yıldırım, 180 ülke ve 9 bin katılımcının iştirak ettiği bu zirvenin BM Genel Kurulundan sonraki en büyük toplantı unvanı kazandığını vurgulayarak, "Keza İspanya ile birlikte başlatıp Birleşmiş Milletler çatısı altına taşıdığımız 'Medeniyetler İttifakı' girişimi de küresel barış için önemli adımlardan biri olmuştur." diye konuştu.
Başbakan Yıldırım, ırkçılık, yabancı düşmanlığı, İslam düşmanlığı ve diğer ayrımcılıkların, insanları ötekileştirdiğine ve toplumları daha bölünmüş ve kırılgan hale getirdiğine işaret etti.
Bu tür eğilimlere karşı hep birlikte karşı konulması, saygıyı ve hoşgörüyü temel alan değerler üzerinde yükselen kapsayıcı bir dilin mutlaka geliştirilmesi gerektiğini aktaran Yıldırım, "Şiddete varan aşırıcılık ve radikal ideolojileri besleyen eğilimlere asla fırsat vermemeliyiz." diye konuştu.
Avrupa'da göçmen ve yabancı düşmanlığı akımının son yıllarda siyasi alanı da adeta etki altına aldığını gördüklerini kaydeden Yıldırım, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bu, bizim esasen bir süreden beri gündeme getirdiğimiz endişeleri de teyit ediyor. Bu gelişmeleri dikkate alarak Türkiye, kapsayıcı ve kucaklayıcı politika anlayışını sürdürmeye devam ediyor. Her ne kadar Suriye'nin derdiyle dertleniyorsak, Arakan'ın derdini de ihmal etmiyoruz. Filistin'in yardımına ne derece koşuyorsak, Somali'nin yardımına da koşuyoruz. Bakın; şu son terör hadisesinin ardından Somalili kardeşlerimizi Türkiye'ye getirerek, tedavilerine başladık. Dolayısıyla faaliyetlerimiz Türkiye olarak kendi topraklarımızla sınırlı değil. Dünyanın neresinde insanların başına bir bela gelse, bir felaket gelse yardıma ihtiyacı olan kim varsa zaman kaybetmeden oraya Türkiye, hayır kurumlarıyla, Kızılay'ıyla, AFAD'ıyla, TİKA'sıyla, bütün sivil toplum örgütleriyle hemen hazır ve nazır olarak yetişiyor. Bir anlamda Türkiye yaptıklarıyla dünyanın vicdanı olmaya devam ediyor. Nerede kanayan bir yara varsa medeniyetimizin, değerlerimizin bize yüklediği tarihsel sorumluluğu yerine getiriyoruz."
"Müreffeh bir Suriye'nin inşası yolunda atılacak her adımın destekçisi olmaya devam edeceğiz"
Tarihi sorumlulukla yaklaştıkları coğrafyalardan birisinin de Orta Doğu ve Suriye olduğunu dile getiren Yıldırım, şöyle konuştu:
"7 yıldır yaşanan iç savaşa rağmen ne yazık ki Suriye'de hala siyasi bir çözüm zemini ve çatışmasızlık sağlanabilmiş değildir. Bunun yanında büyük bir insani kriz de devam etmektedir. Türkiye olarak hangi dinden, hangi kökenden olursa olsun Suriyeli komşularımıza kapımızı sonuna kadar açtık, hep destek olduk. Sorunun çözümü için her türlü insani ve siyasi gayreti gösterdik, göstermeye devam ediyoruz. Şu anda ülkemizde üç milyonun üzerinde Suriyeli sığınmacı var, bunlara ev sahipliği yapıyoruz. Kalıcı bir ateşkesin sağlanması ve barışın tesisi için Rusya, İran ve Türkiye olarak Astana sürecini başlatmış bulunuyoruz. Bu girişimlerimizi Birleşmiş Milletler şemsiyesinde Cenevre sürecine de taşımış bulunmaktayız. Astana'da varılan mutabakat çerçevesinde en son olarak Suriye İdlip bölgesinin güvenliğinin sağlanması ve oradaki çatışmaların sonlandırılması için biz, Rusya ve İran'dan oluşan bir güvenlik çemberi oluşturma çalışmalarına başladık. Toprak bütünlüğü esasına dayanan, halkın demokratik taleplerine saygı gösteren, istikrarlı, müreffeh bir Suriye'nin inşası yolunda atılacak her adımın destekçisi olmaya devam edeceğiz."
"Irak Hükümeti'nin anayasal egemenliğini tesis etmek üzere attığı adımlar yerindedir"
Başbakan Yıldırım, Türkiye'nin Irak konusunda da tutumunun açık ve net olduğunu, Irak'ın toprak bütünlüğüne, siyasi birliğinin muhafazasına büyük önem verdiklerini ifade etti.
Uluslararası toplumun ikazlarına rağmen Kuzey Irak'ta, Irak Anayasasını açıkça ihlal eden ve meşru olmayan bir referandum gerçekleştiğini hatırlatan Yıldırım, şöyle dedi:
"Irak Hükümeti'nin kendi ülkesinin sınırları içerisinde anayasal egemenliğini tesis etmek üzere attığı adımlar yerindedir ve destekliyoruz. Türkiye olarak bu konuda bizim de atabileceğimiz adımlar mevcuttur, bunları da birer birer hayata geçiriyoruz. Hava sahamızı kapattık, sınır kapılarının merkezi yönetime devredilmesi sürecini başlattık. Dolayısıyla Irak'ın toprak bütünlüğü içerisinde bütün etnik grupların bir arada yaşayacağı bir Irak geleceği konusunda kararlılığımızı sürdürüyoruz. Merkezi Hükümet tarafından geri alınan bölgelerde, örneğin işte DEAŞ'tan alınan Musul ve Peşmerge'den alınan Kerkük'te, Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi'nin baskıyla, şiddetle, oldu bittiyle değiştirdiği demografik yapıyı, bölgenin tarihi derinliğine uygun olarak eski haline döndürülmesi konusunda da merkezi Irak yönetiminin gerekli hassasiyeti göstermesini bekliyoruz."
Birinci Dünya Savaşı sonrasında Kerkük ve Musul'un özel statüye sahip bölgeler olduğunu hatırlatan Yıldırım, "Bu bölgelerin demografik yapısı birçok etnik unsurdan oluşmaktadır ama esas itibarıyla üç etnik unsur vardır: Türkmen, Arap ve Kürt nüfus. Dolayısıyla bölgede eğer huzur olacaksa, barış olacaksa, istikrar olacaksa bu etnik yapının korunması ve burada adil bir yönetişimin hayata geçirilmesi hayati öneme sahip; bölgenin istikrarı ve geleceği için bunu önemsiyoruz ve üzerinde duruyoruz." dedi.
"Bugün hiçbir ülke DEAŞ'la mücadelede Türkiye'nin gösterdiği başarıyı tek başına gösterememektedir"
Nerede ve hangi isimle çıkarsa çıksın terörü insanlık düşmanı olarak gördüklerini belirten Yıldırım, terörün insanlığın baş belası olduğunu vurguladı. Yıldırım, terörün her yerde "ama", "fakat" demeden, ayrım yapılmadan lanetlenmesi gerektiğini, küresel iş birliğiyle terörün üzerine şiddetle gidilmesi gerektiğini aktardı.
Başbakan Yıldırım, Türkiye'nin DEAŞ'la Mücadele Küresel Koalisyonu'na aktif katkı vermeye devam ettiğini belirterek, "Fırat Kalkanı ile 2 bin kilometre karelik bir alanı DEAŞ'tan tamamen temizledik ve buraya Suriyeli kardeşlerimizin dönüp yerleşmesini sağladık. Bölgede bu Fırat Kalkanı Harekatı'yla 3 bin 600'ün üzerinde DEAŞ terör mensubunu etkisiz hale getirdik. Bugün hiçbir ülke DEAŞ'la mücadelede Türkiye'nin gösterdiği başarıyı tek başına gösterememektedir. Bununla da kalmadık, 4 bin 500 DEAŞ terör elemanını tutukladık, cezaevine koyduk ve 50 binden fazla yabancı savaşçının ülkemiz üzerinden bölgeye geçmesine engel olduk." ifadelerini kullandı.
Yabancı savaşçılar konusuna değinen Yıldırım, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Terörün ve özellikle yabancı savaşçıların gelişmiş ülkelerden gelerek bölgeye geçmelerinin üzerinde önemle durmak gerekir. Bu ülkelerde ne eksik? Refah yüksek, gelişmişlik tamam, her şey tamam ama orada insanlar kalkıyor, o rahatı bırakıyor Suriye'ye geliyor, Irak'a geliyor orada savaş yapıyor, terör faaliyeti yapıyor, kendine göre cihat yapıyor ve burada farklı dinden insanlar da var. Sadece bunlar Müslüman değil, Hristiyan’ı da var Yahudi’si de var dinsizi de var. İşte insanlığın düşünmesi gereken nokta bu. Nerede yanlış yaptık? Küresel adaleti sağlayamadık. Ağabeylik yapan, liderlik yapan ülkeler üzerlerine düşen sorumluluğu yerine getiremedi. Dolayısıyla hem refah dağılımında hem küresel adalette hem de kalkınmışlık seviyesinde açık uçurum kapanacağına gittikçe büyüdü. Bu da terörün yayılması, terörün adeta patlaması için uygun bir küresel ortam oluşturdu."
Birleşmiş Milletler'in, yıllardan bu yana devam eden Afganistan, Filistin, Kıbrıs, daha birçok bölgedeki sorunlara çözüm üretemediğini de işaret eden Yıldırım, şöyle konuştu:
"Bugün Birleşmiş Milletler yıllardan beri devam eden Afganistan, Filistin, Kıbrıs ve daha birçok bölgedeki sorunlara çözüm üretebiliyor mu? Üretemiyor. Neden? Çünkü taraf tutuyor. BM Güvenlik Konseyi'nin 5 biraderi var. Bu 5 biraderin bir tanesi birilerinden taraf oluyor, tek başına bütün çözümü tıkıyor. Öbürü de ona karşı başka bir bölgedeki sorunda taraf oluyor, o da tıkıyor . Dolayısıyla sorunlar çözülmüyor. Sorunların torunlara havalesi devam ediyor. Böyle bir yere varamayız. Sorunları torunlara havale ederek barışın tesis edildiği, güvenli, küresel kardeşliğin sağlandığı bir dünya kuramayız. Onun için Cumhurbaşkanımız ısrarla diyor ki 'Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi değişmelidir, reforma tabi tutulmalıdır'. Bu veto sistemi, daimi üyelik bu konuların gözden geçirilmesi lazım. Artık şartlar 1948'deki şartlar değildir, 200'e yakın ülke vardır ve küresel gelişmeler, iletişim adeta dünyamızı bir köy haline getirmiştir. Dünyanın hangi köşesinde olursa olsun herkes ister az gelişmiş, ister çok gelişmiş her an her olayı öğrenme imkanına sahiptir."
Yıldırım, DEAŞ'ın iletişim kanalları, sosyal mecraları en fazla kullanan örgüt olduğunu ve bu mecralar marifetiyle gençleri zehirlediğini, onları motive ettiğini ve ölüme gözünü kırpmadan gönderdiğini anlattı.
Terör örgütü DEAŞ'ın sosyal medya üzerinden "En önce cennete kim gitmek istiyor? Adını yazdırsın." mesajını yayabildiğini ifade eden Yıldırım, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Bunlar düşündürücüdür. Bütün bunları gençlerin o ruh halini, gençlik halini, geleceğe umutsuz duruşlarını kullanmak suretiyle maalesef küresel terörün birer aracı haline getiriyor. Bu konuda da uluslararası camia üzerine düşen sorumluluğu almak yerine daha modern silahlar üzerinde çalışarak, 'Acaba bunları yok etmek için hangi yeni teknikleri geliştirmeliyiz ve bunları deneyecek yeni sahaları nasıl oluşturmalıyız?' buna yönelik çaba gösteriyor, buna yönelik adımlar atılıyor. Bu anlayışla terör belası insanlığın gündeminden çıkarılamaz. Yapılması gereken çok açık ve nettir. Bir araya gelinecek ve bunun kaynağına inilecek. Terörü doğuran nedenler ne? Terör bir sonuçtur. Onun için ülkemiz, Suriye ve Irak'taki istikrarsızlıktan beslenen DEAŞ, PKK, YPG, PYD gibi terör örgütleriyle amansız mücadelesini sürdürmeye devam etmektedir. Bunun yanında ülkemizin meşru demokratik rejimini kanlı bir darbeyle değiştirmeye teşebbüs eden terör örgütleriyle de kararlılıkla mücadelemizi sürdürüyoruz. Bu anlamda terörle mücadele konusunda dost ve müttefik ülkelerden temel beklentimiz; samimiyet ve daha fazla iş birliğidir."
Avrupa ülkelerinin, Ortadoğu'daki gelişmeleri ülkelerine yönelik olası bir göç endişesiyle takip ettiğini, "Bize göç hareketi olmasın, bizim rahatımız bozulmasın da oralarda ne olursa olsun" anlayışıyla bir yere varılamayacağını dile getiren Yıldırım, şunları kaydetti:
"Biz Avrupa'ya yönelen mülteci akımının önüne geçmek için her türlü tedbiri alıyoruz ve almaya da devam ediyoruz. Ancak bütün bu yaptığımız fedakarlıklar uluslararası camia tarafından ne yazık ki gerekli hassasiyeti görmüyor, gerekli takdiri görmüyor. Ülkemizde yaşayan sığınmacıların ihtiyacını karşılamak için yaptığımız harcama bugüne kadar 30 milyar doların üzerine çıktı. AB'den gelen miktar sadece 820 milyon avro ve BM marifetiyle sağlayan yardımın tutarı ise 520 milyon dolardır. Bu fedakarlığı yapmakla kalmıyoruz, aynı zamanda yardıma ihtiyacı olanları da ihmal etmiyoruz. OECD verilerine göre, ülkemiz 2016'da yaptığı insani yardım tutarıyla dünyada ikinci sırada yer alıyor. Milli gelirde Türkiye ikinci sırada değil ama küresel insani yardımda ikinci sırada ve kendi milli gelirimize göre sıraladığımızda da birinci konumdayız. TİKA, AFAD, Kızılay ve birçok sivil toplum kuruluşları marifetiyle dünyanın neresinde mağdur varsa, neresinde mazlum varsa onların imdadına koşuyoruz, yardımda bulunuyoruz."
"Somali'nin yapılandırılması için 1 milyar dolar kaynak kullandık"
Başbakan Binali Yıldırım, Somali'nin yeniden yapılandırılması için 1 milyar dolar kaynak kullandıklarını anlatarak, şu bilgileri verdi:
"Somali konferansları düzenleniyor, büyük büyük laflar, herkes konuşuyor. Hadi buyurun iş başına denilince kimse yok. Gidin Somali'ye, Mogadişu'ya orada Türkiye'nin izleri var, başka ülkenin yok. Havalimanı, deniz limanı, hastaneleri, yollarıyla ve her türlü eğitim tesisleriyle oradayız. Biz sömürü için gitmiyoruz. Biz insanlık için gidiyoruz. Vaktiyle sömürmek için oralara gidenler, oraya refah falan getirmediler. Terk ederken arkada kaos, umutsuzluk ve terörü bırakarak gittiler. Bizim gidişimiz ise hesap kitap için değil, insanlık için. Somali uluslararası toplum tarafından yalnız bırakıldığında oraya gidip Somali'nin bu trajedisini dünyaya duyarın lider, Recep Tayyip Erdoğan'dır. Myanmar'da yaşanan insanlık dramına da yine sessiz kalmayan tek ülke; Türkiye'dir. Sessiz kalmadığımız gibi bu meseleyi uluslararası kamuoyuna taşıdık, BM platformuna taşıdık, İslam İşbirliği Teşkilatı'nın gündemine getirdik ve buradan meselenin ele alınmasını sağladık. Kızılay, AFAD ve Diyanet Vakfı ekiplerini bölgeye göndererek, orada da yardım eliminizi uzattık. Şu onda orada kamplar kuruluyor, gıda dağıtımı yapılıyor ve onların çaresizliklerine çare olmaya devam ediyoruz. Türk Kızılayı'nın Bangladeş'teki Rohingya sığınmacılarına yönelik 100 bin kişilik kamp inşası, iki sahra hastanesi, 10 sağlık ocağı ve su kuyusu gibi çalışmaları devam ediyor. Rohingya Müslümanlarının durumunun uluslararası toplum gündeminde tutulması için ve uzun vadeli çözümler bulunması için gayretlerimiz sürüyor."
"Kapılarımızı, sınırlarımızı yüksek duvarlarla örerek bu sorundan kurtulamayız"
Başbakan Yıldırım, forumun konusunun "Belirsizlik Çağında Değişime İlham Olmak" olduğunu hatırlatarak, "Biraz zor bir başlık yani ne demek istediğini anlamak için biraz düşünmek gerekiyor. İngilizce'den de aynen tercüme olunca böyle oluyor." dedi.
Şartlar ne kadar belirsiz olursa olsun değişime öncü olmanın, ilham olmanın önemine işaret eden Yıldırım, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Peki değişime ilham olmak nasıl olacak? İşte Türkiye'nin yaptığı. Somut şeyler söylüyoruz. Terörün bir sonuç olduğunu söylüyoruz. Terörü doğuran şartların ele alınmadan çözüm üretilemeyeceğini söylüyoruz. BM'nin küresel barışa, kardeşliğe yeterince vaziyet edemeyeceğini söylüyoruz ve dolayısıyla değişimin şart olduğunu yüksek sesle söylüyoruz. Ayrıca değişen iletişim imkanları, değişen dünya şartlarında 55 milyona ulaşmış mülteci nüfusunu görmezden gelemeyiz. Kapılarımızı, sınırlarımızı yüksek duvarlarla örerek bu sorundan kurtulamayız. Bu sorunu kapsamlı bir şekilde ele almak ve küresel bir çözüm üretmek sorundayız. Bunun yolu da karışıklıkları, iç savaşları ve haksızlıkları ortadan kaldıracak adımların atılması ve bölgesel kalkınmışlık farklarını yok etmeye yönelik küresel bir seferberliğin başlatılmasıdır. Türkiye bu değişim ilhamını son 15 yılda bütün dünyaya hem anlatıyor hem de ortaya koyduğu uygulamalarla bir anlamda öncü oluyor. Dış politikamızı dostlarımızı artırma düşmanlarımızı azaltma esasına göre sürdürüyoruz. 'Türkiye geliştikçe çevresi de gelişecek ve kalkınacak' anlayışıyla bir politika uyguluyoruz. Farklı ekonomik ve stratejik havzalar arasında Türkiye bir buluşma noktasıdır. Batıyla doğu arasında, kuzeyle güney arasında gerçek anlamda uzlaştıran, buluşturan bir rol oynuyor. 236 dış misyonumuzla dünyanın en zengin, en geniş temsil ağına sahibiz. Ayrıca Afrika, Asya, Pasifik, Latin Amerika ve Karayiplere yönelik açılım ve ortaklık politikamızla dış politika gündemimizde önemli bir yer alıyor."
"Türkiye'yi bir sınıflamaya tabi tutmak büyük bir cehalettir"
Yıldırım, bu sayede son 15 yılda ticari anlamda ilişkilerin Afrika ile 6 kat, Latin Amerika ülkeleriyle 7 kat, ASEAN ülkeleriyle 6 kat arttığını, Doğu Asya ülkeleriyle 9 kattan fazla gelişme gösterdiğini anlatarak, "Sadece Anadolu topraklarına sıkışan ve burada geleceğini arayan bir Türkiye değil, Uzak Doğu'dan Afrika'ya, Latin Amerika'dan Balkanlara ve Avrupa'ya uzanan geniş bir alanda değişimi, dönüşümü sağlamak için gayret eden bir Türkiye'den bahsediyoruz." diye konuştu.
Türkiye hakkında bazen "Eksen kayması falan var." denildiğini belirten Yıldırım, eksen kaymasının söz konusu olmadığını söyledi.
Başbakan Yıldırım, şunları kaydetti:
"Türkiye yerinde. Yerinde duramayan, daldan dala atlayan başka ülkeler var. Türkiye çağlar boyunca medeniyetlerin güzergahında yer almış bir ülkedir. Türkiye batılı mı, doğulu mu? Türkiye hem batılı hem doğulu. Hem coğrafi hem kültür hem de medeniyet olarak böyle. Dolayısıyla Türkiye'yi bir sınıflamaya tabi tutmak büyük bir cehalettir. Tarihe bak, geçmişe bak, coğrafyaya bak. İki kıtayı birbirinden ayıran dünya şehri İstanbul'dur. Hemen şurada 200 metre aşağıda bir deniz bulunuyor, bir tarafı Avrupa, bir tarafı Asya. Türkiye'yi nasıl böyle bir sınıflandırmaya tabi tutabilirsiniz? O bakımdan bizim değerlerimiz, geçmiş değerlerimiz gelecekteki barış, huzurun hakim olacağı yeni bir dünya inşası için en önemli birikimimizdir, kaynağımızdır."
Başbakan Yıldırım, etkinliğin küresel barışa, kardeşliğe katkı sağlayacağı inancını dile getirerek, konuşmasını "TRT World'ün dünyanın sesini, değişik kaynaklardan, kaynağın gerçek merkezinden dünyaya duyuran önemli bir haber mecrası olarak yayın hayatına devam edeceğine inanıyorum. Ben şu prensibi çok önemsiyorum, eğer toplumlarınıza, yönettiğiniz ülkelere, insanlığa karşı saygın olmaya devam etmek istiyorsanız, 3 şeye dikkat edeceksiniz. Bir önce siz bileceksiniz, önce toplumla siz paylaşacaksınız ve daima doğruyu söyleyeceksiniz. Bunlara riayet ederseniz hem ülkenize hem insanlığa büyük hizmet etmiş olursunuz." sözleriyle tamamladı.
TRT World'ün güncel, kültürel, politik, ekonomik ve sosyal çıkmazlara çözümler aramak amacıyla bu yıl ilk kez düzenlediği forumun açılışına, Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Mehdi Eker, Başbakanlık Müsteşarı Fuat Oktay, Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Prof. Dr. Gülnur Aybet, İstanbul Valisi Vasip Şahin, Nahda Hareketi Kurucusu Raşid Gannuşi, TRT Genel Müdürü İbrahim Eren, Afroamerikan Müslüman siyasi temsilci ve insan hakları savunucusu Malcolm X'in kızı Ilyasah Shabazz ile alanında uzman yerli ve yabancı akademisyen, gazeteci, sivil toplum kuruluşları ile düşünce kuruluşu temsilcileri katıldı.