Memur-Sen ve Eğitim-Bir-Sen Genel Başkanı Ali Yalçın, son dönemde yaşanan gelişmeleri ve sendikal olarak yapılan hizmetleri köşe yazısında değerlendirdi. İşte Yalçın'ın o köşe yazısı:
Zor zamanda atılan doğru bir adım, yürünmesi gereken uzun bir menzilin başlangıcı, varılması gereken geniş bir ufkun da habercisidir. Toplumsal hayatın akışkanlığı, alış- kanlığını değiştirebilen iradenin elinde ancak yeni bir yöneliş, geleceğe doğru bir silkiniştir. Bu idealle başlayıp bu cihette süren sendikal yolculuğumuz bu yıl çeyrek asrını tamamladı. İmzaladığımız mutabakatlar tüm Türkiye’nin el ele vermişliğinin, inanmışlığın ve adanmışlığın birer vesikasıydı adeta. Türkiye’nin her ilinde, her bölgesinde ilmek ilmek örülerek büyüyen teşkilatımız sadece emeğin güçlü temsilinin değil, kardeşliğin de resmiydi.
Bir adım atarsak kafes kırılır/ Belki birden erir zincirlerimiz” inancı ve kararlılığı ile başlayan hak ve özgürlük mücadelemiz, yan yana durmayı bilen birlerin heybetli hali, sendikacılıkta yüklendiği yeni anlam ve boyutlarıyla yeni ufuklara yaklaştığını bu mutabakatla net bir şekilde göstermiştir. Tekinsiz zamanlarda büyümek iki şekilde tezahür eder. Birincisi, aidiyet duygusunu pekiştirerek derinlemesine inmek; ikincisi, ileri doğru adım atacak takatini koruyarak yeni üyelerle büyümektir. Zor karşısında direnç, atılan her imzayla güvene dönüştüğü için millet adına yüklendiğimiz misyonla ülkemizle birlikte bizim de büyümemiz, millî varlığımızla organik bağımız sebebiyledir. Toprağın doğurgan rahminde kök derine doğru vardıkça büyüyen gövdemiz sınırları aşan bir çağrıya dönüşebiliyor. Geldiğimiz son merhale, bizi, ülke içinde adaletin tesisinde mihenk olmaya, emeğin değerinin borsalarda belirlendiği beynelmilel pazarlarda hakkı dile getirmeye davet ediyor.
Üye sayımızın 420 bin 146’ya ulaşması bizim için varılmış bir hedef değil, verdiğimiz emeğin, akıttığımız terin karşılığı olmanın yanı sıra genel yetkili sendikacılığımızın yüklendiği sorumluluğun ağırlığının bize çıkardığı ödevin cesametidir. Eğitim-Bir-Sen’i bu noktalara taşıyan, bu sorumluluğun ağırlığına yakışır bir vakarla çalışan fedakâr ve vefakâr teşkilatımıza teşekkür etmeyi boynumuzun borcu olarak görüyorum.
Darbelerin baskılarla bunalttığı yasaklı yıllarda inanç ve ilkelerinden taviz vermeksizin mücadele ederek zirveye yükselen sendikamızın büyümesinin asıl dayanağı haklı davasıdır. Temsilimiz ülke içinde yetkiyle sınırlı kalmamalıdır. Çünkü uluslararası arenada anlatılması gereken bir mücadele aşkımız, kendine has sendikal müktesebatımız ve dile getirilmesi gereken gerçeklerimiz var.
Çalışanların hakkını korumak temel amacımızdır. Ancak hiçbir çalışan, millî ve demokratik zemini yıkacak hiçbir şiddet ve darbe girişimi içinde olmamalı, böyle bir suça iştirak eden hiçbir çalışan mazur görülmemeli, gösterilmemelidir. Bu bağlamda terörist veya darbeci oluşumlara adı karışmış kişileri korumak emekten yana olmanın bir şartı sayılamaz. Hiçbir iş veya hak, darbecilerle birlikte olmanın haklı gerekçesi görülemez. İdeolojik veya politik hesaplar uğruna doğruları gizleyerek tasarlanmış algı oluşturma gayretleri asla masum görülmemelidir, görülemez.
Çalışanların hakkını, hukukunu uluslararası platformlarda da en doğru tarz, dil ve tavırla savunan, savunacak olan Eğitim-Bir-Sen ve Memur-Sen olarak, yerli ve millî misyonu sebebiyle, üyeye ve ülkeye kaybettirecek hiçbir kazanıma iştirak etmedik, etmeyeceğiz. Unutulmasın ki, kaybedeni ülke olan bir oyunda ne emekçi ne sermayedar ne de müzmin muhalefet kazanır.
Medeniyet değerlerimizden ayrı düşünülemeyecek gücümüzü, zenginliğimizi, dinamiklerimizi yeniden keşfetmeli, uzun vadeli yolculuğumuzun azığını şimdiden yüklenmeliyiz. 15 Temmuz darbe ve işgal girişimi, bir yandan millî varlığımızı hedef alan ihanetin hangi boyutta yaşandığını, diğer yandan Türkiye’nin oldubittilerle hizaya sokulacak bir ülke olmadığını göstermiştir. Namusun, onurun, izzet ve şerefin, istiklalin, özgürlüğün, millî iradenin pazarlığı olmaz, olamaz. O nedenle böyle bir pazarlık içinde oldukları aşikâr olan FETÖ ile mücadelede asla geri adım atılmamalıdır. Ancak baştan beri söylediğimiz gibi, bu süreçte sapmalara, saptırmalara izin verilmemeli, özenli, uyanık olunmalıdır. Adaleti savunma adı altında iyi niyetten yoksun, örgütlü, maksatlı saptırmalara imkân vermeyerek masumların hakkı gözetilmeli, zarar görmeyecekleri bir yol izlenmelidir. Türkiye’ye zarar vermek için her türlü kirli ittifakın içinde bulunabilen, hiçbir ahlaki ilke ve değeri olmayan, mahkeme salonlarını tiyatro sahnelerine çevirmeye çalışan karanlık yapı, sinsi planlarıyla süreci sabote etmeye, bulandırmaya çalışmaktadır. FETÖ, gösterilen gevşekliği kendi yararına ve rakip gördüğü insanları mağdur edecek tarzda kullanabilmektedir. Yakın uzak çevremizde bu yolla mağdur edildiğini bildiğimiz insanlar yok değildir. O nedenle FETÖ ile mücadelede inisiyatif alınmalıdır. OHAL komisyonu bir an önce işlevsel hale getirilerek, hukukî talep ve ihtiyaçlara hızlı şekilde cevap verilmeli, şikâyetler sonuca bağlanmalıdır.
15 Temmuz, varlık alanı daralan vesayet sisteminin son çaresi, son çaresizliğiydi. Emperyal odaklar, fiilen yenme imkânı bulamadıkları durumlarda fiili bir vesayet sistemi inşa ederek hükmetmenin mekanizmasını kurmuşlardır. İçerideki işbirlikçileri ile millî varlığı- mızı çökertmeyi amaçlayan vesayet odakları, kurdukları düzen ve düzeneklerle bütün maddî zenginliğimizi sömürmek, bilgi, kültür, Niceliğimizin büyüklüğünü niteliğimizin gücüyle besliyoruz irfan kaynaklarımızı kurutmak istemişlerdir. Tüm baskı ve yanıltma araçlarını kullanarak neredeyse yüz elli yıl süren vesayet, kendine güvensiz, içe kapanık, korkak, ürkek toplumlar olmamız için ekonomik, siyasal, sosyal, kültürel, psikolojik alanlarda geliştirdiği programları üzerimizde aralıksız uyguladı. Darbeler, istikrarsız koalisyon hükûmetleri ve ara dönemler, bizi kimliğimizden utanacak ölçüde yabancılaştırarak bünyemizde tahribat yapmıştır. Bizce vesayetçi yapının kültür ve medeniyetimizi çökerten en öldürücü hamlesi budur. Bu milletin sorunlarını kendi zihni çabasıyla çözme yeteneği köreltilmek istenmiştir.
Vesayetten kurtulma çabalarına karşı millet, iradesini hâkim kılmak için seferber olmuş durumdadır. Bu bağlamda siyaset ve eğitim alanında yapılacak köklü düzenlemeler stratejik önemdedir. ‘Memur-Sen’e Davet Tercih Evet’ mottosuyla açık destek verdiğimiz 16 Nisan referandumu, neticesi itibarıyla vesayetçi yapıyı sonlandırmak adına tarihi bir adım olmuştur. Yeni dönemden beklentimiz, demokrasinin daha da güçlenmesi, temsili yetin ve katılımın çok daha geniş bir tabana yayılması, millet iradesinin herkes için belirleyici olmasıdır. Bunlarla bağlantılı en önemli kazanım, yönetimde istikrarın sağlanacak olmasıdır. Eğer bütün bu değerlendirmeler sonrasında eğitime dayalı bir çözüm önemsenmez, ötelemeye devam edilirse bu büyük bir handikap olur. Bilinmelidir ki, vesayetçi yapının sürmesinde materyalist ve ideolojik karakteri devam eden gayri millî eğitim sisteminin, özellikle de müfredatın payı çok fazladır. Mevcut sistem, tek tipçi, ideolojik argümanlarla bezeli, geçmişten kopuk ve geleceğe güncel cevaplar vermekten uzaktır.
Fikri, vicdanı, irfanı hür nesiller yetiştirmek, çağdaş ihtiyaçlara cevap verebilecek nitelikte güncel, gücünü medeniyet değerlerimizden alan bir müfredatla mümkündür. Bu anlayış ve beklenti ile gecikmiş bir çalışma da olsa Millî Eğitim Bakanlığı’nın yeni müfredat çalışmalarını yerinde ve isabetli buluyor, başlattığı bu değişim arzusunu sürdürmesini istiyoruz. Eğitim-Bir-Sen, medeniyet değerlerine sahip, yüksek nitelikli, donanımlı nesiller için yeni bir müfredata olan ihtiyacı, kurulduğu günden bu yana her defasında gündeme taşımış, gündemde tutmuştur. “Gecikmiş Bir Reform: Müfredatın Demokratikleştirilmesi” başlığı ile yayınladığımız ve yeni müfredat önerimizi içeren araştırma raporu, bu alana katkı vermek adına önemli bir çalışmadır.
4. Dönem Toplu Sözleşme görüşmelerine oturmadan önce, eğitim çalışanlarımızın beklentilerini net bir şekilde ortaya koymak, sorunlarını bizzat kendilerinin değerlendirmeleriyle tespit etmek ve uzun soluklu bir yol haritası çıkarmak için yaptığımız ‘Eğitim Çalışanlarının Sorunları ve Çözüm Önerileri Çalıştayı’, toplu sözleşme masasındaki en önemli veri olmasının yanında kısa, orta, uzun vadeli talep ve çözüm önerilerimiz konusunda yol haritası olacaktır.
Eğitim-Bir-Sen salt niceliği ile kendisini var kılan bir yapı değil, bilakis nicelik olarak büyüdükçe, niteliğini de artıran kurumsal bir birikimin markasıdır. Bu yönüyle Eğitim-Bir-Sen, eğitim araştırmalarına, alanında ilk olan ve derinlikli çalışmalar kazandırmakta, Türkiye’nin eğitim araştırmaları müktesebatına çok önemli katkılarda bulunmaktadır. Bu katkılardan biri de Eğitime Bakış 2016: İzleme ve Değerlendirme Raporudur. Millî eğitim sisteminin kapsamlı bir analizini yapan bu rapor, Türkiye’de eğitimle ilgili sürekliliği olan ilk izleme ve değerlendirme raporudur. Sorumluluk çerçevesini eğitim çalışanlarının sendikal haklarıyla sınırlı tutmayan rapor, Türkiye’nin eğitim kalitesini artırmak, öğretmenlik mesleğinin itibarını yükseltmek, eğitim çalışanlarının ve eğitim sisteminin sorunlarını tartışmak ve çözüm önerileri sunmak, eğitim politikalarının belirlenmesinde paydaş olmak gibi, bütün bir eğitim hayatını kapsamaktadır.
Yükseköğretime Bakış 2017: İzleme ve Değerlendirme Raporumuz da aynı amaç ve gerekçelerle yayımlandı. Yükseköğretimde karar alma süreçlerinin daha katılımcı, toplumsal talepleri dikkate alan ve veri temelli gerçekleşmesi umuduyla kamuoyuna açıkladığımız raporumuzla, etkin, verimli ve kaliteli bir yükseköğretim sisteminin tesis edilmesine yardımcı olacak temel analizlerin her yıl düzenli olarak yapılmasını ve bu analizler temelinde yükseköğretim çalışanlarının mevcut durumlarının ortaya konulmasını hedefliyoruz. Yükseköğretimin röntgenini çeken söz konusu rapor, tıpkı Eğitime Bakış 2016 raporu gibi alanında bir ilk olma özelliği taşıyor.
Ağustos ayında eğitim çalışanlarının maaş artışı başta olmak üzere, özlük, sosyal ve kültürel haklarını artırmak, daha verimli çalışma şartları oluşturmak için kamu işveren heyeti ile sizler adına toplu sözleşme masasına oturacağız. Çeyrek yüzyıldır üyelerimizin ve tüm çalışanların hakkını korumak için her dönemde mücadele ettik. İstikrarlı büyümemizin esas iksiri de budur. Yetkili sendika olduğumuz yılın arifesinde kamu görevlilerini “toplu görüşme” masasından “toplu sözleşme” masasına taşıyarak en büyük sendikal kazanımı elde ettik, yetkili sendika olmanın hakkını vereceğimizi daha başlarda gösterdik.
O günden bugüne teşkilatımızın yoğun gayreti, temsilcilerimizin dirayetiyle her dönem masada, kamu işveren heyetiyle gerçekleştirilen idari ve istişarî toplantılarda sorunları gün yüzüne çıkarmak ve çözüme kavuşturmak konusunda size karşı hep sorumluluğumuz olmuştur. Aynı sorumluluk ve azimle masada sizin iradenizi hakkıyla temsil etmeye çalışacağız. Ülkenin maddî refahının artmasında verdiğimiz desteğin hakkını hep birlikte talep edeceğiz. Çalışma hayatının sorunları hep olacaktır. Ancak bizim, sorunlarımızdan daha büyük bir mücadele azmimiz, daha derin bir müzakere aklımız ve daha büyük umudumuz vardır.