Çeşitli vesilelerle olduğu gibi Türkiye insanı andımız tartışmalarıyla bir kez daha ayrışma yaşadı. ‘’And’’ın eğitimdeki yeri ve önemi bilimsel bakış açısıyla değerlendirilmemesi ayrışmada başlıca etken.
Bazı eğitimciler andımızın okullardan kaldırılmasına yüksek önem atfederek adeta Kemalist sistemden bir tür rövanş aldıkları zehabına kapılıyorlar. Bu arkadaşlarımız eğitim sisteminde Kemalist düşüncenin vesayetinin bütün ağırlığıyla devam ettiğini görmüyorlarmış gibi andımızın kaldırılmasına neredeyse kutsal bir anlam yükleyecekler. İnsanın bu arkadaşlara şöyle sorası geliyor: Bütün mesele andımız mıydı?
Andımızı kaldırmakla eğitim sisteminin özüne taalluk eden bir şey mi değişti?
Milli Eğitim’de esas meselenin, sorunların çözülmesinin önündeki temel problemin Tevhid-i Tedrisat olduğu bilinmiyor mu?
Andımızı kaldırmakla yıllarca milleti inciten devrim kanunlarının lağvedildiği izlenimi verilerek üstü kapalı olarak iktidarın en başarısız olduğu eğitim sahasındaki beceriksizliği kamufle mi edilmek isteniyor ?
Merak ediyorum andımız düzenlemesiyle öğretmenlerimizin hangi talepleri yerine getirilmiştir, sayılırsa öğrenmiş oluruz.
***
Tam zıddı olanlar da var.
Andımızın kaldırılmasıyla bir nevi Türklüğümüzün inkâr edildiğini iddia edebilen arkadaşlarımıza ne diyeceğimi bilemiyorum.
Türküm, doğruyum, çalışkanım… Diye devam eden cümleleri sabah sabah sabi sübyana bağırtarak söyletmenin, hem ırki anlamda hem de kültürel anlamda Türklükle ne alakası var.
Andımız denilen bu içi boş söylemi ilk defa yazıp milletin başına bela eden adamın biyografisini okursanız ne kadar anlamsız bir şeyin davasını güttüğünüzü görecek ve muhtemelen yüzünüz kızaracaktır.
Mustafa Kemal’in Çankaya’daki içki sofralarının yaramaz ve şımarık çocuğu Dr. Reşit Galib’in bu ülkede İslam’ı toplum dışına iten bütün kararlarda “El aklül müdebbir” yani öneren ve tatbik ettiren kişi olduğunu bile bile andımıza sahip çıkmak, bir anlamda bu devrim hokkabazının bütün şenaatine sahip çıkmak demek değil midir?
Vatanını milletini sevdiğini söyleyen, bu uğurda canını vermekten imtina etmeyeceğini ifade edenlerin, bu millete yabancı düşüncelerin etkisinde kalmış kişilerle aynı safta görünmeleri iyi bir gözlemci olması gereken eğitimcilerin ne yazık ki dikkatlerini çekmiyor.
Okullarda “din derslerine” karşı çıkan dininden milletinden kopuk kimselerle yan yana, omuz omuza görünmek ben de müslümanım diyenlere zül değil mi?
Hükümetin eğitim sahasındaki ve diğer alanlardaki icraatlarını beğenmiyorsak –ki olabilir- bunu, amacının ne olduğu pek de sarih olmayan meşkûk bir kimliğin uydurma söylemlerine sahip çıkarak göstermek kanaatimce beyhude bir uğraştır.