Türkiye uzun bir süredir dershanelerin kapatılması ve eğitim kurumu yöneticiliği kadrolarına hiçbir kriter gözetmeden, siyasi iktidarın kendi yandaşlarını ataması tartışmalarını yaşıyordu. Milli Eğitim Bakanlığı, tüm eleştirilere, karşı çıkışlara rağmen okul yöneticilerinin, Bakanlık Merkez Teşkilatı yöneticilerinin tüm haklarını bir gecede ellerinden alan, okul yöneticiliği koltuklarına yandaşlarını oturtmayı hedefleyen, dershanelerin kapatılmasını, dershane öğretmenlerinin KPSS’siz MEB kadrolarına atanmasını içeren bir kanun çıkardı. Bu kanunun dershanelerin kapatılması ve dershane öğretmenlerinin MEB kadrolarına atanması ile ilgili maddeleri Anayasa Mahkemesi’nden döndü. Ayrıca edindiğimiz bilgilere göre okul müdürleri ve Bakanlık Merkez Teşkilatı yöneticilerinin durumları ile ilgili madde de iptal edilmiştir. Müdür yardımcıları ve müdür baş yardımcılarının durumu netlik kazanmamıştır.
Öncelikle dershanelerin kapatılması ile ilgili düzenlemenin iptali konusunda şunları söylemek istiyoruz: Türk Eğitim-Sen olarak dershanelerin okullara alternatif kurumlar olmasına her zaman karşı çıktık. Eğitim-öğretimin yapılması gereken yerler dershaneler değil, okullardır. Dershanelerin varlığı elbette ki bizleri mutlu etmez. Ancak dershaneler bir ihtiyaç iken, ortada ciddi bir yarış varken, siyasi hesaplaşmalar uğruna satırcı mantığı ile dershanelerin kapısına kilit vurmak doğru değildir. Bu noktada yapılması gereken dershaneleri ihtiyaç olmaktan çıkarmaktır. Ülkeyi yönetenler dershaneleri ihtiyaç olmaktan çıkarabilirse, o zaman bu işletmeler zaten kendiliğinden kapanır. Üstelik bu işletmelerin maddi zararını karşılamadan kapatılması hukuki de değildir. Bu noktada Anayasa Mahkemesi’nin kararı doğru bir karardır. Tabi şunu da vurgulamak gerekir: Bu sistem bu şekilde devam etmemelidir. Dershaneler okullara alternatif olmamalıdır. O halde ne yapılmalıdır? Yapılması gereken eğitim sistemini belirlenen hedeflere uygun hale getirmek ve dershanelere olan ihtiyacı ortadan kaldırmaktır. Yoksa ‘benden olmayana hayat hakkı tanımam, dükkânlarının kapısına kilit vururum’ anlayışıyla hareket edilmesinin hukuken kabul görmediği açıktır. Anayasa Mahkemesi’nin bu kararı hukukun geleceği açısından çok önemlidir.
Şimdi bu kararın ardından izlenecek yol önem arz etmektedir. Bilindiği gibi dershanelerin bir kısmı temel lise adıyla özel okula dönüştü, bir kısmı kapandı. Şu anda özel okula dönüşen, dönüşmekte olan ve dönüşmek için başvuran okullar bulunmaktadır. Dershanelerden dönüşen özel okullara esnek kriterler getirildiği için söz konusu okulların bir kısmında ne sosyal alanlar, ne spor salonu, ne kütüphane var. Hatta bir kısmı apartman dairelerinde eğitim-öğretim veriyor. Kısacası dershaneler kağıt üstünde kapatılsa da aslında sadece isim değiştirmişti, adeta okullar dershaneleşmişti. Peki buradan soruyoruz: Özel okula dönüşen dershaneler ne yapacaktır, faaliyetlerini ne şekilde sürdürecektir? Bu okullara kayıt yaptıran, parasını yatıran ancak devam etmek istemeyen öğrencilerin durumu ne olacaktır? Örneğin yüksek puanla girdiği Anadolu Lisesindeki kaydını alarak, üniversite sınavına hazırlanmak için dershaneden dönüşen bir özel okula kayıt yaptıran öğrenci ne yapacaktır? Milyonlarca öğrenci, veli, dershane sahibi, dershane öğretmeni ne yapacağını bilemez durumdadır.
MEB’in bu kararın ardından acil bir düzenleme yapması ve kimseyi mağdur etmemesi gerekmektedir. Hükümet ve MEB eleştirilerimizi göz ardı etmeseydi, dershanelerin bu ülkede ihtiyaç olduğunu bile bile dershaneleri kapatmasaydı, bugün bunlar yaşanmayacaktı. Güçler savaşının, inatlaşmanın fayda getirmediği, gündemi boşuna meşgul ettiği, dershaneleri, öğretmenleri, öğrencileri mağdur ettiği görülmektedir.
Dershane öğretmenlerinin MEB kadrolarına KPSS’siz atanması ile ilgili maddenin de iptal edilmesi hakkaniyete uygun olmuştur. Zira bu ülkede yüzbinlerce insan öğretmen olmak için KPSS’ye girerken, büyük bir emek ve alın teri dökerken, yüksek puan almasına rağmen atanamazken, dershane öğretmenlerinin KPSS’siz MEB kadrolarına atanması büyük bir haksızlık olacaktı. Üstelik Bakanlığın sözlü sınavla bu öğretmenleri alacağı düşünüldüğünde kadrolarını kendi yandaşları ile doldurması kaçınılmaz olacaktı. Dolayısıyla kimileri KPSS ile öğretmen olurken, diğerlerinin KPSS’siz, adeta havadan inme bir yöntemle öğretmen olması hem çalışma barışını bozacaktı, hem de ciddi bir hak gaspına yol açacaktı.
ESKİ YÖNETİCİLER GÖREVLERİNE İADE EDİLMELİ, TÜM YÖNETİCİ ATAMALARI YAZILI SINAV SONUÇLARINA GÖRE YAPILMALIDIR.
Öte yandan yukarıda da belirttiğimiz gibi, Anayasa Mahkemesi’nin kanunun 4 yılını dolduran okul müdürlerinin görevden alınması ve Bakanlık Merkez Teşkilatı yöneticilerinin görevine son verilmesi ile ilgili maddelerinin iptal edildiği yönünde tarafımıza bilgi ulaşmıştır.
MEB kendisine biat etmeyenleri, yapılan yanlışlara, keyfi uygulamalara karşı duranları, farklı ideolojiye sahip olanları, kısacası yandaş, candaş, sırdaş olmayanları elimine etmek ve tüm yönetici kadrolarını kendi yandaşlarından oluşturmak istiyordu. Anayasa Mahkemesi’nin kararı bunun artık mümkün olamayacağı anlamına gelmektedir. AYM de AKP iktidarının ihdas ettiği sistemin hukuksuzluğa, adam kayırmaya, usulsüzlük ile koltuk doldurmaya, işi ehline vermediğine yol açtığını görmüş ve düzenlemeyi iptal etmiştir. Çok merak ediyoruz; bu kanunu ihdas edenler, “Anayasa Mahkemesi’nin kararını tanımıyoruz” diyecek midir? Danıştay kararlarını, İDDK kararını tanımayanlar, Anayasa Mahkemesi’nin kararını da mı tanımayacaktır? ‘İstediğim kişilerle çalışırım’, ‘ben yaptım oldu’, ‘kimse bana kafa tutamaz’, ‘adamına göre muamele yaparım’ diyerek, kafasına göre kanun çıkaranlar, mahkeme kararlarını uygulamamak için bin bir dereden su getirenler kazdıkları çukura düşmüştür.
Bundan sonraki süreçte ne yapılmalıdır? Bu konuda siyasal iktidar, ‘bana tanınan kanuni süre var’ ya da ‘ kanun değişikliği yapacak milletvekili sayısına sahip değilim’ dememeli ve tüm siyasi partilerle görüşerek, herkesi rahatlatacak yeni bir düzenlemeyi ivedilikle ihdas etmelidir. Konu ile ilgili ortaya bir mutabakat metni ortaya konulmalıdır. Bunun için yeni bir Hükümet kurulmasına gerek yoktur. Çünkü ortadan 100 bin kişinin gasp edilen hakları söz konusudur.
Yandaş kayırmayı, emir kulu ordusu yaratmayı, hak ve hukuk gaspını merkezine alan bu kanun çerçevesinde çıkarılan Yönetici Atama Yönetmeliğine göre yapılan tüm atamalar iptal edilmelidir. Ayrıca adaletin yerini bulması için Anayasa Mahkemesi’nin kanunu iptal edip, etmediğine bakmaksızın, hakkı gasp edilen tüm eski okul yöneticileri, Bakanlık Merkez Teşkilatı yöneticileri ve taşrada mağduriyete uğrayan il milli eğitim müdürleri, il milli eğitim müdür yardımcıları ve ilçe milli eğitim müdürleri görevlerine hemen iade edilmelidir. Bundan sonraki süreçte de okul yöneticiliği koltuklarına sadece yazılı sınav puanı ile atama yapılmalıdır. 4 yılını dolduran okul yöneticilerinin görevine son verilmesi şeklindeki saçmalıktan da okullarımız kurtarılmalıdır. Ayrıca sağlam bir yönetici atama sistemi ihdas edilmelidir. Türk Eğitim-Sen olarak konunun en yakın takipçisiyiz.
Bundan sonra Türkiye’de hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı çok açıktır. Her kim ki kendisini kanunların üzerinde görürse, eleştirilere, tepkilere gözünü, kulağını kapatırsa, hak yemeyi, adaletsizliği kılavuzu yaparsa hak duvarına çarpacaktır. Saygılarımızla.