Eğitim-Bir-Sen ve Memur-Sen ve Eğitim-Bir-Sen Genel Başkanı Ali Yalçın'ın, "PKK, Sorgulayan Nesil İstemiyor" başlıklı yazısı Star Açık Görüş'te yayınlandı.
Terör örgütü PKK, yaşadığı çöküş sürecini yavaşlatmak/durdurmak ve çatışmaları şehirlere/yerleşim alanlarına yaymak stratejisi kapsamında bir süredir “çukur terörü” merkezli yeni bir eylem konseptini uygulamaya koydu. Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerindeki bazı ilçelerde yoğunlaştırılan bu eylem konsepti, halkın yaşamını her alanda olumsuz etkiliyor. 2 milyon insanın olumsuz etkilendiği bu kapsamdaki terör olaylarından dolayı yaklaşık 350 bin vatandaşımız evlerini boşaltmak, yurtlarını terk ederek göç etmek zorunda kaldı.
Terör örgütü PKK, çözüm sürecini bozan, bu aşamada devam ettirmeyi de imkansız/anlamsız kılan eylemleri sonrasında hayata geçirdiği çukur terörüyle; bir taraftan kitlesel mağduriyetler üreterek hala güçlü olduğu imajı oluşturmayı, diğer taraftan ise kendisine yönelik halk itaati tesis etmeyi ve terörle mücadeleyi salt güvenlik politikaları odağında yürüten derin devlet refleksine dönülmesini sağlamayı hedefledi. Bu kadar kapsamlı bir hedef yelpazesi içeren çukur terörüyle ürettiği kitlesel mağduriyetle PKK, 90’lı yıllarda ortaya koyduğu vahşetle yarışmakta, hatta o yıllara fark atan yeni bir vahşet mühendisliği çalışması yürütmektedir.
Çatışmaların yerleşim merkezlerine taşınması, neredeyse her adım başı döşenen EYP’lerle şehirlerin adeta bir mayın tarlasına çevrilmesi; halkın rehin alınıp canlı kalkan yapılması; her mahallenin, sokağın ve evin birer çatışma sathı haline getirilmesi terör örgütünün, hem ideolojik çerçevede hem de eylem düzleminde “kendisine destek vermeyen/boyun eğmeyen halk” kaynaklı cinnet halini yaşadığını gösteriyor.
Kendi yurdunda muhacir
Terör örgütünün doğrudan halkı ve halkın hayat alanlarını hedef alan yoğun terör eylemleri sürecinde insanlar işlerini kaybettiler, kendi yurtlarında muhacir durumuna düştüler. Aileler, büyük travmalar yaşadı. Çatışmalarda binlerce ev yıkıldı. Tarihi eserler tahrip oldu. Geçmişten bugüne binlerce yıldır savaşlara, yangınlara, talanlara meydan okumuş zengin tarihi ve kültürel miras, PKK’nın vandalizmi nedeniyle büyük zararlar gördü.
PKK teröründen bölgenin ticareti de olumsuz etkilendi. Binlerce insan işsiz kaldı. Büyük yatırımlar yapılarak açılan iş yerleri kapatılmak zorunda kaldı. Bölgede toptan ve perakende ticaretin kalbi olan Sur, çatışmalardan dolayı işleyemez hale gelince bütün bölge ticareti olumsuz etkilendi.
PKK’nın cinnet halinden ve doğrudan insanları hedef alan eylemlerinden en olumsuz etkilenenler ise hiç şüphesiz çocuklar oldu. Çatışma bölgelerinde mahsur kalan çocuklar, evlerinin içine giren teröristlerin, sabahlara kadar süren çatışmaların, açlığın ve korkunun pençesinde ağır travmalar geçirdi. Örgütün ve teröristlerinin yaşattıkları büyük travmadan güvenlik güçlerinin hayatlarını hiçe sayarak çatışma alanından tahliye etmesiyle kurtulan ailelerin yüzlerine yansıyan sevinç, askerlere polislere sarılıp dua edişleri, PKK terör örgütünün ve ideolojisinin halk nezdinde ki itibarsızlık düzeyini belgeleyen sahneler olarak tarihe ve hafızalara kaydedildi.
Batılılaştırma projesi
Bölge şehirlerini ve özellikle insanların ortak yaşam alanlarını “çukur terörüyle” büyük ve kanlı bir girdaba sürüklemeye tevessül eden terör örgütü PKK, kurulduğu günden bugüne en büyük zararı bölge halkına verdi, vermeye de devam ediyor. Bugüne kadar seçtiği yöntem ve uyguladığı şiddet biçimiyle bölge halkının geleceğini karartıyor. “Çukur terörü” konseptinden medet uman örgütün siyasal zemindeki uzantıları da “çukur siyaseti” formatıyla bu kanlı karartma çabasının “politik tetikçileri” olarak konuşlanmayı tercih etti. İllegal ve legal yapılarıyla bölgeyi ideolojik olarak dönüştürmek isteyen örgüt, halkı kendisine ait/teslim olması gereken bir toplum mühendisliği nesnesi görüyor ve militan deposuna dönüştürmek istiyor.
Örgütün halka yönelik bu yaklaşımı, 2000’li yılların ilk çeyreğinde başlayan süreçle varlığı/hükmü sona eren eski/derin devletin halka bakışıyla neredeyse birebir aynı. Kemalist rejimle aynı kurucu kodlara sahip olan örgütün halka bakışı, eski devletin “halka rağmen halkçılık” uygulamasının ikizi. Kemalizm, toplumu geleneksel kodlarından kopararak Kemalist bir ulus oluşturmak için insanları, baskı ve şiddetle nasıl kanlı insan tornalarından geçirdiyse, bugün aynı tezgahın mahsulü örgüt de aynı adımları harfiyen takip ediyor.
Bugün Kemalizmle derin bir hesaplaşmaya girmiş olan AK Parti hükümetine en şiddetli muhalefeti PKK’nın yapması, Kemalist kurumları ve ideolojiyi savunması örgütün Kemalizmle olan yakın akrabalığından kaynaklanıyor.
Batı dünyası, Kemalizmin katliam, tehcir, tedip ve tenkil şeklindeki zulümlerine, baskı ve dayatmalarına, darbe ve muhtıralarına geçmişte hangi nedenlerle destek verdiyse, bugün de aynı nedenlerle Rusya’sıyla ABD’siyle, PKK/PYD’ye topyekûn destek veriyor. Çünkü, PKK özünde kanlı bir Batılılaştırma projesidir. Batı için PKK ile Kemalizm arasında bir fark yoktur. Her ikisi de Batı’nın öz evladıdır. PKK’nın AK Parti’ye karşı orduya laiklik hassasiyeti üzerinden yaptığı sözde ortak mücadele çağrılarının da CHP’ye yönelen işbirliği tekliflerinin de fikri ve tarihi zemini budur.
Terör örgütü kurulduğu günden beri, kamu hizmeti noktasında eğitimi, kurum noktasında ise okulları hedef alıyor. Bu gerek etki bırakmak gerekse sonuç üretmek noktasında çok bilinçli bir tercih. Bu tercihin bir sonucu olarak PKK, her fırsatta eğitimi engellemeye çalıştı. Hatta 90’lı yıllarda doğrudan doğruya öğretmenleri hedef aldı ve bugüne kadar 100’den fazla öğretmeni katletti.
Okullar, kütüphaneler, yurtlar, halk eğitim merkezleri ve diğer eğitim kurumlarına yönelik molotoflu saldırılarla eğitimin aksaması için özel çaba sarf edildi. Son dönemde ise teröristlerin okulları mevzi-siper haline getirmesi, manevi eğitim merkezi işlevi de bulunan camilerde konuşlanması, örgütün bu stratejisini daha kapsamlı şekilde uygulamaya koyduğunu gösteriyor. PKK, illegalitesini legal zeminde var etmek ve egemen kılmak amacıyla kimyası itibariyle benzeri olan KESK’in (daha ayrıntılı düzlemde Eğitim-Sen’in) fiziki imkanlarını/örgütlülüğünü kullanarak hayata geçirdiği okul boykotlarıyla bölge il ve ilçelerinde eğitimi bütünüyle sekteye uğratmayı denedi, deniyor. Okul yönetimleri ve okul boykotuna katılmayanlar, ya doğrudan örgüt tarafından ya da örgütün uzantısı konumundaki yapılar tarafından tehdit ediliyor. Sözüm ona “halk inisiyatifi” olarak isimlendirdikleri kimi yapılar yayınladıkları bildirilerle velileri, çocuklarını okullara göndermemeleri için baskı altına alıyor. Bununla da yetinilmeyip okullarda, YDG-H mensupları tarafından gerek okul personeli gerekse öğrencilere yönelik “güç gösterisi formatlı” terör estirme faaliyetleri devreye sokulmak isteniyor. Bölge halkının direnci ve halkın/milletin yanında durmaya kararlı sivil toplum örgütlerinin saha çalışmalarıyla, örgütün ve uzantılarının eğitime yönelik boykot/baskı hedeflerinin gerçekleşmesi bugüne kadar engellendi. Belki de bu duruma yönelik bir tepki olarak, çukur terörü ve siyaseti sürecinde doğrudan eğitim kurumlarını ve eğitim hizmetine yönelik güvenliği hedef aldılar.
6-8 Ekim hadiselerinde de en fazla saldırının okullara yönelik olduğu hatırlayalım. Bu olaylar sürecinde, 212 okul yakıldı. Karşılaştırma imkanı oluşturmak amacıyla, aynı hadiselerde 25 kaymakamlık binası, 67 emniyet, 29 siyasi parti olmak üzere toplamda bin 113 kamu hizmeti sunulan binanın saldırılardan zarar gördüğünü bilgi olarak paylaşalım.
Örgütün okul düşmanlığı, çukur siyaseti sırasında, daha yoğun bir şekilde ortaya çıktı. Terörün şehirlere taşınmasından itibaren sadece Şırnak, Mardin ve Diyarbakır’da 77 okul ağır hasar gördü. Eğitim hakları gasp edilen 123 bin 98 öğrenci, eğitim açıklarını gidermek için telafi eğitimine alındı ve 121 bin 741 öğrenci ise başka okullara nakledildi.
Çukur terörü sürecinde PKK tarafından tahrip edilen okulların yeniden eğitime açılabilmesi için 255 milyon TL’lik kaynak aktarıldı. Kesin hasar tespit çalışmaları sonrasında, millet düşmanlarının eğitim kurumlarına verdiği tahribatı gidermek için millet kasasından aktarılacak kaynak daha da artacak. Kamu maliyesinin kaynaklarıyla hızla giderilecek bu hasardan çok daha önemlisi, örgütün doğrudan bölgenin çocuklarının eğitiminden, geleceğinden çalma çabası ve bu yolla onların idraklerini şekillendirme yolculuğunu akamete uğratma hedefidir. Bugüne kadar çabaları sonuçsuz kalan ve hedefine ulaşamayan örgüt, açtıkları çukurlar ve bunlar üzerinden üretmeye yeltendikleri kaos üzerinden çocukların eğitim hakkının önüne set çekme hedefine yine ulaşamayacak. Bu noktada, hem bölge halkı, hem milletimiz, hem devlet hem de teröre karşı direnç gösteren sivil toplum kuruluşlarının çabaları, ortak akla dayalı çalışmaları bu cümleyi kullanmayı kolaylaştırıyor.
Toplum mühendisliği
PKK’nın bir terör örgütü olmasının yanı sıra bir toplum mühendisliği projesi olduğunu ifade etmiştik. PKK, eğitimi, eğitim hizmeti verenleri ve eğitim görenleri, eğitim kurumlarını hedef alarak toplum mühendisliği faaliyetleri için uygun bir zemin oluşturmayı amaçlıyor. Bölgenin bütün sosyal nizamını çökerterek, bölgeyi kendi ideolojik hedefleri doğrultusunda stabilize etmek, ideolojik bir formda toplumu hem sosyolojik hem de siyasal olarak yeniden kurabileceği bir kıvama getirmek istiyor. Bu amaçla da sosyal müesseselerle savaşıyor, bütün kadim müesseseleri ve değerleriyle bölge sosyolojisini paradigmal bir yıkımdan geçirmenin hesaplarını yapıyor.
Özerklik hayali ve söylemleri de bu sebebe dayanıyor. Serbest faaliyet yapabileceği bir alan elde ettiğinde ilk iş halkla ve halkın kadim değer ve kurumlarıyla çatışacak. Bunun en açık örneğini çözüm sürecinde gördük. Devletle çatışmadığı o süreçte bölge halkına o güne kadar görülmemiş bir baskı ve şiddet uyguladı.
Bütün amacı sosyolojiyi ideolojik temelde yeniden inşa etmek. Bölgedeki İslami ve geleneksel yapılara özellikle bu nedenle saldırıyor. Onları, hem kurumsal kapasiteleri hem de referans değerleri boyutuyla hedeflerinin önünde bir engel olarak görüyor. Kurulduğundan beri dine, geleneğe, ahlaka, dini gruplara, cemaatlere, tarikatlara, alimlere, medreselere, aşiretlere karşı bazen açıkça bazen de örtülü şekilde bir savaş yürütüyor.
‘Kürtleri teslim alma’
PKK, eğitimi de aynı nedenlerle hedef tahtasına oturtuyor. Çünkü ‘düşünen ve sorgulayan nesil’ terör örgütünün, “Kürtleri temsil etme” afişinin altına gizlediği “Kürtleri teslim alma” hedefinin önündeki en büyük engel. Böyle bir neslin inşasını engelleyecek her türlü eylemi gerçekleştirmeyi, ideolojik örüntülerinin ayrılmaz parçası olarak görüyor.
Bu yüzden hem eğitimi, hem eğitim gören çocukları, hem de eğitim kurumlarını hedef alıyor. Halkı kendilerine ait propaganda okullarında birer robot haline getirebilmenin yolu, onları eğitimsiz bırakmaktan geçiyor. Çocukların, gençlerin okullarda eğitim görmesi yerine kendi ideolojik eğitimlerinden geçmesini istiyorlar. Kemalizm nasıl ki Türkiye sosyolojisini üzerinde ameliyat yapabileceği bir kıvama getirmek amacıyla eğitim müesseselerine, eğitim sistemine, felsefesine müdahale ettiyse aynı şeyi bugün Kemalizmin klonlanmış biçimi olan Apoizm de yapıyor. Yol aynı, kurucu kodları aynı, hedef aynı! Bu anlamda, Bir dejavu yaşıyoruz.
Dün de öyleydi bugün de böyle. Kemalizmin beyazları gibi Apoizmin beyazları da gençlerin hayallerini çukurlara gömerken kendi çocuklarını özel kolejlere gönderiyor. Başkalarının ölümü üzerinden devşirdikleri rantlarla çocuklarına gelecek kuruyorlar. Bölgenin fakir halkına ise devlet okullarında bir eğitimi bile çok görüyorlar. Bölgenin mazlum çocuklarının geleceğini kazdıkları çukurlara gömüyorlar.
Ancak oyunun sonuna gelindi. Artık perde kapanıyor. Halk oynanan oyunları gördü. Kendi fıtratına yabancı fikirlerin evlerini başlarına acımadan nasıl yıkacağını gördü. Çocuklarını okullardan alıp çukurlara nasıl gömdüğünü yaşayarak öğrendi. Şehirlerin açılan çukurlardan, mayınlardan temizlenmesi yetmez, büyük bir eğitim seferberliği başlatılması lazım. Mağdur çocuklarımıza pırıl pırıl bir gelecek vermek için var gücümüzle çalışmamız gerekiyor. Gerçek bir kardeşliğin gerçek bir buluşmanın miladındayız. Haydi Bismillah!