Eğitim-Bir-Sen ve Memur-Sen Genel Başkanı Ali Yalçın, anayasadan başlanarak tüm mevzuatın insan onuru merkezli, demokratik ilkeleri önceleyen bir anlayışla yeniden düzenlenmesi, Türkiye’nin darbe anayasasıyla yönetilme ve darbeci zihniyetin sinsi hükümlerinin yer aldığı mevzuatla yol alma ayıbından bir an evvel kurtarılması gerektiğini söyledi.
Birinci kademe eğitim seminerine katılamayan Şube başkanları, başkan yardımcıları ve ilçe temsilcilerinin katılımıyla gerçekleştirilen eğitim programının sonunda düzenlenen sertifika töreninde konuşan Genel Başkan Ali Yalçın, birinci kademe eğitimlerin tamamlandığını belirterek, “Teşkilat eğitim çalışmalarımız devam edecek. Bu ve benzeri eğitim programlarımızla teşkilatımızın alt zeminini güçlendiriyoruz. Teşkilatımızın entelektüel ve bilgi zemini güçlendikçe, ortak aklı kullanma, eylem kabiliyeti ve icra yeteneği de artacaktır. Bu da faaliyetlerimizin etkinliğini ve verimliliğini artıracaktır” dedi.
Kazanımlarımız bir bir hayata geçiyor
1 Ocak 2016’dan itibaren kazanımlarının bir bir hayata geçtiğini kaydeden Yalçın, “Türkiye’nin en büyük emek örgütü olan Memur-Sen bir milyona, Eğitim-Bir-Sen 400 bine doğru yol alıyor. Ağustos ayında rekorlar kırarak, örgütlü gücümüzle tarih yazarak, toplu sözleşmenin kapsamını artırarak imza attığımız, imza attırdığımız 3. Dönem Toplu Sözleşme 1 Ocak’ta yürürlüğe girdi. 2016 yılının ilk altı ayı için öngörülen yüzde 6 oranındaki maaş zammı, 2015 yılının son enflasyon farkı olan yüzde 0,91 ile birlikte 15 Ocak’ta yüzde 6,91 olarak uygulanacak. 2005’ten sonra göreve başlayan kamu görevlilerine bir derece verilecek. Toplamda 213 kazanımımız olan toplu sözleşme, kamu görevlilerini memnun ederken, bazı sendikaları kaybetme ve kahretme mahallerinde meskun kıldı. Biri, yalanlarıyla toplu sözleşmeyi karalamanın; biri de kamu görevlileri rahatlıkla Cuma namazına gidecek diye kendini paralamanın derdindeler. Memur-Sen olarak, kamu görevlilerine kazanım üretmenin, yeni haklar kazandırmanın tek yolunun, yönteminin toplu sözleşme olmadığını söyledik. Bunun da gereklerini bugüne kadar yerine getirdik. Aynı anlayışla, 1 Kasım seçimi sonrasında kurulan 64. Hükûmet ile gerek siyasi gerekse bürokratik zeminde en üst seviyede görüşmelerimizi yürütüyoruz. Sorunları, çözüm önerilerini, beklentilerimizi ve tekliflerimizi ifade ediyoruz. Biz kazanmak ve kazandırmak istiyoruz. Bunun için de sürekli sahadayız” şeklinde konuştu.
Cuma namazı izni evrensel hukukun gereğidir
3. Dönem Toplu Sözleşme’nin vicdani kazanımlarının zirvesinde, kamu görevlilerinin din ve vicdan hürriyetinin, ibadet hürriyetinin somut olarak teminat altına alınmasına imkân sağlayan Cuma namazı için öğle arası izin süresinin artırılmasının yer aldığını ifade eden Yalçın, şunları kaydetti:
“Cuma namazı için öngörülen bu izin sadece Anayasa’nın değil, evrensel hukukun da gereğidir. Herkesin özgürce inanma, inandığını yaşama, anlatma özgürlüğünün bir gereğidir. ‘Cuma Namazı Düzenlemesi Kamusal Alanda Ayrımcılığı Derinleştirecektir!’ başlığıyla açıklama yapan emek örgütleri var. Bunlar, insan hakları, insan onuru ve vicdan konusunda emekleme aşamasına bile gelememişler. Bu açıklama, en naif ifadeyle, koca bir cahillik, inanç ve ibadet özgürlüğüne saygısızlıktır. Bir konfederasyonun, toplu sözleşme kazanımlarını hiçe sayması da, masayı değersiz hale getirmeye çalışması da büyük bir talihsizliktir. Cuma namazına gidemeyen, ibadet hürriyeti engellenen tek bir vatandaşın olmasıdır ayrımcılık. Bu sendika görünümlü vesayet taşeronları istiyorlar ki, yasaklar, baskılar, dayatmalar devam etsin. Devam etsin ki, kendi varlıklarının anlamı bulsun. Bu yasaklar kalktıkça onların varlık sebepleri ortadan kalkıyor. Özgürlük alanları büyüdükçe, bunların çapı küçülüyor. Korkuları, kâbusları bu. Toplu sözleşme masanın bir kazanımı olan Cuma izni süresinin uzatılması kararını hükûmetin uygulaması olarak lanse etmek, işi mezhepçilik boyutuna taşımak samimiyetsizliğin de ötesinde kötü niyetli bir yaklaşımdır. Toplu sözleşme kazanımımızda, kamu görevlilerinin zorla Cuma namazına gitmesiyle ilgili hiçbir ifade bulunmamakta, namaza gidenlerin ibadetlerini huzur içinde yapabilmeleri için sadece süre düzenlemesi vardır. Bu düzenlemeyi çarpıtanlar, topluma ve toplumun değerlerine yabancılaşanlardır. Topluma yabancılaşanlar, çok uzun olmayan bir sürede yalan olacaklardır.”
Devlet vesayetten kurtuldu, millet de darbe hukukundan kurtarılmalıdır
Yargı erkinin, hukuk sistemi ve mevzuatın 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat darbelerinin izlerini ve darbecilerin zihniyetini taşıdığını vurgulayan Yalçın, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Özellikle 12 Eylül cunta anayasası halen yürürlükte ve bu anayasa doğrultusunda çıkarılan yasa, tüzük, yönetmelik, genelge ve protokollerin azımsanmayacak bölümü geçerliliğini korumaktadır. 64. Hükûmetin Acil Eylem Planı’nda yer verdiği antidemokratik süreçlerin ürünü olan mevzuatın ayıklanması vaadini önemsiyoruz. Anayasadan başlayarak, tüm mevzuat insan onuru merkezli, demokratik ilkeleri önceleyen bir anlayışla yeniden düzenlenmeli, Türkiye darbe anayasasıyla yönetilme ve darbeci zihniyetin sinsi hükümlerinin yer aldığı mevzuatla yol alma ayıbından bir an evvel kurtarılmalıdır. Yeni Türkiye yolculuğu, darbe anayasasının ve analık yaptığı mevzuatın hayatımızdan bütünüyle çıkmasıyla hız kazanabilir.”
Yeni anayasa için ‘uzmanlar kurulu’ oluşturacağız
AK Parti, CHP ve MHP’nin uzlaşmasını önemsediklerini dile getiren Ali Yalçın, şunları söyledi:
“Yeni anayasa için ‘uzmanlar kurulu’ oluşturacağız. Memur-Sen olarak, milletimizin yeni anayasa talebinin arkasında duracağız. Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı ve Başbakan Sayın Ahmet Davutoğlu’nun başlattığı diyalog zincirini ve yeni anayasa merkezli uzlaşma turlarını önemsiyoruz. Bu görüşmeler sonunda, AK Parti, CHP ve MHP liderlerinin uzlaşma ile yeni anayasanın yapımı, TBMM İç Tüzüğü’nün değiştirilmesi ve Avrupa Birliği uyum yasalarının çıkarılması noktasında ittifak etmiş olmalarını ülkemizde yaşanan siyasal gerginliğin sona ermesi açısından olumlu bir gelişme olarak görüyoruz. Tecrübesi ve deneyimi itibarıyla TBMM Başkanımız Sayın İsmail Kahraman’ın süreci kararlılıkla yöneteceğine, uzlaşma odaklı zemin ve zaman yönetimiyle yeni anayasa çalışmalarına büyük katkı sağlayacağına olan inancımız tamdır. Memur-Sen olarak, vesayet sisteminin ifşa ve imhasında öncülük ettik. Darbe hukukunun sistemden ayıklanmasında ve yeni anayasa konusunda çalışmalarımızla katkı sağladık. Yeni dönemde yeni anayasa konusundaki çalışmalarımızı artıracağız. Bu noktada, kendi içimizdeki çalışmaların yanında ortak zeminde bize düşen bir görev olursa yerine getirmekten, sorumluluk almaktan dün olduğu gibi, bugün de, yarın da kaçınmayacağız. Bu çerçevede, akademisyen, danışman ve sivil toplum öncülerinden oluşan bir uzmanlar kurulu oluşturacağız. Bu kurulumuzun yapacağı çalışmalar ışığında, yeni anayasayla ilgili beklentilerimizi, talep ve tekliflerimizi kamuoyuyla paylaşacağız.”
Başkanlık sistemi kişisel tartışmalara malzeme yapılmamalıdır
“Başkanlık sistemi tartışmalarını rejim tartışmasına dönüştürmek, hukuk bilmemektir” diyen Yalçın, “Başkanlık sistemi, bir rejim, kişisel bir sistem değildir. Başkanlık sistemi, yürütme erkine yönelik bir yapısal tercihtir ve hükûmet modelidir. Tıpkı yarı başkanlık sistemi, parlamenter sistem, rasyonelleştirilmiş parlamenter sistem gibi. Bu anlamda, hükûmet modeli arayışı ve bu arayış içerisinde başkanlık sistemi önerisi hukuk ve siyaset bilimi ağırlıklı teknik bir tartışmadır. Bir model ve sistem tartışmasıdır. Başkanlık sisteminden yana olmak ya da karşısında olmak mümkündür. Ancak, başkanlık sistemine dair karşıtlığı rejim krizine dönüştürmek, sistem değişikliğini rejim değişikliği gibi göstermek, hukuk bilimine de, siyasi ahlaka da uygun değildir. Bu çerçevede, başkanlık sistemi, kişilerden, partiler ve siyasi liderler arası günlük çekişmelerden bağımsız tartışılmalıdır. Tartışma sonucunda ortaya çıkacak model, milletin takdirine sunulacak, millet onay verirse yürürlüğe girecek, vermezse parlamenter sistemle yolumuza devam edeceğiz. Daha demokratik, daha istikrar odaklı, daha çözüm merkezli bir hükûmet modeli arayışından ve bu arayış kapsamında başkanlık sistemi önerisinden korkmamak ve bunun üzerinden toplum nezdinde korku tüneli oluşturmamak lazım” ifadelerini kullandı.
Hendek terörüne ve destekçisi siyasete karşı ortak hareket edilmelidir
Yalçın, hendek terörüne ve destekçisi siyasete karşı ortak hareket edilmesi gerektiğini ifade ederek, “Hendek siyasetçilerine ve teröristlerine, kazdıkları hendeklerden özerklik çıkartma hayali kuranlara milletin cevabı bellidir: ‘Ya silahları bırakıp hendekleri kapatırsınız ya da birliği, beraberliği hedef almanın bedeline katlanırsınız.’ Hendek terörüne ve destekçisi siyasete karşı ortak hareket edilmelidir. Senaryosunu karanlık güçlerin yazdığı hendek ve kaos siyasetine karşı başta AK Parti, CHP ve MHP olmak üzere, tüm demokratik güçler ortak hareket etmelidir. Kürtleri temsil iddiasında bulunan fakat gerçekte Kürtlerin iradesini terör örgütü marifetiyle teslim almaya çalışanlar, dün olduğu gibi, bugün de, yarın da hedeflerine ulaşamayacak. Kürt kökenli vatandaşlarımızın mağduriyetine izin verilmemeli, bölgede görev yapan kamu görevlileri ödüllendirilmelidir. Emperyalist güçlerin taşeronluğunu üstlenenler, hendek terörünü desteklemeyi siyaset sananlar artık çıkmaz sokaktalar. Bölgede yüz binlerce öğrencinin eğitim hakkını engellemenin, insanların tedavi olma hakkının önüne barikatlar kurmanın bedelidir bu. Bu zulüm blokuna karşı hep birlikte merhamet bloku oluşturarak hendek zulmünü engellemekte kararlıyız. Hendek ve kaos siyaseti; yatırımın, hizmet ve icraatın önünde engel teşkil etmekte; yatırım, istihdam, hizmet yerine, şiddeti, terörü, çukuru, hendeği, her türlü illegal eylemi ikame etmektedir. Bölge insanı artık mağdur değil, mamur olmak istiyor, huzur, iş ve refah istiyor. Memur-Sen olarak, hendekler kapansın, çukurlar örtülsün, terör bitsin, yasaklar kalksın diyoruz” diye konuştu.
Mezhep çatışması, İslam dünyasını parçalama stratejisi güdenlerin truva atıdır
İslam dünyasının buluşmasını engellemek için birilerinin mezhep çatışmasını devreye soktuğunu vurgulayan Genel Başkan Ali Yalçın, sözlerini şöyle tamamladı:
“Mezhep çatışması, İslam dünyasını parçalama stratejisi güdenlerin truva atıdır. Orta Doğu’yu mevcut sorunlarından, İslam coğrafyasını kan ve zulüm coğrafyası olmaktan kurtarmak için İslam dünyasının büyük buluşmasını gerçekleştirmemiz gerekiyor. Bunu başarmak için kafa yormamız gerekirken, birileri mezhep çatışmasını körüklüyor. Suudi Arabistan ve İran da yangına benzin döküyor. Suudi Arabistan ile İran arasındaki siyasi çekişme, mezhep kavgasına hatta mezhepler çatışmasına dönüşmemeli, dönüştürmek isteyenler engellenmelidir.
Bu süreçte Türkiye, iki ülke arasında hakem pozisyonu almalı, tarafları sağduyuya davet etmelidir. Aksi takdirde, Orta Doğu’daki kan ve gözyaşı tüm İslam dünyasına yayılacak ve İslam dünyası mezhepler savaşıyla karşı karşıya kalacaktır. Böyle bir süreç, çağın Haçlılarının, emperyalistleri ile kapitalistlerinin 3. Dünya Savaşı’nın; İslam ülkeleri ve Müslüman toplumlar arası bir savaş olarak gerçekleşmesi planlarının başarıya ulaşmasıyla sonuçlanır. Mezhepleri inanç boyutundan çıkarıp ideolojik ve siyasi hegemonya oluşturma aracı haline getirme stratejisi terk edilmelidir. Bu noktada, kendi sınırları içerisinde farklı dinlere, aynı dinin farklı mezheplerine mensup insanların eşit vatandaş olarak bir arada yaşadığı Türkiye, rol model ülke olmalıdır. Birlik, beraberlik ve bütünleştiricilik konusundaki birikimiyle Türkiye, gerilimi azaltacak adımları atmalı ve tüm İslam dünyasının barış ve huzur içinde yaşamasını sağlayacak yaklaşımların hayata geçmesinde öncülük etmelidir.”
Eğitim programında, Mehmet Baki Öztürk “Teşkilat Kültürü”, Doç. Dr. Mehmet Merve Özaydın, “Dünyada ve Türkiye’de Sendikacılık”, Hıdır Yıldırım “Eğitim-Bir-Sen Tarihi”, Hüseyin Rahmi Akyüz “Eğitim-Bir-Sen Mücadele Yöntemleri ve Kazanımlar”, Tarkan Zengin “Kamuda Etkili Sendikacılık” ve Dr. Mustafa Bostancı “Sosyal Medya ve Algı Yönetimi” başlıklı sunumlar yaptılar.