YÖK Kanununun 35. maddesi ve ilgili yönetmelik gereğince görevlendirilen araştırma görevlilerinin problemlerini ve çözüm beklentisini içeren bir ortak metin hazırlandı.
Üniversitelerde 35. Madde Kapsamında Lisansüstü Eğitim Yaptığı İçin Hukuksuz Bir Mecburi Hizmet Kıskacında Tutulan Araştırma Görevlilerinin Feryadı
Araştırma Görevlisi; üniversitelerde bilimsel araştırma yapan, eğitim-öğretime yardımcı olan, akademik çalışmalar yaparak aldığı doktor veya doçentlik gibi ünvanlarla öğretim üyeliğine yükselebilen akademik kadronun en altındaki bilim çalışanıdır. 1992’lerden bu yana kurulan yeni üniversitelerde birçok Araştırma Görevlisi görev almaktadır. Ancak her üniversite her alanda lisansüstü eğitim verecek yetişmiş öğretim üyesi kadrosuna sahip olamadığı için, Araştırma Görevlileri bu imkâna sahip üniversitelere gidip, yüksek lisans ve doktora eğitimi yapmak zahmetiyle karşı karşıyadırlar. Lisansüstü eğitim, bir taraftan insana akademik yükselme imkânı sağladığı için bir hak olarak görülmekteyken, öte taraftan da Araştırma Görevlisinin asıl görevi lisansüstü eğitim yaparak öğretim üyeliğine yükselme olduğu için bu açıdan da bir görev olarak karşımıza çıkmaktadır. Ülkemizin eski (geleneksel) tip yöneticileri genelde hak olarak görülen bir şeyi alt kadrodan birine pek severek vermek istemezler ama görev olarak görülen bir şeyi de çekinmeden alt kadroya yüklemekten kaçınmazlar. Bu yüzden bir hak olarak gördükleri lisansüstü eğitimi Araştırma Görevlilerine adeta zorlanarak ve lütuf eseri olarak bahşederlerken; hukuken uygulama imkânı olmadığı birçok yargı kararıyla tespit edilen “mecburi hizmet yükümlülüğünü” de 35. Madde kapsamında lisansüstü eğitim yapan Araştırma Görevlilerinin sırtına severek bir görev olarak yüklemektedirler.
Bu bağlamda yeni olan kendi üniversitesinde lisansüstü eğitim imkânı olmayan Araştırma Görevlileri bir başka üniversiteye lisansüstü eğitim yapmak için görevlendirilmektedirler.Araştırma Görevlileri bu eğitimleri sırasında yapacakları kamu hizmeti karşılığı gittikleri üniversiteden maaşlarını almaktadırlar.
Ancak bu şekilde görevlendirilen Araştırma Görevlileri, 2547 sayılı yasanın 35/3. maddesi ve “Bir Üniversite Adına Bir Diğer Üniversitede Lisansüstü Eğitim Gören Araştırma Görevlileri Hakkında Yönetmeliğin” 4/4. maddesi uyarınca mecburi hizmet yükümlülüğü altına sokulmakta ve taahhüt-kefalet senedi imzalamak zorunda bırakılmaktadırlar.
Hâlbuki tüm kamu çalışanlarının temel yasası hükmünde olan 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun ek-35. maddesiyle yurtiçi görevlendirmelerde böyle bir mecburi hizmetin söz konusu olmadığının altı çizilmektedir. Ayrıca yasa maddesi kamu çalışanına böyle bir yükümlülüğün kaldırılması için idareye başvurma hakkı ve idareye de bu yükümlülüğü ve bundan doğan tazminat borçlarını herhangi bir işleme gerek duymaksızın kaldırma görevini vermiştir.
Üniversitelerdeki mecburi hizmet uygulaması, temel yasa olan 657 sayılı DMK’nun ilgili hükmüne aykırı olarak, yönetmelik düzeyindeki maddelere dayandırılmaktadır. Oysa hukuk usulünün temel prensiplerine göre hiçbir yönetmelik maddesi kanun maddesine aykırı olmamalıdır. Maalesef gerek maksadı aşan şekilde elindeki personeli kaçırmama düşüncesi gerekse keyfi olarak kamu çalışanını engelleme hevesi ile üniversite yönetimleri, başta anayasanın angarya yasağı ile eğitim ve çalışma hürriyetini garanti altına alan maddelerine; 657 sayılı DMK ek-35. maddesine; yargı mercilerinin karar ve içtihatlarına; Başbakanlık Devlet Personel Başkanlığının 11.07.2011 tarih ve 12387 sayılı ile 25.08.2011 tarih ve 17013 sayılı yazılarıyla Danıştay’ın bu konuda Araştırma Görevlileri lehinde yaptığı içtihatlara iştirak ettiğini YÖK’e bildirdiği görüş yazısına; ILO sözleşmelerine ve kamu yararına aykırı davranmakta ısrar etmektedirler.
Örnek olarak üst idari yargı merciinin (Danıştay’ın) verdiği bu yöndeki içtihat kararı şöyledir:
“657 sayılı Devlet Memurları Kanunun ek-35. maddesiyle getirilen düzenlemeyle kamu kurum ve kuruluşları tarafından yurtiçinde okutulan öğrencilerle ilgili olarak 2547 sayılı yasanın 35/3. maddesinin ve Bir Üniversite Adına Bir Diğer Üniversitede Lisansüstü Eğitim Gören Araştırma Görevlileri Hakkında Yönetmeliğin 4/4.maddesinin mecburi hizmet yükümlülüğü ve tazminat sorumluluğuna ilişkin hükümlerinin uygulama olanağının kalmadığı anlaşılmıştır.” (Danıştay 8. Daire Karar No:2007/2699)
Aşağıda bir ülkenin beyni sayılan Araştırma Görevlilerine nasıl bir hukuksuzlukla “Mecburi Hizmet” anlayışının uygulandığı ve ortaya çıkan diğer hukuksuzluklar maddeler halinde verilmektedir.
1. Araştırma Görevlileri, 1998’den beridir üniversitelerinde lisansüstü eğitim imkânı bulamayınca kendi başlarına diğer üniversitelerdeki lisansüstü eğitime doğrudan başvuramamaktadır. Hâlbuki durumu uygun herhangi biri dilediği üniversiteye lisansüstü eğitim için başvurabilmektedir. Asıl görevi lisansüstü eğitim yapmak olan Araştırma Görevlileri ise bu özgürlükten mahrum bırakılmaktadırlar. Hala daha enstitüler Araştırma Görevlilerinden, herhangi bir üniversitede çalışmadıklarını taahhüt etmelerini ve aksi ispatlanırsa lisansüstü eğitim haklarından vazgeçeceklerini yazılı olarak beyan etmelerini istemektedir. Araştırma Görevlileri, o tarihten beridir YÖK’ün merkeziyetçi ve tek elden kontrolcü tutumundan kaynaklanan çeşitli tarih ve sayılı yazılarıyla 35.Madde, ÜNİP veya ÖYP’ye mahkûm edilmektedirler.
2. Araştırma Görevlileri kişisel çabalarıyla bu engeli aşıp başvuruda bulunsalar dahi üniversiteler mülakat sistemini kullanarak adam kayırmacılık yaparak engellenebilmektedirler.
3. Bu yüzden lisansüstü eğitime başlayamayan Araştırma Görevlileri lisansüstü eğitime başlamadıkları için hem işten atılma tehdidi altında kalmakta hem de asıl görevleri dışında, memur ve hizmetlilerin görev alanına giren ama kendileri için angarya olan fuzuli işlerle uğraştırılmaktadırlar.
4. 35. Madde ile görevlendirmeyi kabul eden Araştırma Görevlileri; sivil kurumlar olan üniversiteler tarafından, 28 Şubat sürecinden beridir tıpkı askeri liseler ve harp okullarında olduğu gibi rektörlüklerce üstün kamu gücü kullanarak şartları tek taraflı olarak hazırlanan ağır, haksız ve ölçüsüz kefalet ve taahhüt senedi imzalamak zorunda bırakılmaktadır. Başarısızlık durumunda ya da başka bir üniversiteye/kamu kuruluşuna (istifa ederek veya müstafi sayılarak) geçişte bile yüklü ve haksız tazminat davalarıyla karşı karşıya bırakılmaktadırlar. Araştırma Görevlilerinin lisansüstü eğitimleri sırasında yürüttükleri kamu görevi (danışmanlık, gözetmenlik, sınav hazırlama-uygulama-değerlendirme, derse girme, laboratuarda uygulama yaptırma, akademik ve sosyal etkinliklerde görev alma vb.) karşılığı aldıkları maaşlar dahi faizleriyle ve fahiş katlarıyla geri alınmaya çalışılmaktadır. Bu arada kefalet senedine kefil olanlarda aynı gaddar ve hukuksuz tutumdan nasibini almaktadırlar. Çoğu Araştırma Görevlisinin ailesi dağılmakta, psikolojik, sosyal ve ekonomik olarak çökertilmektedirler. Bu senetleri imzalamayan Araştırma Görevlileri lisansüstü eğitime gönderilmemekte ve iş hayatlarını asıl görev amaçlarının dışında angarya ve fuzuli işlerle vakitleri geçirtilerek, akademik eğitimleri ve yükselmeleri engellenmektedir.
5. Lisansüstü eğitime gönderilenler başarısız olurlarsa ki bu da eğitimin doğasında vardır, derhal işten atılarak yüklü senet ve tazminat borçları altına sokularak hayatları karartılmaktadır.
6. Hâlbuki kendi üniversitesinde lisansüstü eğitim yapma imkânı bulan Araştırma Görevlileri veya bireysel çabalarla başka üniversitelerde lisansüstü eğitim yapma imkânı bulan, Okutmanlar, Öğretim görevlileri ve Uzmanlar bu tür uygulamaların hiç birine muhatap olmamaktadırlar. Başarısızlık durumunda ya da başarılı olup da başka bir üniversiteye/kamu kuruluşuna geçmek isteyenler ya muvafakatle veya istifa yoluyla diledikleri kuruma geçebilmek imkânına sahiptirler. Aynı kadroda görev yapan insanlar arasında oluşturulan bu ayırımcılık ve adeta birilerini kurban seçme işleminin hiçbir vicdana ve insafa sığmadığı açıktır.
7. Lisansüstü eğitimde başarılı olanlar kendi üniversitelerine döndüklerinde eğitimleri gereği hak ettikleri bir üst kadro olan yardımcı doçentliğe atanmamakta, ataması çeşitli bahanelerle geciktirilmekte ve Araştırma Görevlisi kadrosunda angarya işlerle uğraştırılıp akademik yükselmeleri engellenmektedir.
8. Her türlü maddi ve manevi zorluğa rağmen üniversitesinden, evinden ve ailesinden kopup yeni bir üniversiteye 35. madde kapsamında gidip orada yeni bir çevreye, farklı bir ortama adapte olma, kendini kabul ettirme veya kabul görme gibi çeşit türlü meşakkatle lisansüstü eğitimini tamamlayıp asıl üniversitelerine dönen Araştırma Görevlilerine üniversite yönetimleri hak ettikleri üst kadroyu öncelikle vermeleri gerekirken, maalesef üniversitlerimiz bu konuda da sınıfta kalmıştır. 35. madde kapsamında olan Doktor ünvanlı Araştırma Görevlileri çeşit türlü bahanelerle yıllarca bekletilmekte ve hatta onların öğrencisi durumundakiler ise hızlıca üst kadroya atanmaktadırlar. Oysa kendi üniversitelerinde lisansüstü eğitim olanağı bulan yaşıtlarına göre onca maddi-manevi sıkıntıya göğüs gerip 35. madde kapsamında lisansüstü eğitimini tamamlayanlara öncelik verilerek üst kadroya atanmaları gerekmektedir. Bu konuda olumsuz tavır takınan üniversite yönetimleri, Doktor Araştırma Görevlilerine adeta neden bu ülkede akademik çalışma yapıp, doktor olup doçent olup canımızı sıkıyorsunuz demektedir.
Hak ettiği üst kadroya atanmayan, bulunduğu üniversitedeki akademik-ekonomik-sosyal imkânsızlıklardan veya başta ailevi nedenler (eş durumu, çocukların eğitimi) gibi başkaca sebeplerden dolayı başka üniversitelerde arayışa giren ve Yardımcı Doçentlik kadrosu bulan Doktor Araştırma Görevlilerine muvafakat verilmemekte, evrakları sümen altı edilmekte, işlemleri sürüncemeye bırakılmakta, bezdiri-yıldırı (mobbing) uygulanmakta, zamanları boşa harcanmaktadır. Emsal yaştaki arkadaşları profesör, dekan rektör olurken kendileri “Araştırma Görevlisi Doktor” veya “Araştırma Görevlisi Doçent Doktor” olarak yıllarca bekletilen nice akademisyen mevcuttur. Sonuçta Araştırma Görevlilerinin muvafakat talepleri ve üniversitelerce var olduğu ileri sürülen Araştırma Görevlilerinin mecburi hizmetlerinin nakil talepleri ret edilerek eğitimlerinin ve kadrolarının gereği olan akademik yükselmeleri hukuksuzca engellenmektedir. En azından şu anda bile iki ayrı üniversitede mecburi hizmet kıskacında tutularak evli ve resmi nikahlı karı-koca Araştırma Görevlilerinin bir ilde, bir üniversitede bir araya gelmelerini muvafakat vermeyerek engelleyen ve anayasal garanti altında olan aile bütünlüğüne de ciddi zarar veren üniversitelerin var olması insanın vicdanını sızlatmaktadır.
Hâlbuki madem üniversitelerce ve YÖK’ce mecburi hizmet vardır ve kişinin özgürce çalışmak istediği ve daha verimli olacağını düşündüğü yere muvafakatinin verilmesi idare hukukuna, Türkiyenin de altında imzası olan ILO sözleşmelerinin 29 ve 105 numaralı maddelerine ve iş gören haklarına uygundur, kamu yararı da bu yöndedir; basit bir muvafakat onayı ve mecburi hizmet nakli yapılsa, bütün bu karmaşa çözülecek ve bu hukuksuzluk ortadan kalkacaktır. Böylece akademisyenlerin, rektörlüklerin ve mahkemelerin zamanları boş yere harcanmamış olacak ve ülke zarara uğratılmaktan kurtulacaktır.
9. Yukarıda sayılan nedenlerle veya başkaca sebeplerden üniversitesinden istifa eden, müstafi sayılan ya da hiç üniversitesine dönmeyip başka üniversite/kamu kuruluşunda görev alan Doktor Araştırma Görevlileri hakkında haksız ve fahiş miktarlarda çok yüklü tazminat davaları açılmakta ve ülkenin öz kaynaklarıyla yetiştirilen önemli bir beyin gücü bu hukuksuz ve gaddar uygulamalarla ezilerek, bunun yanı sıra zaten haddinden fazla iş yükü olan yargı erki de fuzuli olarak meşgul edilerek ülke kaynakları israf edilmektedir.
10. Kimi Doktor Araştırma Görevlileri de çeşitli kademelerde bürokrat ve siyasileri devreye koyarak bu hukuk dışı uygulamalardan direkt kurtulmakta ve diledikleri üniversiteye sorunsuz geçebilmektedirler. Her ne kadar bir ülkemiz gerçeği olan bu davranışları, akademisyenlerin mecburiyet karşısında sergiledikleri düşünülse de bu konunun da ciddi bir ayırımcılığa neden olduğu açıktır.
Yukarıda maddeler halinde anlatılan uygulamaların her biri ayrı bir hukuksuzluk örneğidir. Hem anayasamızın angarya yasağı başta olmak üzere temel hükümlerine; hem kişi haklarına; hem de ilgili yasaların ilgili hükümlerine (657 DMK Ek35.madde); kısaca yürürlükteki mevzuata açıkça aykırılık teşkil etmektedirler. Aşağıda da verilen onlarca yerel mahkeme kararına ve üst mahkeme içtihatlarına ayrıca Başbakanlık Devlet Personel Başkanlığının YÖK’e konuyla ilgili gönderdiği görüş yazısına rağmen; üniversiteler mecburi hizmet, taahhüt-kefalet senedi imzalattırma ve anlaşmazlık durumunda haksız, fahiş ve yüklü tazminat uygulamasıyla kıskaca aldıkları Doktor Araştırma Görevlilerini süründürmekte, yıldırmakta, enerjilerini tüketmekte ve onları, ailevi, sosyal ve ekonomik bunalımlara sokmakta ve akademik hayatlarını sonlandırmaktadırlar.
Hem Rektörlükler hem mahkemeler hem de akademisyenler bu hukuk dışı uygulamalarla meşgul edilerek ülke kaynakları boş yere heder edilmektedir. Son 3 kez çıkarılan af yasalarında Araştırma Görevlilerinin lisansüstü eğitimleriyle ilgili olarak uygulanan mecburi hizmet ve taahhüt-kefalet senedi kaynaklı tazminatlara devletçe kanunla af getirilmesi, hükümetlerin de bu zulmün farkında olduğunu göstermektedir.
Aslında Araştırma Görevlisinin idareyle izin, maaş, geliştirme ödeneği gibi sorunlar yaşamadan, kadrosuyla lisansüstü eğitim göreceği yere naklini ve böylece öğretim üyeliğine yükselebilmesi için uygulamaya konan 2547 sayılı yasanın 35. maddesi; 1998 yılından beridir yönetmelik düzeyinde uygulamalarla amacından saptırılarak tıpkı askeri liseler ve harp okullarında olduğu gibi tazminat sonucunu doğuran zorunlu hizmet yükleme ve zorunlu taahhüt-kefalet senedi imzalattırma ve de sonuçta tazminat ödettirme şekline dönüştürülmüştür.
Tüm bu hukuksuz, fahiş ve maksadı aşan uygulamalar göz önüne alındığında, ülkemizde hala daha eğitim ve çalışma özgürlüğü, kurumsallaşma, toplumsal demokrasi, evrensel hukuk ilkeleri, hukukun üstünlüğü, Avrupa Birliği normları, yasallık, şeffaflık ve kişi hakları yönünden ne kadar çok daha fazla çalışılması gerektiği anlaşılmaktadır.
Sonuç olarak talebimiz: Devletimizden, Hükümetimizden, Yüksek Öğretim Kurulu’ndan, Üniversite Yönetimlerinden; 35. Madde ile lisansüstü eğitim gören Araştırma Görevlileri olarak bizlerin ülkemiz için çalışmak ve üretmek istediğimizi, hatta hukuksuz olduğunu bildiğimiz halde mecburi hizmetten kaçmadığımızı, ancak yukarıda belirttiğimiz gibi YÖK ve üniversite yönetimlerinin mecburi hizmet yükümlülüğünü istismar ederek ve ayırımcılık yaparak akademik yükselmemizi ve kendimizce daha verimli olacağımıza inandığımız üniversitelere geçişlerimizi keyfi olarak engellenmelerine karşı olduğumuzu bilmelerini isteriz.
İlgililerden hem kamu düzeni hem de kamu yararı gereği bu konuya eğilmelerini, bu haksız ve zaten hukuken batıl olan mecburi hizmet uygulamasını acilen kaldırmalarını, hukuk tanımaz keyfi tutumla ve kulaktan dolma bilgilerle Araştırma Görevlilerinin akademik hayatlarını darbeleyen uygulamalarla ülke kaynaklarını boşa harcayanları ciddi şekilde uyarmalarını beklemekteyiz.
En azından çıkacak bir torba yasa içinde, bu hukuksuz mecburi hizmetten kaynaklanan tazminat yükümlülüklerinin yeniden ve süresiz affedilmesi için ya da böyle bir af çıkarılmayacaksa bile mecburi hizmet yükümlülüğünün muvafakat veya istifa yoluyla geçilen kamu kurumlarına naklini kolaylaştırması, serbest bırakması hatta otomatikleştirmesi için birer vatandaş olarak TBMM’den, hükümetimizden, tüm siyasi partilerden, milletin vekillerinden ve bürokratlardan çalışma beklemekteyiz. Saygılarımızla…
İMZA: 35. Madde Kapsamında Lisansüstü Eğitim Yapan ve Hukuksuz Bir Mecburi Hizmet Uygulamasının Kıskacında Akademik Hayatları Darbelenen Araştırma Görevlileri.
İMZA: 35. Madde Kapsamında Lisansüstü Eğitim Yapan ve Hukuksuz Bir Mecburi Hizmet Uygulamasının Kıskacında Akademik Hayatları Darbelenen Araştırma Görevlileri.
Yurtiçi Görevlendirmelerde Mecburi Hizmetin Olmadığına Dair Yargı Karar ve İçtihatları
a)1.Danıştay 8.Daire 13.02.2009 tarihli E.2008/7120, K.2009/1050kararı.
2.Danıştay 8.Daire 10.10.2008 tarihli E.2007/1869, K.2008/6016kararı.
3.Danıştay 8.Daire 07.05.2007 tarihli E.2006/5230, K.2007/2699kararı.
4.Danıştay 8.Daire 10.10.2007 tarihli E.2006/4441, K.2007/5224kararı.
5.Danıştay 8.Daire 14.02.2006 tarihli E.2004/6052, K.2006/587kararı.
6.Danıştay 5.Daire 20.12.2000 tarihli E.2000/5982, K.2000/3561kararı.
b)1.Tokat İdare Mah. 13.12.2011 tarihli E.2011/742, K.2011/87 kararı.
2.Antalya 3. İdare Mah. 30.11.2011 tarihli E.2011/1416 kararı.
3.Rize İdare Mah. 18.11.2011 tarihli E.2011/500, K.2011/616 kararı.
4.Erzurum 2.İdare Mah. 28.06.2011 tarihli E.2011/822 kararı.
5.Konya İdare Mah. 20.04.2011 tarihli E.2010/1892, K.2011/635 kararı.
6.Eskişehir İdare Mah. 14.10.2010 tarihli E.2010/368, K.2010/707 kararı.
7.Erzurum İdare Mah. 17.12.2009 tarihli E.2009/677, K.2009/1551 kararı.
8.Aksaray İdare Mah. 24.11.2009 tarihli E.2009/443, K.2009/848 kararı.
9.Aksaray İdare Mah. 30.10.2008 tarihli E.2008/369, K.2008/1609 kararı.
10.Konya İdare Mah. 13.07.2006 tarihli E.2006/1006, K.2006/1766 kararı.
11.Aydın İdare Mah. ………. …..tarihli E.2004/1115, K.2005/1154 kararı.
12.Sivas İdare Mah. 16.12.2003 tarihli E.2003/473, K.2003/1264 kararı.
13.Sivas İdare Mah. 10.06.2003 tarihli E.10.06.2003, K.2003/533 kararı.
14.Eskişehir İdare Mah. 12.03.2003 tarihli K.2003/214 kararı.
15.Aydın 1.İdare Mah. 18.11.2002 tarihli E.2002/265, K.2002/473 kararı
16.Manisa İdare Mah. 12.03.2002 tarihli E.2002/448, K.2003/214 kararı.
c)1.Yargıtay Hukuk Genel Kurulu E.2008/18-553 K.2008/563
2.Yargıtay 15.Hukuk Dairesi 16.01.2003 tarihli E.2002/5025 K.2003/203 kararı.
3.Yargıtay 18.Hukuk Dairesi 13.12.2005 tarihli E.2005/5785 K.11084 kararı.
d)1.Denizli 2.Asliye Hukuk Mah. 04.06.2010 tarihli E.2009/166 K.2010/216 kararı.
2.Ankara 27.Asliye Hukuk Mah. 27.02.2002 tarihli K.2002/122 kararı (16.01.2003 tarihli Yargıtayın E.2000/583 kararı ile onaylandı).
e)Başbakanlık Devlet Personel Başk.’nın 11.07.2011 tarih ve 12387 sayılı ile 25.08.2011 tarih ve 17013 sayılı görüş yazısı