Bir grup akademisyen, sivil toplum kuruluşu ve kamu kurumu yetkilisi, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin (TSK) Suriye'nin kuzeybatısındaki Afrin bölgesinde YPG/PKK ve DEAŞ'a mensup teröristleri etkisiz hale getirmek üzere başlattığı Zeytin Dalı Harekatı'na destek açıklaması yaptı.
"Türkiye'nin teröre karşı haklı mücadelesini destekliyoruz" başlığıyla yapılan yazılı açıklamada, Suriye topraklarının bir coğrafya parçası olmanın ötesinde, Türkiye'nin kadim geçmişinin önemli tarihi gelişmelerine tanık olan, medeniyetimizin önemli simalarının yetiştiği bir değer olduğu kaydedildi.
Bu topraklarda Türk, Kürt, Arap ve diğer halkların yüzyıllarca kardeşlik içinde yaşadığı, bu kardeşliği tehdit eden tüm düşmanlara karşı birlikte mücadele ettiği, Anadolu ve Suriye topraklarının kardeşliğin, dayanışmanın, değerlerimizin sembolü olduğunun aktarıldığı açıklamada, şu ifadelere yer verildi:
"Bu kardeşlik, her zaman düşman saldırılarının hedefi olmuştur. Bu saldırılar, 1915-1918 yılları arasında olduğu gibi belli dönemlerde açık işgal girişimleri olarak gerçekleşmiş, ama her zaman ideolojik, etnik-ırkçı ayrıştırıcı yöntemlerle sürdürülmüştür. Suriye coğrafyasında bugün yaşananlar bazı akademisyen, sözde aydın ve aktivistlerin göstermeye çalıştıkları gibi bir etnik alan kapma yarışı değildir. Bugün sınırlarımızın hemen ötesinde, zamanla ülkemizin toprak bütünlüğüne karşı bir tehdit aracına dönüştürülecek olan, Orta Doğu'nun yeniden emperyalist güçlerce yapılandırılmasına hizmet edecek işbirlikçi devletimsi bir yapılanmanın kurulmasına dönük adımlar atılmaktadır. Bu adımlar köklü kardeşliğimizi ve bölgenin kalıcı bir şekilde istikrara kavuşturulmasını tehdit etmektedir. Bu sun'i girişim temelinden, doğurabileceği sonuçlara kadar çürük, başarısızlığa mahkum, ancak enerjimizi, gücümüzü zayıflatıcı, bölge halkları arasında kalıcı düşmanlık ve kanlı savaşların doğmasına neden olacak tehlikeli bir süreçtir. Bu tehlikeli sürece Türkiye'nin aydını, akademisyen ve sivil toplum örgütleri ile duyarsız kalması beklenemez. Tarihi sorumluluğumuz gereği aşağıdaki noktalara tüm ulusal ve uluslararası kamuoyunun dikkatlerini çekmek istiyoruz."
Türkiye'nin 1946 yılından bugüne demokrasisini güçlendirme yönünde büyük başarılara imza atmış, bölgenin çok partili işleyen demokrasisine sahip tek ülkesi olduğunun belirtildiği açıklama, şöyle devam etti:
"Bu temelde ülkemiz, 1952 yılından bu yana NATO üyesi olarak 65 yıldır örgüt üyesi ülkelerle müttefiklik ilişkisine sahiptir. Yine diğer bölge ülkeleri ile mukayese edilmeyecek düzeyde bir sivil toplum yapısına, serbest piyasa ekonomisi yapılanmasına ve eğitim kapasitesine sahip bulunmaktadır. Buna karşılık yarım asrı aşan ittifak bağı içinde müttefikimiz olan ABD, kuruluş felsefesi ve ideoloji olarak Maocu Sosyalist bir terör örgütü olan PKK/PYD/YPG ile ortaklık içinde kuzey Suriye'yi yapılandırmaya çaba harcamaktadır. Demokrasi ilkeleri ile bir tür Pol Potçu rejim arayışı içinde olan terör grupları bağdaşamaz. Silahla kitleleri sindirerek kendine alan açmaya çalışan, terörü hedefe ulaşmakta bir araç olarak kullanan bir oluşumun, hiçbir demokratik girişimin parçası olamayacağı açıktır. PKK ile PYD arasında hiçbir fark yoktur. PYD, PKK'nın Suriye kanadı olmanın ötesinde herhangi bir ayırt edici özelliğe sahip değildir. Abdullah Öcalan liderliğinde 25 Kasım 1978 tarihinde kurulan PKK, terörist yöntemlerle bugüne kadar 30 binden fazla insanımızı katletmiştir. Son bir yıl içinde bu örgütün saldırıları sonucunda hayatını kaybeden sivil sayısı 40'ı bulmaktadır. PYD, Suriye sınırından ülkemize yönelik olarak yürütülen terör saldırılarını yöneten bir örgüttür. PYD, Suriye sınırından topraklarımıza terörist ve silah sevkıyatı yapmaktadır. Örgütün mevcut lider kadrosu PKK'lı teröristlerce oluşturulmuştur. Suriye'de örgütün gerçekleştirdiği tüm toplantı ve gösterilerde Abdullah Öcalan'ın posterlerinin yer alması bile PKK/PYD birlikteliğini göstermek için yeterlidir."
Açıklamada, "Bu gerçeklere rağmen PYD terör örgütüne, ABD, bizzat kendi yetkililerinin açıklamalarına göre 3000 tır silah, yaklaşık 2,2 milyar dolar yardımda bulunmuştur. Yine ABD'li yetkililer bölgede bu örgüte dayalı olarak bir ordu kurulacağını açıklamıştır. Fiilen Türkiye'ye karşı saldırılarını sürdürmekte olan bir örgüte yapılan silah yardımı ve verilen askeri eğitim doğrudan ülkemize yönelik bir tehdittir. Alınan askeri malzeme Türkiye'de emniyet güçlerine yönelik saldırılarda kullanılmakta ve eğitilen teröristler bu saldırılarda kullanılmaktadır. Bu durumun Türkiye kamuoyu tarafından hoş karşılanması mümkün değildir." ifadeleri yer aldı.
PKK ve PYD'nin, bölgede yaşayan Kürtler'in temsilcisi olmadığının anlatıldığı açıklama, şöyle tamamlandı:
"Hakimiyet kurduğu alanlarda kendi otoritesini tanımayan Kürt ve Arapları, yüzyıllardır yaşadıkları topraklardan zorla çıkarmış, kendini eleştiren insanları işkence ve diğer baskı yöntemleriyle sindirmeye çalışmış, etnik arındırma operasyonları gerçekleştirerek konumunu güçlendirmeye çabalamıştır. Ayrıca, kadın ve çocukları kendine yönelik operasyonlara engel olmak için zorla canlı kalkan haline getirmektedirler. ABD, bölgedeki fiili varlığı ile bu operasyonlara sessiz kalarak destek vermiştir. Tüm bu yaşananlar ABD - PYD ortaklığının hedefinin DEAŞ olmadığını, PYD'nin de Kürtlerin temsilcisi değil, olsa olsa işbirlikçi bir terör örgütü olduğunu göstermektedir. ABD, bir terör örgütü ile geliştirdiği ortaklık ile, Türkiye ile tarihi müttefiklik ilişkisini tehlikeye atmaktadır. ABD, 15 Temmuz darbe girişiminin elebaşı Fethullah Gülen'i korumaya devam etmektedir. Vizeleri askıya almak gibi sözde Türk milletini cezalandırarak "yola getireceği" gibi yanlış vehimlerle hareket ederek Türkiye kamuoyunun tepkisini çekmektedir. Her şeye rağmen, Türkiye demokrasisini daha da güçlendirerek, bölgesel barışı yeniden tesis etme kararlılığıyla yoluna devam edecektir."