Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz, Sağlık Bilimleri Üniversitesinin Haydarpaşa yerleşkesinde düzenlenen "Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane" sohbetlerinin ilk konuğu oldu. Çanakkale Savaşı şehitlerine atfedilen ilk programda Yılmaz, aynı binada daha önce hizmet veren Haydarpaşa Lisesinden mezun olduğunu belirterek, etkinliğe katılmaktan duyduğu memnuniyeti dile getirdi.
Okuduğu dönemde Haydarpaşa Lisesinde sınıf mevcudunun 70 olduğunu kaydeden Yılmaz, bugün ise derslik başına düşen öğrenci sayısının 30´un altına düştüğünü ifade etti.
80 yılda yapılan derslik sayısına denk derslik yapıldı
Eğitimde kaliteyi artırabilmek için derslik başına düşen öğrenci sayısı ile öğretmen başına düşen öğrenci sayısının azaltılması gerektiğini belirterek, Türkiye´nin bu konuda iyi bir mesafe kat ettiğini ifade eden Yılmaz, "Bunun için sadece bizim dönemimizde 270 binin üzerinde derslik yapıldı. Yani 80 yıllık Cumhuriyet dönemini bir alın, 80 yılda Cumhuriyet döneminde yapılan derslik sayısına denk bir derslik yaparak, evlatlarımıza bizim aldığımız eğitimden daha iyi bir eğitim vermeye çalıştık. Yine bir başka husus, daha kaliteli eğitim vermek adına deniliyor ki, daha kaliteli eğitim vermek için mutlaka öğretmen başına düşen öğrenci sayısının da az olması lazım. Derslik başına düşen öğrenci sayısı az olacak, öğretmen başına düşen öğrenci sayısı da az olacak. Yine 30´ların üzerindeyken şimdi 15, 16, 20´nin altına düştü. Şu anda 560 binin üzerindeki öğretmeni, bizim dönemimizde atadık. Gördüğümüz her 3 öğretmenden 2´si bizim dönemimizde atandı." diye konuştu.
Doğu ve Güneydoğu´daki öğretmen problemine değinen Yılmaz, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Mesela Muş´ta 1 yılda 3 bin 500 öğretmen atamışız, ertesi yıl 2 bin 750´si geri dönmüş. Geriye 500-600 öğretmen kalıyor. Eğer bir öğretmen bir öğrencisiyle 1 yıl kalıyorsa, o öğrencinin ailesini tanıyabilir mi? Kardeşlerini tanıyabilir mi? Kardeşlerinin problemi var mı, evde engelli var mı yok mu? Varsa, çocuğun durumunu engeller mi engellemez mi? Çocuğa bir oda ayrılmış mı ayrılmamış mı? Bunu bilmesi gerekir. Kendisinden başka okula giden, liseye giden, ortaokula giden veya üniversiteye giden veya küçük olan kardeşi var mı? Babası hangi eğitimi almış, kazancı ne? Yani aile, normal değirmeni çevirebiliyor mu? Bunu bilmesi lazım. Kendi evladını nasıl tanıyorsa, bir öğretmen de kendi öğrencisini o kadar tanıması lazım. Bir yıl kalarak bu olur mu? Olmaz. Eğer siz öğretmeni doğrudan kadrolu öğretmen yaparsanız, bir şekilde ailevi sebeplerle, sağlık sebepleriyle yani yasada belirtilen sebeplerle mutlaka batıya geliyor, kimse kalmıyor. Hatta orada bizim eylülde atadıklarımız sözleşmeli öğretmen, şubatta atadıklarımız onlar kadrolu öğretmen. Bir öğretmen dedi ki ben şubatta atandım. Ne kadar kalacaksın diye sordum. Gelecek yıl Samsun´a gideceğim dedi. Nasıl gideceksin Samsun´a? Eşim orada dedi. Türkiye´nin dört bir tarafında eğitimin kalitesini artırmak lazım. Bu kaliteyi artırabilmek için de öğretmenleri orada tutabilmek lazım. Yoksa öğretmenler bizim kardeşlerimiz, bizim evlatlarımız. Biz onları sıkıntıya sokacak bir iş ister miyiz ama bize de emanet edilmiş bir görev var. Nedir o görev? Aldığımız Türk Milli Eğitimini daha kaliteli bir hale getirebilmek. Daha kaliteli bir hale getirebilmek için de öğretmeni mutlaka Güneydoğu´da, Doğu´da tutabilmeniz lazım. Bunun için bir yasa çıkardık. Öğretmenler en az dört yıl sözleşmeli öğretmen olarak kalacak bulunduğu yerde ve eşi de varsa, eşi de öğretmene tabi olacak."
Öğretmenler dört yıl sonra kadroya alınacak
Bundan sonra Doğu ve Güneydoğu´ya gönderilen öğretmenlerin 4 yıl orada kalacağını, her yıl performans değerlendirmesi yapılacağını ve dört yılın sonunda kadroya alınacaklarını aktaran Yılmaz, mülakat konusunda yapılan eleştirilere de şöyle yanıt verdi: "Mülakatla alırken eşinizi dostunuzu kardeşinizi alıyorsunuz, torpil işliyor gibi suçlamalar var. Milli Eğitimin başarıya ulaşmasında en çok memnun olacak kimse benimdir, değil mi? Milli Eğitim başarısız olursa kime soracaktır? Öncelikle Başbakan ve Milli Eğitim Bakanına. Türkiye de, bu üzerilerine almış oldukları emaneti hakkıyla götüremediler, diyecektir. Eşiniz, dostunuz, kardeşiniz bile olsa, dükkanı batırırsa dükkanı ona emanet etmezsiniz? Dolayısıyla kardeşiniz dahi olsa, batıracaksa siz ´kusura bakma, teşekkür ediyorum kardeşim ama bu dükkanı sana teslim edemem´ dersiniz. İşi ehline vermezseniz, o verdiğiniz kimseye iyilik yapmıyorsunuz. Siz hem o kişiye hem de ülkenin geneline sıkıntı ve problem oluşturuyorsunuz. Bizim inancımızda vardır, emaneti ehline verme. Eski usulde nasıl oluyordu? KPSS sınavına giriliyordu. Test a, b, c, d, bildiniz, ister 80 aldınız ister 90 aldınız. Sadece bu 80 ve 90´a bakılarak bir öğretmen atansa doğru yapılmış olur mu? Olmaz diye, düşünüyoruz. Niçin? Öğretmenlik anladığını, anlatabilmedir. Öğretmenlik, beden dilini kullanabilmedir. Öğretmenlik karşı taraftakini ikna edebilmedir. Sadece bir test dolduraraktan aldığınız puan, anladığını anlatmaya yetmez. Bilginize yeter ama anladığınızı anlatmaya yetmez. Beden dilini kullanabiliyor mu, buna yetmez. Hatta bununla ilgili kanunu çıkarırken, Milli Eğitim Komisyonununda bir muhalefet partisi milletvekili dedi ki ´Bunlara psikoteknik rapor da talep edilmesi gerekir´. Aslında bu da doğru ve yerinde bir talepti. Bakın şimdi otobüs şoförlerine ehliyet verilirken, bu rapor da isteniyor. Dolayısıyla da günümüzde öğretmenlerin hakkıyla, liyakatıyla, ehliyetiyle bu görevi yapabilmesi için daha ilave unsurların da aranması gerekir diye düşünüyorum."
Her çocuk bir değerdir
Bakan Yılmaz, uzaktan eğitim metoduyla öğretmenlere yönelik hizmet içi eğitim vereceklerini kaydederken, her çocuğun bir değer olduğunu ifade eden Hint yapımı "Her çocuk özeldir" isimli filmi izlemelerini de tavsiye etti.
Öğrencilerin her birinin bir altın, birer cevher olduğunu kaydeden Yılmaz, "Öğrencilerimizle öğretmenlerimizi bir araya getirdiğimizde Türkiye´nin eğitimini çok daha iyi bir noktaya götüreceğiz" dedi. Türkiye´nin geleceğinden çok umutlu olduğunu ifade eden Yılmaz, "Çünkü ben eğitim camiamızı biliyorum, öğrencilerimizi biliyorum, öğretmenlerimizi biliyorum. Türkiye´nin 2002´deki durumunu biliyorum. Benim okuduğum dönemdeki durumu biliyorum. Hamdolsun çok iyi. Bizim dönemimizde 10 bin nüfuslu bir ilçeydik ve bir tane lise, ilçede yoktu. Benim ağabeyim lise olmadığı için Kayseri Lisesinde okudu, bir başka ağabeyimiz de Sivas Lisesinde okudu. İlçelerde dahi lise olmayan bir dönemden şimdi ilçelerin hepsinde lise var hatta bir çok tür lise türü var. Meslek lisesi, imam hatip lisesi var, Anadolu lisesi var, bunun dışında beldelerde de var. Şimdi taşımalı eğitimle de eğitime fırsat eşitliğini sağlamak için de birçok imkanlarımız var." diye konuştu.
Milli Eğitim Bakanı Yılmaz, bakanlıklarının "ücretsiz ders kitabı dağıtımı", "şartlı eğitim yardımı", "taşımalı eğitim", "okul sütü", "mesleki eğitim", "çıraklık eğitimi", "engelli öğrencilerin eğitimi" gibi çalışmalarını da aktardı. Yılmaz, "2002´de bunlar var mıydı? Kesinlikle yoktu. Eksiğimiz olabilir, Mevlana´nın güzel sözü var onu söylerim, 100´de ısrar etme 90 da olur, insan dediğinde noksan da olur. Bizim hükümetimizde de eksikler, hatalar olabilir ama iddiamız şu; geçmişle kıyasladığınızda her alanda çok çok daha iyiyiz ama almamız gereken mesafe olduğunun da farkındayız." ifadelerini kullandı.
Bakan Yılmaz, daha sonra Sağlık Bilimleri Üniversitesine dereceyle giren öğrencilere onur belgesi verdi. Yılmaz, okulda açılan "Mekteb-i Tıbbiye-i Şahane Sergisi"ni de ziyaret etti.