Gelişmiş ya da gelişmekte olan ülkelerin yarattığı sermayenin kaynağı incelendiğinde, sömürgeler, ticaret yollarına hâkimiyet, savaşlar, elde edilen ganimetler, düzenli alınan vergiler, yeraltı ve yerüstü zenginliklerinin önemli bir etkiye sahip olduğu görülür. Ancak, yeraltı ve yerüstü zenginliklere sahip olmak, eğer teknoloji ile desteklenmiyorsa çok fazla anlam ifade etmez. Bor madeninin olması zenginlik kaynağıdır. Bu madeni işleyecek, mamul madde hâline getirecek bilgi ve teknolojiye sahip değilseniz ya madeni işleyemezsiniz ya da madeni işleyecek bilgi ve teknolojiye sahip ülkelerle, zenginlik kaynaklarınızı paylaşmak zorunda kalırsınız.
Arap ülkeleri petrol ve doğalgaz açısından zengin yeraltı zenginlik kaynaklarına sahiptir. Suudi Arabistan, hac hizmetleri dolayısıyla her yıl milyonlarla ifade edilen dini turizme ev sahipliği yapar. Katar’ın güçlü doğalgaz zenginlikleri ve inci ticareti, havacılık yoluyla elde ettiği gelir, ülkenin zenginliklerini arttırdığı gibi, halkın yaşam seviyesinin de yükselmesine neden olur. Japonya hiçbir yeraltı ve yerüstü zenginlik kaynağına sahip olmamasına rağmen gelişmiş ülkedir. Almanya’da güçlü yeraltı zenginliklerine sahip olmamasına rağmen her yıl dünyaya 18 milyon lüks araba satar. Amerika tarım açısından güçlü bir ülkedir. Petrol rezervleri de vardır. Ancak, silikon vadisinde üretilen, AR-GE yolu ile icat edilen ve mamul madde haline getirilip satılan ürünler ile tarımın dışında farklı bir alan ve sektör yaratması, Amerikan toplumunun refah düzeyinin artmasında etkili rol oynar. Apple’ın IPhone ve tablet sektöründe yarattığı çığır, yıllık olarak Amerika’ya hatırı sayılır bir gelir elde etmesinde etkili olmaktadır. Ayrıca AR-GE yoluyla savunma sanayisindeki yatırımlar, Amerika’yı silah ticaretinde zirveye taşımakta, uluslararası politikada oyun kurucu rolüne soyunmasında etkili olmaktadır. Wall Mart adındaki alışveriş merkezi, kuruluşu 1952 gibi yakın zamana dayanmasına rağmen, pek çok ülkeden altı kat daha zengin olduğu bilinmektedir. Elon Musk, elektrikli otomobil sektöründe yaptığı araştırmalarla, kaliteli otomobiller üretmekte, elektrikli otomobillerin akülerinin ömrünü uzatacak, daha uzun süre elektrikli otomobillerin hareket etmesini sağlayacak teknoloji için, Avustralya’da her gün onlarca akü patlatmaktadır.
AR-GE faaliyetleri ile ürün zenginleştiren ve orijinal ürünler ortaya koyan ülkelerin yanı sıra, Japonya, Güney Kore, Çin, Singapur gibi uzak doğuda bulunan ülkeler, inovasyon yoluyla ürün farklılaştırmakta ve ihracat kalemlerinde artış yaratmaktadırlar. İnovasyon merkezli AR-GE ve üretim, ülkelerin cari açığını kapatma sürecinde etkili olmakta, bu yolla elde edilen gelir, eğitim, sağlık, savunma ve AR-GE alanlarına harcanarak sinerji yaratılmaktadır.
Almanya otomobil sektöründe açtığı çığırı ev aletlerinde, ilaç ve deterjan sektöründe de devam ettirmektedir. Covid-19 salgın sürecinde Biontech aşısını geliştiren Prof. Dr. Uğur Şahin ve Dr. Özlem Türeci, geliştirdikleri aşı sayesinde dünyanın 493’üncü zengini olmuşlardır. Biontech aşısının ihracatı ile Almanya iyi bir döviz geliri elde etmiş, aynı zamanda kendi vatandaşlarını da ilk aşı yapan ülkeler arasında yer almıştır.
Fransa 1968 yılında beş alanda kendisine vizyon çizmiş ve bu vizyonları gerçekleştirmek için çaba sarf etmiştir. 1. Avrupa’nın en büyük otomobil bloğu tedarikçisi olmak. 2. Havacılık teknolojisini geliştirmek. 3. Kozmetik alanında patron olmak. 4. Modanın merkezi olmak. 5. Uydu sistemlerinde başarılı olmak. Fransa Avrupa’nın en büyük motor bloğu tedarikçisidir. Peugeot ve Cıtroen arabaları aynı patrona aittir. Renault’un anavatanı Fransa’dır. Fransa Airbus’ın montajının yapıldığı yerdir ve Airbus’ın en büyük ortağıdır. Kozmetik ürünlerinin ve modanın merkezinin Paris olduğunu herkes bilir. Meşhur bir söz vardır: “Paris, parfüm kokan şehirdir.” Fransa uydu sistemlerinde çok başarılıdır. Bu beş vizyon belgesi, sıradan bir yazı olmaktan çıkmış ve Fransa’nın cari açık vermesini engellemiştir.
Çin, komünizm ile yönetilmesine rağmen, kapitalist ülkelerin çöplüğü olma riskini göze almış, emek sömürüsü, çevre kirliliği gibi sorunları görmezlikten gelerek, kapitalizmin ürünlerini üretmek için sıraya girdiği ülke olmuştur. Süreçte bu rolünü kendi AR-GE ve inovasyon ürünleri ile desteklemiş ve 2024 yılında dünyanın en güçlü ekonomileri arasında yer alacağını göstermiştir.
Türkiye tarım ülkesi olarak bilinir ancak, tarım ülkesi olarak tarladaki üretimi baz alıyor olması, oldukça sıradan politikalardır. Türkiye iç pazarın ihtiyaçlarını tarım yoluyla karşılamaktan aciz bir ülkedir. Et, saman, fasulye, nohut, buğday, kırmızı mercimek ithal eden bir ülke tarım ülkesi değildir. Konya kadar arazisi olmayan Hollanda, dünyaya Türkiye’den daha fazla tarım ürünü satmaktadır. Bademin anavatanı Türkiye olmasına rağmen, Türkiye’deki badem ağacı yıllık maksimum 16 kg yıllık ürün verirken, AR-GE faaliyetleri ile geliştirilip aşılanan Amerika’daki badem ağacı yılda 55 kg badem vermektedir. Domatesin tohumunu İsrail’den alıyorsanız, yerli buğdayı güçlendiremiyorsanız, tarım ülkesi gibi görünen bir ülke olursunuz. Mersin’de üretilen 50 ton portakal ile 1 kg IPhone alınıyorsa, dünyadaki dört fındık ağacından üçünün bulunduğu ülkede fındık fahiş fiyattan satılıyorsa, çay üretiminde güçlü olan bir ülke İngiliz çayı tüketiyorsa, o ülke tarım politikalarını ve uygulamalarını yeniden gözden geçirmesi gerekir. Tarım ülkesi olmanın yanında “Tarıma Dayalı Sanayi” sektörünün geliştirilmesi, üretilmesi, ihraç edilmesi beklenir. Aksi durumda her şey laf-ı güzaftır. Tarım arazilerinin konuta istimlak edilmesi ise ayrı bir garabettir.
Ülkelerin en önemli stratejilerinin başında enerji fiyatlarını asgari düzeye çekecek politikaları belirlemektir. Enerji yüksek olursa, mamul maddenin de fiyatı yükselir. Bu durum rekabet avantajının kaybolmasına neden olur. Örneğin, mazot fiyatı yükselirse ekmeğin, domatesin de fiyatı yükselir. Hidroelektrik santralleri olmayan ülkeler enerjilerini güneş, rüzgâr ya da nükleer santrallerden temin etmektedirler. Türkiye’de üretilen elektriğin maliyeti yüksek olduğu için, sanayi ve tarım sektörüne katkısı sınırlıdır. Bu bağlamda nükleer santrallerin sayısının artırılması, elektrikli traktörlerin yapılması, sanayi sektöründe düşük maliyetli enerji girdisinin sağlanması gerekir.
Türkiye’nin uluslararası sektörde marka sorunu vardır. Uluslararası dolaşımda kaç tane otomobilimiz, televizyonumuz, bilgisayarımız, cep telefonumuz, buzdolabımız, çamaşır makinamız, uçağımız, ilacımız, deterjanımız vardır? Eğer bu soruyu cevaplandırırken düşünmeye başlamışsanız, muhtemelen cevabınız ya yok ya da eh işte şeklinde olur. Eğer ihracat yapıp döviz girdisi sağlayamazsanız, iç piyasada artan cari açığı kapatma olasılığınız düşer. Bu durumda dövizin, altının yükselmesi, spekülatif sektörün popüler olmasına, paranın para kazandığı sektörün güçlenmesine neden olursunuz.
Türkiye savunma sanayisinde İHA, SİHA, MP76, milli tank, muharebe uçağı ve güdümlü füzelerle önemli AR-GE yatırımları yaparak güçlenmekte ancak bu durum, ihracat kalemlerine yansıyıp pazar bulamadığında, sadece ulusal savunma sürecinde işe koşulmak zorunda kalacaktır. Ulusal savunma önemlidir ancak, ihracat yapmak da gerekir.
Sonuç olarak öğrenciler okulda inceleme, araştırma, buluş yoluyla öğrenme, inovasyon yapma, yaratıcı düşünme gibi temel becerileri kazanmış olmaları gerekir. Okul çağında AR-GE yapmayı öğrenen öğrenciler, sektöre atıldıklarında uygun ortam ve şartlar yaratılması halinde aynı ivmeyi çok rahat sağlayabilirler. AR-GE aracılığıyla geliştirilen ürünlere patent alınması, alınan patentlerin üretime dönüştürülmesi, önce iç piyasanın ihtiyacının karşılanması sonra da ihraç edilmesi, cari açığın kapatılmasında, yatırım yapılmasında etkili olur. Okullar kadar üretim sektörünün, yatırımcının da sorumluluğu vardır. Patentli üretim yapan kuruluşlar AR-GE yatırımlarını arttırır, ürün geliştirmeye önem vermeye başlarlarsa, sektörde hem ürün zenginliği hem de istihdam artmaya başlar. Tarım sektöründe yerli tohum, yerli sığır yetiştirme kadar, tarıma dayalı sanayinin geliştirilmesi, ihraç edilmesi, tarımın gelişmesinde etkili olur. Türkiye’nin eğitim, tarım ve sanayi politikalarını değiştirmesi, daha işlevsel, pragmatik politikaları benimsemesi gerekir. Aksi taktirde hayat pahalılığı, enflasyon, yüksek döviz kuru ve yoklukla mücadele etmek zorunda kalabilir.
Prof. Dr. Necati Cemaloğlu