Cumhuriyet Gazetesi'nin haberine göre
Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı, kamuda türbana özgürlük eylemi ile ilgili olarak “sadece durum tespiti yaptıklarını” belirtirken, “Yasal düzenleme ile serbestleştirilmesi, özgürleştirilmesi gerektiğini düşünüyorum” dedi. Okulda mescit tartışmalarıyla ilgili olarak “Toplumsal ihtiyaç olabilir. Bütün bunların hepsinin doğal akışına bırakılmasından yanayım” diyen Avcı, yaklaşık 300 bin atanamayan öğretmen için “Sağlık Bakanlığı’nın, Maliye Bakanlığı’nın ve Adalet Bakanlığı’nın önerileri var. Adaylarımızı bu kurumlarda ve başka alanlarda da iş bulabilir hale getirecek birtakım istihdam politikaları, eğitim politikaları üzerinde çalışılıyor” açıklamasını yaptı. Liseye devam etmeyen öğrencilere yeni sistem gereği diploma verilmemesiyle ilgili olarak da Avcı, “Devam etmek zorundalar. Etmiyorlarsa alamayacaklar. Yoksa işin ucunu alamayız” dedi.
Bakan Avcı, göreve geldikten sonraki ilk kapsamlı röportajını Cumhuriyet’e verdi. Avcı’nın Türkiye’nin eğitim gündemine ilişkin sorulara verdiği yanıtlar şöyle:
Diploma verirsek önünü alamayız: 2011-2012 eğitim öğretim yılında ilköğretimden mezun olan tüm öğrencilerimizin bu öğretim yılında 9. sınıflara kayıt olması zorunlu. Ancak daha sonra farkına vardık ki 70 bin civarında öğrencimizin herhangi bir okula kaydı gerçekleşmemiş. Bunun üzerine 7 Mart 2013 tarihinde bu kapsamda bulunan tüm öğrencilere ulaşılması, bu çocuklardan örgün ortaöğretim kurumlarına devam etmek isteyenlerin 2013-2014 eğitim öğretim yılından geçerli olmak üzere kayıtlarının yapılması, devam etmek istemeyenlerin ise açıköğretim liselerine kayıtlarının yapılması yönünde talimat verilmiştir. Bunun üzerine şu an itibarıyla 1799 öğrencimiz örgün ortaöğretim kurumlarımıza, 26 bin 700 öğrencimiz ise yaygın (açıköğretim) eğitim kurumlarımıza kaydedilmiş durumdadır. Yasa diyor ki, “sekizinci yıldan sonra çocuklar kaçmasın” diye, diploma verilmez. İlkokuldan sonra da, ortaokuldan sonra da diploma yok. Bunlar devam etmek zorundalar. Etmiyorlarsa alamayacaklar. Yoksa işin ucunu alamayız.
‘Özel’ liselere merkezi sınav: Herkes kendi oturduğu yere yakın bir yerde bir Anadolu lisesi bulma şansına sahip. Nüfusu az ve dolayısıyla bir Anadolu lisesi açamadığımız yerleşim birimlerinde de çok programlı liseler hizmet verecek. Dolayısıyla adrese dayalı kayıt ile kaydolacaklar için bir sorun yok. Ama onun dışında, bazı özel okullar var. Sadece İstanbul’da Galatasaray, Kabataş gibi çok bilinen liseler değil; Ankara’da Atatürk Lisesi, İstanbul’da Kadıköy Anadolu Lisesi, Eskişehir Anadolu Lisesi. Bunun gibi, bazı okullar, diğer Anadolu liselerine göre daha fazla rağbet görebiliyor. Bunlara yönelik aşırı talebi adrese dayalı kayıtla yönetemeyiz. Dolayısıyla bu okullar için, SBS kadar büyük bir rağbet olmayacağını zannettiğimiz bir seçme sınavı gerekecektir. Hepsinin, sınava ek olarak hangi özellikleri arayarak öğrenci seçecekleri gibi konular acilen çözmeye çalıştığımız sorunlar. Galatasaray sen şundan alacaksın, Kabataş sen şundan alacaksın demek yerine, biz bir sınav yaparız, ağırlıklı olarak dört yıllık müfredata dayanır, SBS gibi olmaz. Puan türlerine göre okullar kendi öğrencilerini seçebilirler. Özel okullar da bundan yararlanabilir.
‘Yönetmelik değişmeli’
Memur sendikalarının başlattığı sivil itaatsizlik tüm kamu kuruluşlarını ilgilendiriyor. En çok kamu çalışanı da bizde olduğu için en çok bizi ilgilendiriyor gibi gözüküyor. Sivil itaatsizlik eylemi ile ilgili biz şu an sadece durum tespiti yapıyoruz. “İşin boyutlarını, arkasında önünde ne var, yasal düzenleme ile bütün bu sorunlar ortadan kalkabilir mi?” Şu anda tartamadığımız için durumu tespit ediyoruz. Kendi kişisel kanaatim de olabildiğince özgürlükçü davranmanın herkesin yararına olduğunu düşünüyorum. Yasal düzenleme ile serbestleştirilmesi, özgürleştirilmesi gerektiğini düşünüyorum.
YÖK’ü de rahatsız ediyor
Başbakanlık’ta kıyafet yönetmeliği ile ilgili bir çalışma grubu oluşturuluyor. Mesele baştan ele alınacak. Benim beklentim, yapılacak çalışmada taslağın çok fazla belirleyici olmaması. Bizzat hazırlayanları da rahatsız eden konulardan biri merkeziyetçi yapıyı daha da güçlendiren bir taslak olması. Her üniversitenin kendi koşullarına göre yönetmeliklerini yapabileceği, buna imkân veren bir çerçeve yasaya ihtiyacımız var. Çünkü 150 yıllık Boğaziçi, 250 senelik İTÜ var. Yeni kurulan üniversitelerle karşılaştırılamayacak türden üniversiteler. Şeyh Edebali Üniversitesi ile Selçuk’u, Erzurum Atatürk’ü karşılaştıramazsınız. Her üniversitenin öğretim üyesi istihdam koşullarını kendilerinin belirlemesine imkân vermemiz lazım. Öte yandan, yeni kurulmuş üniversitelerin de merkezi bir yapı tarafından korunup kollanmaya ihtiyaçları var. Her üniversitenin kendi düzenleme yetkisine imkân verecek yönetmelikler yasa konusu olmamalı.
Sansür şikâyetleri azaltacak
Talim Terbiye Kurulu’nda yeni kitap yazımı için oluşturulan panel sistemi her türlü suiistimali önlemeye ve mümkün olanın en iyisini seçmeye yönelik tedbirler içeriyor. Bu doğru bir sistemdir. Zaten mekanizma işlemeye başladığı zaman sansür türü şikâyetler asgariye inecektir. Aldığınız bir dörtlük içinden bir mısrayı çıkarıyorsanız; hatta Molla Kasım’ı da sollayıp, bazı mısraları kafanıza göre değiştiriyorsanız, çok ayıp. Gerçekten ünitenin kısıtlarına uyarak alıyorsan, değişiklik yapma.
İşsiz öğretmene ikinci adres
Atanamayan öğretmenler sorun olmaya devam ediyor. 300 bine yakın atanamayan arkadaş var. Bütün dersliklerimizi ideal seviyeye ulaştırsak, sınıflarımızı 30 kişi ile sınırlandırsak bile ihtiyaç duyduğumuz öğretmen sayısı 175 bin civarında. Sağlık, Maliye ve Adalet bakanlıklarının önerileri var. Eğitim veya fen edebiyat fakültesinden mezun olmuş adaylarımızı bu kurumlarda ve başka alanlarda da iş bulabilir hale getirecek birtakım istihdam politikaları, eğitim politikaları üzerinde çalışılıyor. Öğretmen olmak istiyor, müracaat etmiş atanamamış. Sağlık Bakanlığı da “Benim sağlık sektöründe şu, şu alanlarda nitelikli elemana ihtiyacım var. Bu arkadaşlar belli bir eğitimden geçirilerek, 6 aylık, 3 aylık, 1 senelik, ben onları sağlık sektöründe değerlendirebilirim” diyor. Aynı şekilde bir ön-eğitimden geçtikten sonra Maliye Bakanlığı’nda ve başka bakanlıkların teşkilatlarında da değerlendirmenin yollarını arıyoruz. Yani kurumlara bağlı çeşitlendirilmiş formasyon gibi.
Başörtülü Pengueni medya şişirdi
“Kitsch” (banal), her yerde “kitsch”tir. “Masal kitabında penguene başörtüsü takıldı” diye bir haber yapıldı. Orijinal baskısında olan, yani yabancıların yaptığı bir şeymiş. Bizdeki başörtüsü kültürü ile ilgisi yok. Ama bu bir süre köpürtüldü. Bunlar hakikaten içerik olarak “kitsch”, bunların haberleştirilmesi de “kitsch.”
Öğretmenin itibar sorunu
Doğu ve Güneydoğu’daki öğretmenlerin özellikle lojman sorunları var. Gittikleri yerlerde elverişli olmayan koşullarda barınıyorlar. Özellikle de kadın öğretmenler için. Batıda da pek çok köyde, kasabada lojman ihtiyacımız var. Lojman en önemli önceliklerimizden birisi. Öğretmenlerin sosyal faaliyetlere, sinemaya, tiyatroya, kitaba, tatile ayırabilecekleri ek gelir kaynaklarına ihtiyaçları var. Maliye Bakanlığı ile çalışmamız gerekiyor. Öğretmenlerin maddi koşullarını mesleki itibarlarını da göz önüne alan bir seviyeye getirmemiz lazım.
'Değişim zaman alır’
Ortaokulda aldıkları sınıf geçme notlarını; zaman içinde, ders dışı etkinliklerdeki performanslarını gösteren öğrenci portfolyosundaki değerlendirmeleri de hesaba katan öğrenci seçme mekanizmaları geliştirilebilir. Tabii bunların hemen yarın uygulanması mümkün değil. Şu anda okuyan çocukların ders dışında gerçekleştirdikleri spor, sanat, kültürel, sosyal etkinlik türünden başarıları ölçmek, puanlamak ve değerlendirmelere katmak bu koşullarda çok zor. Uzun vadede, gerçekten 4 yıl boyunca alınan bütün derslerin bir şekilde sınavla değil, yıl içindeki performanslarını, kayıtlarını hesaba katarak değerlendiren bir sistem kurmaya çalışıyoruz. Çocuğun ortaokuldaki performansını, başarılarını veya başarısızlıklarını hesaba katmasını öngördüğümüz, yönelmek istediği alana ilişkin eğilimlerini ölçecek bir sınav olsun istiyoruz.
memurlar.net