Memur-Sen ve Eğitim-Bir-Sen Genel Başkanı Ali Yalçın, Zaman Gazetesi'nden İbrahim Sarp'ın sorularını cevaplandırdı. Yalçın, Yeni Anayasa, Kılık-Kıyafet Yönetmeliği ve devam eden KPSS soruşturması hakkında önemli değerlendirmelerde bulundu.
İşte Memur-Sen Genel Başkanı Ali Yalçın’ın ‘Zaman’da yayımlanan söyleşisi:
*Kamu görevlilerinin, Kamu Kurum ve Kuruluşlarında Çalışan Personelin Kılık ve Kıyafetine Dair Yönetmeliğin değiştirilmesini talep ediyorsunuz. Konu hakkında da çalışma başlatıldığı ifade ediliyor? Talebiniz ve yapılan bu çalışma hakkında bize bilgi verir misiniz?
DARBE ÜRÜNÜ KÖHNE KILIK-KIYAFET YÖNETMELİĞİ DEĞİŞTİRİLMELİDİR
Konfederasyon olarak, imza kampanyaları ve sivil itaatsizlik eylemleriyle kılık kıyafet yasağının ana sembolü olan başörtüsü yasağının kaldırılmasına öncülük ettik. Bununla yetinmedik. Kılık kıyafetle ilgili diğer yasakların da kalkması için girişimlerimizi sürdürdük. Konuya yönelik haklı taleplerimizi her platformda ifade ettik. Çözüm önerilerimizi yetkili makamlarla paylaştık, paylaşmaya devam ediyoruz. Söz konusu yasaklara uymama kararlılığımız ve sivil itaatsizlik eylemimiz de halen sürüyor. Bu eylemlilik sürecimiz sorun çözülene kadar devam edecek.Memur-Sen, Eğitim-Bir-Sen olarak geçen ay A&G’ye yaptırdığımız ‘Kılık ve Kıyafet Araştırması’na göre Türkiye genelinde öğretmenlerin yüzde 62,4’ü serbest kıyafet istiyor. Serbest kıyafet uygulaması, genç ve eğitimli velilerle genç öğretmenler tarafından daha fazla kabul görüyor. 25 yaşın altındaki öğretmenlerin yüzde 66,3’ü, 26-44 yaş arası öğretmenlerin ise yüzde 64,6’sı serbest kıyafet istiyor. 6 bin 55 kişiyle yüz yüze görüşme yöntemiyle yapılan araştırmamız göstermiştir ki, bu yasak kamu görevlilerince istenmiyor, dayatma ve baskılara millet "Hayır" diyor. Artık antidemokratik uygulamalar sona ermeli, ense tıraşı, saç, sakal, favori, bıyık, tırnak uzunluğu, kot pantolon konularında yasak, sınırlama ve dayatmalar içeren 1982 model darbe ürünü köhne kılık-kıyafet yönetmeliği değiştirilmelidir. Altını çizerek belirtmek isterim ki; üniformalı kamu görevlilerine yönelik başörtüsü yasağı da son bulmalıdır.
YENİ ANAYASA MASASINDAN KAÇANLAR BEDELİNİ ÖDER
*Siz Türkiye'nin en büyük emek hareketi Memur-Sen'in Başkanı olmakla birlikte 350’yi aşkın STK'dan oluşan Türkiye Anayasa Platformu'nun da sözcülüğünü yapıyorsunuz. Platform olarak ne tür çalışmalar yaptınız, daha neler yapacaksınız?
Memur-Sen olarak, kurulduğumuz 1995 yılından bu yana darbe ürünü ve vesayetin kaynağı 1982 Anayasası yerine doğrudan milletin iradesiyle yazılan ve insan onuruna dayanan yeni bir anayasa için sürekli mücadele verdik, veriyoruz. Toplu sözleşme hakkı dahil olmak üzere taleplerimizin bir bölümünün karşılandığı 12 Eylül 2010 Anayasa değişikliği referandumunda sahaya inerek referandumun yüzde 58’lik ezici çoğunlukla kabul edilmesinde etkin rol üstlendik. 2011 genel seçimlerinden sonra kurulan Anayasa Uzlaşma Komisyonu’nun çalışmalarına hem eylem hem de fikir bazında katkı sağladık. 1 Kasım seçimlerinden sonra yeniden hayata geçirilen Anayasa Uzlaşma Komisyonu’nun çalışmalarına devam etmesi gerektiğine inandık. Ancak, “ben küstüm oynamıyorum” siyaset anlayışı devreye girdi, yeni anayasa çalışmaları durdu. Bu süreçte, mızıkçılık yapan ve milletin verdiği görevden kaçan siyasi partilere ve siyasetçilere milletimiz zamanı gelince gerekli dersi verecektir. Bu kritik süreçte, Yürütme Kurulu’nu 16 sivil toplum kuruluşunun oluşturduğu, 350’nin üzerinde sivil toplum kuruluşunun destek sunduğu Türkiye Anayasa Platformunu kurduk. Türkiye Anayasa Platformu olarak, ilk etkinliğimizi Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın teşrifleri ve halkımızın yüksek katılımı ile gerçekleştirdik. “Yeni Anayasa Hep Birlikte” mottosuyla gerçekleştirdiğimiz etkinlikle milletin kendi anayasasını yazma ve yapma sürecini başlattık. O günden bugüne de akademik düzeyde planlama, içerik ve farkındalık noktasında doğrudan kamuoyu ile temasa yönelik çalışma takvimimizi oluşturduk. Yakın bir tarihte bölge ve il toplantılarımız için sahaya inmiş olacağız. Bu toplantılarla akademisyenden gazeteciye, siyasetçiden sivil toplum aktörlerine konu hakkında duyarlığı ve donanımı bulunan kimlikler aracılığıyla milletimize önerilerini sunma, bizim önerilirimizi aktarma zeminleri oluşturacağız. Beraberinde belli ana konu başlıklarıyla Yeni Anayasa’nın içeriğine dair akademik raporlarımızı periyodik olarak kamuoyu ile paylaşacağız.
DARBE ÜRÜNÜ 82 ANAYASASI YENİDEN BÜYÜK TÜRKİYE VİZYONUNA DAR GELMEKTEDİR
*Türkiye neden yeni bir Anayasa'ya ihtiyaç duyduğunu düşünüyorsunuz? Mevcut anayasa ihtiyacı hangi yönleriyle karşılamıyor?
Tüm değişikliklere rağmen 1982 Anayasası Yeniden Büyük Türkiye’nin vizyonuna dar gelmektedir. Büyük Türkiye’nin yolunu tıkamakta, millet iradesini gölgelemektedir. Halen vesayet ürünü kurumlar millet iradesine ortak olmaya, egemenlik hakkını kullanmaya devam etmektedir. Egemenlik hakkının kullanımını sadece millete veren Yeni Anayasanın millet iradesiyle yapılmasını ve yazılmasını istiyoruz. Hakimiyet kayıtsız şartsız milletin olsun istiyoruz. Türkiye, 1924, 1961, 1982 anayasalarının oluşturduğu siyasal zeminde ortaya çıkan siyasal çalkantılar, ekonomik krizler, sosyal problemler yüzünden çok zaman, ekonomik kaynak ve fırsat kaybetti, büyük risklerle karşı karşıya kaldı. Darbelerle milletin iradesine ipotek konulduğu bu süreçlerde çok bedeller ödendi, insanlar mağdur edildi. Millet artık bedel ödemek zorunda kalmayacağı bir siyasal zemin oluşturmak istiyor. Bunu da sivil, demokratik ve özgürlükçü yeni anayasayla yapmak istiyor.
YENİ ANAYASANIN SENARİSTİ VE YAPIMCISI MİLLET OLMALIDIR
*Peki Yeni Anayasa konusunda kamuoyuna bir çağrınız var mı?
Kamuoyuna ve milletimize çağrımız; Yeni Anayasa yapım ve yazım sürecine katılmalarıdır. İşçi, çiftçi, memur, esnaf, işveren, genç, kadın, yaşlı herkes bu sürece dahil olmalı, katkı sunmalıdır. Yeni anayasayla ilgili herkesin bir sözü ve teklifi olmalıdır. Bu teklifini tek tek TBMM’ye de iletebilirler, üyesi bulundukları sivil toplum kuruluşlarıyla da bu sürece destek çıkabilirler. Darbe anayasalarının hazırlanması ve oylanmasında milletimize figüran rolü verilmiştir. Tek taraflı dayatılmıştır. Bugün ise, Yeni Anayasa’nın yapım ve yazım sürecinde milletimiz senarist, yapımcı, yönetmen ve baş aktör olma fırsatı yakalamıştır. Milletimiz, Yeni Anayasa’nın senaristi, yapımcısı ve yönetmeni olmak fırsatını iyi kullanmalıdır. Türkiye Anayasa Platformu olarak, milletimizin yeni anayasa yapma sürecine eşlik etmeyi, öncülük yapmayı büyük bir görev olarak sayıyoruz. Önümüzdeki süreçte yapacağımız bölgesel toplantılarla bu misyonumuzu yerine getireceğiz.
GENÇLERİN GELECEĞİNİ ÇALMAK BÜYÜK BİR YOLSUZLUKTUR
*Siz aynı zamanda Eğitim-Bir-Sen Genel Başkanısınız. 2010 KPSS sorularının çalınmasına yönelik soruşturmada her gün yeni bir detay ortaya çıkıyor. Çok sayıda gözaltı ve tutuklama kararı veriliyor. Ortaya çıkarılan usulsüzlük hakkında bir eğitimci olarak neler söylemek istersiniz?
Öncelikle şunu belirteyim; Kamu Personel Seçme Sınavını, Kamuya Paralel sokma sınavına çevirenleri kınıyorum. Konunun dini, ahlaki ve hukuki boyutu var. Hukuki süreç devam ediyor. İddianame bize herşeyi anlatıyor. Yüksek net yapan sanıkların çoğunun aynı dershane, okul ve şirket çalışanları veya eş, kardeş ve diğer akrabaları olduğuna yer verilen iddianamede, yüksek net yapan 3 bin 227 adaydan bin 970'i arasında telefon irtibatı, bin 148'i arasında akrabalık bağı bulunduğu, 896'sının karı koca olduğu, 2 bin 690'ının aynı kurum ya da firmada çalıştığı belirtiliyor. Yine iddianamede, bin 136 adayın aynı adresi, 217 adayın ise aynı site veya apartmanı iletişim adresi olarak bildirdiklerine işaret edilerek, 3 bin 227 adaydan bin 175'inin yüksek başarıya rağmen tekrarlanan sınava katılmadığı, sınava katılan 2 bin 52 adayın bin 999'unun ise puanını düşürdüğü kaydediliyor. Bu durum paralel yapının nasıl pervasızca insanların ekmeğine, emeğine, alın terine, kul hakkına ve geleceğine göz diktiğini, makyavelizmde sınır tanımadığını gözler önüne seriyor.
Genel anlamda, ‘soruların cevaplarını çalmak’ kul hakkıdır, gayri ahlakidir. Gencecik çocukların umutlarını ve geleceğini çalmaktır. İnsanların geleceğini çalmak bir yönüyle yolsuzluktur. Türkiye bir hukuk devletidir. Bu hukuksuzluğun sorumlularının tespiti ve hak ettikleri cezaların tecziyesi için azami gayret, özen gösterilmeli, sonuna kadar gidilmelidir. Hukuksuzluğu yapanlar kimlerse hak ettikleri cezayı almalıdır. Bu kişilerin oluşturduğu mağduriyetler telafi edilmeli, bu kişilerin haksız şekilde elde ettiği imkanlar geri alınmalıdır.